MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek ‘TRÇ’ ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir.” şeklindeki açıklamasından sonra, gönlünde İsrail sevgisi barındıran Amerikan yanlılarının telaşla ekranlara dağılıp “Böyle olur mu?” sorulu cümlelerle eksen kayması tahlilleri yapmaya başlamaları manidardır.
Oysa ABD’nin dünyanın dört bir yanına kaos ve istikrarsızlık taşıması, çatışmaları tetiklemesi ve soykırımları bizzat desteklemesi ortadayken; dünyada istikrar ve dayanışma oluşturmak adına güç birliği önerisinin Türkiye’ye ne zararı olabilir? Bu, yalnızca caydırıcılık sağlamak için değil; aynı zamanda dünya dengelerini yeniden oluşturmak için yapılmış bir çağrıdır.
ABD Başkanı Trump, ikinci döneminde adeta küresel bir mafya gibi hareket etmektedir. İşine gelen savaşları bitirmeye çalışırken, işine gelmeyen ve soykırım niteliğindeki çatışmaları ise ısrarla sürdürmektedir. Rusya-Ukrayna savaşı işine gelmeyen, İsrail-Gazze savaşı ise işine gelen örneklerden sadece birkaçıdır. Trump’ın, “O adayı bana vereceksiniz, o ticaret kanalını bana vereceksiniz, o hava üssünü bana vereceksiniz, o sahilleri bana vereceksiniz, o yeraltı-yerüstü zenginliklerini bana vereceksiniz, eyalet olarak bana bağlanacaksınız” türünden tehditleriyle dünyanın dört bir yanına müdahale etmesi; karşısında ciddi bir güç birliği görmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu pervasızlık da işte buradan beslenmektedir.
Bugün dünya İsrail karşısında söz dinletemiyorsa, bunun yegâne sebebi ABD’nin sahip olduğu bu güç rahatlığıdır. “Uluslararası ilişkiler ve menfaat” diye devletlerarası ilişkileri tanımlayan kavram, ABD için sadece “ABD’nin menfaati” demektir. ABD, “stratejik ortak” ve “müttefik” sıfatı verdiği her ülkeye ikiyüzlü davranır, onları yalnızca kendi çıkarına göre kullanır. Bu, yalnızca Trump dönemine özgü bir durum değil; ABD’nin genetik bir karakteridir. Türkiye’ye düşmanlık yapan terör örgütlerini beslemesi, Katar ile milyar dolarlık anlaşmalar yapmasına rağmen İsrail’in Katar’a saldırısına onay vermesi bunun açık kanıtıdır. ABD’nin uluslararası ilişkiler anlayışı ahlak, dostluk ya da hakkaniyet üzerine değil; doyumsuz ve haksız menfaat üzerine kuruludur.
İşte bu nedenle, adil bir dünya düzeni kurma adına güç birliği ittifakları her alanda caydırıcı alternatifler yaratmalıdır. Sayın Devlet Bahçeli’nin “siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına” atıfla tarif ettiği “TRÇ ittifakı” tam da bu çağrıyı temsil etmektedir.
Soğuk Savaş döneminde “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin; her şey Türk’e göre, Türk için” anlayışıyla mesafelerini ve ülkülerini şekillendiren Türk milliyetçileri, bugün yeni yüzyılda “Türk vizyonu” hedefini yaşatabilmek ve bölgesel tehlikelere karşı durabilmek için, gelişen şartlara ve mevcut atmosfere dayanarak Sayın Bahçeli’nin tarif ettiği bu ittifaka ihtiyaç duymaktadır.
Bu ittifak, “Rusya-Çin’e teslim olma, ABD’ye savaş açma” anlamına gelmez; aksine taşları yerli yerine oturtmak ve dünya düzenindeki güç dengelerini yeniden sağlamak için yapılmış bir çağrıdır. ABD’nin hukuksuzluklarına, adaletsizliklerine ve küresel mafyalıklarına ses çıkarmayanların; Türkiye, Rusya ve Çin arasındaki coğrafi güç birliği teklifi olan “TRÇ ittifakına” öfke duyması, ancak ABD-İsrail hesabına çalışanların refleksiyle açıklanabilir.
Türkiye, Türk dünyasıyla bağlarını “Turan” ekseninde güçlendirirken; coğrafi gerçeklere dayalı böyle bir ittifak da güçlü bir askerî ve ekonomik zırh işlevi görecektir. Çünkü alternatifler üretmenin, milli stratejiler geliştirmenin temelinde yalnızca Türkiye’nin değil, bütün dünyanın huzuru, güveni ve adaleti vardır. Anlamak için ise yaşananları idrak etmek yeterlidir.