Türkgün | Başyazı | YPG’yi savunmak, ABD ve İsrail’i savunmak değil mi?

YPG’yi savunmak, ABD ve İsrail’i savunmak değil mi?

ABD Başkanı Donald Trump, ilk kez başkan seçildiği dönemin öncesinde yaptığı bir açıklamada, “IŞİD, Başkan Obama’yı onurlandırıyor. O, IŞİD’in kurucusudur. IŞİD’i o kurdu. Ortak kurucu olarak da Hillary Clinton’ı söylerim.” ifadelerini kullanmıştı.

Bu suçlama, ABD’nin IŞİD’i Orta Doğu’da kendi kanlı politikalarını meşrulaştırmak için kullandığını, dolaylı da olsa itiraf etmesi anlamına geliyordu. Peki, terör örgütü YPG meşrulaştırılma açısından IŞİD’ten gerçekten farklı mı?

ABD, YPG’yi de “IŞİD ile mücadelede müttefikimiz” söylemiyle meşrulaştırmakta; aynı yöntemi bu kez farklı bir terör örgütü üzerinden sürdürmektedir. Terör örgütü YPG, silahını ve eğitimini ABD ile İsrail’den almaktadır. Bunun ötesi, berisi var mıdır?

Bu terör örgütünün başındaki Mazlum Abdi adlı elebaşı, sürekli olarak “İsrail’in desteğini almak bizim için moral kaynağı olur” diyerek İsrail’e açık mesajlar vermekte; ABD’ye ise defalarca “DSG, Suriye’yi korumak için Amerika Birleşik Devletleri ve diğer aktif güçlerle çalışmaya hazırdır” çağrısında bulunmaktadır.

Nitekim ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), yıllardır mali yıl bütçesi kapsamında oluşturulan “IŞİD Karşıtı Eğit-Donat Fonu (CTEF)” çerçevesinde, açıktan kaynak aktardığı tek terör örgütü olarak Mazlum Abdi’nin yönettiği YPG’yi desteklemektedir.

Hâl böyleyken, Türkiye’de —içlerinde muhafazakâr olan Kürtler de dâhil— bazı kesimlerin neden koro hâlinde “YPG’ye dokunmayın” diye ağıt yaktığı sorusu ortada durmaktadır. Bu hassasiyet, Mazlum Abdi’nin ABD ve İsrail’e daha rahat hizmet edebilmesi için mi gösterilmektedir?

“YPG tamamen Kürtlerden oluştuğu için kan çekiyor” denilse, bu iddianın da bir karşılığı yoktur. Zira örgütün elebaşı Mazlum Abdi dahi, “DSG; Kürtler, seküler Araplar, Hristiyanlar ve farklı etnik kökenlerden oluşan bir koalisyondur.” diyerek bu bakış açısının zeminini bizzat kendisi ortadan kaldırmıştır.

Ayrıca 2017 yılında ABD’li yetkililer, terör örgütü SDG’nin Rakka operasyonuna katılan mensuplarının yüzde 75’inin Arap olduğunu açıklamıştı. 2019 yılında ise Wilson Center tarafından yapılan saha tabanlı bir çalışmada, Suriye Demokratik Güçleri (SDF/SDG) içindeki teröristlerin etnik kompozisyonu incelenmiş; ankete göre örgüt mensuplarının yüzde 68,7’sinin Arap, yüzde 17,2’sinin Kürt, yüzde 12,5’inin çoğunluğu Süryani/Asuri olmak üzere Hristiyan, yüzde 0,9’unun Yezidi ve yüzde 0,6’sının Türkmen olduğu ortaya konulmuştu.

Bu veriler bile, YPG’nin üzerine geçirilen “Kürt örgütü” maskesinin bilinçli bir algı operasyonu olduğunu ve gerçekliği yansıtmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Kaldı ki aşağıdaki ülkelerden yaklaşık 1.000–2.000 civarında paralı savaşçı, IŞİD bahanesi üzerinden YPG saflarına katılarak Suriye’nin bölünmesine destek vermek üzere bölgeye getirilmiştir:
ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, Fransa, Hollanda, Avustralya, Kanada, İsveç, Yunanistan, Belçika, Yeni Zelanda ve Çin.

Suriye’deki terör örgütü YPG’nin başındaki Mazlum Abdi’nin işaret ettiği “Hristiyan koalisyon” herhâlde tam olarak budur.

Peki, Türkiye’den YPG’ye sahip çıkanlar neden Mazlum Abdi’ye dönüp “ABD ve İsrail’in taşeronluğunu yapma” diye seslenmiyor da, ısrarla “Türk Ordusu YPG’ye dokunmasın” diye ağıt yakıyorlar? Bu tavır, ABD ve İsrail böyle istediği için mi sergilenmektedir?

YPG, saf kan Kürt bir terör yapılanması olmadığına göre, artık Kürtler üzerinden yürütülen bu istismarın sona erdirilmesi gerekmiyor mu?

Büyük bölümü Müslüman olan Kürtlerin görmesi gereken manzara tam olarak budur. Mesela bir Türkmen olarak ben, ABD–İsrail taşeronu YPG içindeki yüzde 0,6 oranındaki Türkmen unsuruna açıkça beddua edebilirim. Peki siz, bir terör örgütünün ABD–İsrail taşeronluğunu neden Kürtler üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...