ZİYA GÖKALP’İN HASTALIĞI, VEFATI VE CENAZE TÖRENİ-3

O, alelade şeyler üzerinde konuşmazdı. Her sözü bir düşüncenin ifadesi idi. Gökalp, düşünmeden hiçbir şey söylemezdi. Ona ‘Düşünen Adam’ demek lazımdı. Çünkü o, aldığını olduğu gibi veren adam değildi. Kafası, aldığı ham maddelere renk, şekil ve özellik verirdi.

ZİYA Bey’in kardeşi Nihat Gökalp anılarında, “Mezar ilk önce abdesthaneye yakın bir yere kazılmış ve defin işlemi yapılmıştır. Belediye Başkanlığına ve Vakıflara müracaatım üzerine birkaç gün sonra bugünkü yerine naklettirdim.” demektedir. Nihat Gökalp, 25 Şubat 1953’te kendisini evinde ziyaret eden Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu’na mezar yerinin değiştirilmesi ile ilgili olarak da şunları anlatmıştır:

“Ertesi gün Kur’an okumak ve ziyaret için ağabeyimin mezarına gittiğimde, o mübareğin türbedeki hizmet erbabının kullandığı abdesthaneye yakın bir yere gömülmüş olduğunu gördüm. Daha önce buraya hiç gelmemiş ve açılacak mezar yerini görmemiş bulunduğuma çok üzüldüm. Ziyaretimden sonra alakalıları yakalayıp, burada niçin mezar kazdırıldığını sorup tahkik ettim. Bunun kasten ve melunâne bir hareket olsun diye, kanı bozuk ve Türklüğe düşman bir dönme tarafından yaptırıldığını öğrendim. Derhal İstanbul Şehremini (Belediyesi) ile Evkaf (Vakıflar) Müdürünü görüp, bu feci hatayı çabucak düzeltmezlerse, işi neşriyat ve resmi müracaatlarımla kamuoyuna ve Ankara’ya duyuracağımı sertçe beyan ettim. Bu tehdidim üzerine, yeniden amaleler verildi ve istediğim yerde bugünkü mezarı kazdırılarak yeniden hususi bir dini merasimle ağabeyimin cenazesini gömdük ve bu çirkin mesele de böylece kapandı.”

Üyesi bulunduğu TBMM, vefatından 2 gün sonra 27 Ekim 1924 tarihli ilk oturumda Ziya Gökalp ile ilgili görüşmelerde bulunmuştur. Reis Vekili’nin konuşmasından sonra ikinci celsede, “ailesine, vatani hizmet tertibinden maaş bağlanması, ikinci seçim döneminden kalan bütün ödeneklerinin çocuklarına verilmesi ve çocuklarının devlet okullarında parasız okutulması”nı düzenleyen bir kanun teklifi verildi. Teklifi 57 milletvekili imzalamıştı. Komisyonlarda “ivedilikle” görüşülen tasarıya “kendilerine uygun ev alabilmeleri için ailesine, önceden düşünülmeyen harcamalar tertibinden beş bin lira verilmesi” de ilave edilerek 3 Kasım 1924 günü kabul edildi. Karakter itibarıyla mahcup, sessiz ve mütevazı, şöhret yaptıktan sonra bile kendisiyle ilk karşılaşanları şaşırtacak kadar durgun, suskun ve sıkılgan olan Ziya Gökalp’in dost meclislerinde heyecanlı, sürükleyici konuşmalarıyla ilgi odağı teşkil ettiği yakınları tarafından ifade edilmiştir. M. Fuat Köprülü onun kuvvetli bir hafızaya, Doğu ve Batı hakkında geniş ve sağlam bilgilere sahip olduğunu söyler.

Ziya Gökalp’in kişiliği hakkında yukarıdaki bölümlerde işlediğimiz konuyla bağlantılı olarak bazı bilgiler vermiştik. Burada ise ailenin içinden birisinin anlatımıyla onun kişiliğine ışık tutacağız. Ziya Gökalp’in damadı (Seniha Hanım’ın kocası) edebiyat öğretmeni Ali Nüzhet Göksel, 23 Mart 1956’da İstanbul Çemberlitaş’taki Türkiye Muallimler Birliğinde “Ziya Gökalp’in Portresi ve Fikirleri” konulu verdiği bir konferansta onun portresini şu şekilde çizmiştir:

“Gökalp, orta boylu, şişmanca yapılı, beyaz tenli, siyah saçlı, elâ gözlü, dalgın ve rüyalı bakışlı idi. Yüzüne baktığınız zaman çok defa başını sağa sola doğru eğilmiş görürdünüz. O, daima düşünceli dururdu. Sesi tatlı, güler yüzlü, duruşu ve davranışları ile etrafındakilere emniyet (güven) verirdi. O, konuşmadan önce düşünür, konuşmaya başlarken o rüyalı dalgın gözler ışıl ışıl yanardı. Konuşurken tane tane söyler, sözleri uzayıp derinleştikçe coşar ve neşelenirdi. Fakat bu durgun ve sakin duran adamın, sık sık iç dünyasından bir yanardağ gibi zaman zaman fikir lavları fışkırırdı. Onun iç hayatı, dış görünüşüne hiç benzemezdi. Dışı hareketsiz görünmesine rağmen içi, daima bir tuğyan (taşkın), bir feveran halinde idi.

Bütün sohbetleri esnasında gözleri bir noktaya dikilir, sanki bir kitap okuyormuş gibi planlı söyler, ağzından ne bir kelime fazla, ne de noksan çıkardı. Bunları not etmek istediğimiz zaman, hiçbir yerini değiştirmeye lüzum kalmadan, altına Gökalp imzasını atmak mümkündü. O, alelade şeyler üzerinde konuşmazdı. Her sözü bir düşüncenin ifadesi idi. Ondan bir mesele üzerindeki fikirlerini sorsaydınız, birdenbire cevaplandırmaz düşünür, düşünür, bazen bu müddet uzar, siz başka bir konu üzerinde ikinci sorunuzu hazırlarken veya sorarken o, ancak ilk sorunuzun cevabını vermeye başlardı. Gökalp, düşünmeden hiçbir şey söylemezdi. Ona ‘Düşünen Adam’ demek lazımdı. Çünkü o, aldığını olduğu gibi veren adam değildi. Kafası, aldığı ham maddelere renk, şekil ve özellik verirdi.

Sosyal meselelerimiz onun fikir laboratuvarından geçerken ya Türk milletinin milli şuurunun uyanmasına yardım eder veya Batı medeniyetinin bir bütün olarak memleketimize girmesine hizmet ederdi. Bu türlü çalışmalarıyladır ki o, ilim için düşünmeye vakit bulamazdı. Onun yaşadığı devir, Türkler için bir ölüm kalım çağı idi. Türk’ü kurtarmak için milletlerarası ölümsüzlük şerefini kazanmak kabiliyeti ile yaratılan Gökalp, milli kalmak ve yalnız bu millet için çalışmak aşkını, her şeyden üstün tuttu.”

Ziya Gökalp ölümünden sonra da ilgi odağı olma özelliğini korumuştur. Hususi veya resmî çevrelerce kendisi için çeşitli vesilelerle ihtifaller düzenlenmiş, konferans ve ilmî seminerlerde fikirleri ele alınmış, dergiler özel sayılar çıkarmış, böylece hakkında en çok yayın yapılan fikir adamlarından biri olmuştur. Doğumunun 100. yılında (1976) Kültür Bakanlığı bütün kitaplarını, gazete ve dergilerde kalmış yazılarını gerekli açıklama, fihrist ve sözlüklerle beraber bir koleksiyon halinde yayımlamıştır. Ayrıca Şevket Beysanoğlu tarafından Ziya Gökalp adıyla Ankara’da bir araştırma, inceleme ve yorum dergisi çıkarılmaktadır (Kasım 1974-Ocak 1996, 79. sayı). Diyarbakır’daki doğduğu ev, 23 Mart 1956’da kendisinden ve ailesinden kalan bazı eşya ve belgelerin sergilendiği bir müze (Ziya Gökalp Müzesi) haline getirilmiştir. -BİTTİ

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C: IV., Açıklamalı Dizi İle, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2016. BEYSANOĞLU, Ş., “Ziya Gökalp’i Kaybettiğimiz Gün ve Sonrası”, Ziya Gökalp Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1 (Kasım 1974), s. 11-17. DURU, K. N., Ziya Gökalp, 2. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1965. ERİŞİRGİL, M. E., Bir Fikir Adamının Romanı Ziya Gökalp, Yayına Hazırlayanlar: A. Kazancıgil, C. Alpar, 3. Baskı, Nobel Yayınları, Ankara, 2007. GÖKALP, M. N., “Merhum Ziya Gökalp Beğ’in Doğumu ve Ölümü- I”, Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla Ziya Gökalp ve Açılan Ziya Gökalp Müzesi”, İstanbul, 1956, s. 118-120. GÖKALP, M. N., “Merhum Ziya Gökalp Beğ’in Doğumu ve Ölümü- II.,” Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla Ziya Gökalp ve Açılan Ziya Gökalp Müzesi, s. 111-118. GÖKSEL, A. N., “Ziya Gökalp’in Portresi ve Fikirleri”, Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla Ziya Gökalp ve Açılan Ziya Gökalp Müzesi, s. 62-68. GÖKSEL, A. N., Ziya Gökalp, Hayatı, Sanatı, Eseri, Varlık Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 1963. GÖKSEL, Seniha, “Babamın Son Yıllarına Ait Hatıralar”, Doğu Mecmuası, Sayı: 12 (Ekim 1943). GÜLER, A., Cumhuriyet’e Ruh Veren Adam: Ziya Gökalp, Halk Kitabevi, İstanbul, 2018. KARAVELİ, Orhan, Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak, “Türklük Hem Mefkûren Hem De Kanımdır”, Doğan Kitap, İstanbul, 2008. KIRZIOĞLU, F., “Ziya Gökalp Müzesi Kılavuzu, Gökalp Ailesi Kütüğü, Ziya Gökalp’in Kronolojisi ve Gökalp Albümü”, Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla Ziya Gökalp ve Açılan Ziya Gökalp Müzesi, Diyarbakır Tanıtma Derneği Yayını, Işıl Matbaası, İstanbul, 1956, s. 148-240. KORKMAZ, A., Ziya Gökalp, Aksiyonu, Meşrutiyet ve Cumhuriyet Üzerindeki Tesirleri, MEB. Yayınları, İstanbul, 1994. KÖSOĞLU, N., Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, Gözden Geçirilmiş ve İlaveler Yapılmış 3. Baskı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2013. OKAY, M. Orhan, “Ziya Gökalp, Hayatı ve Eserleri”, TDV. İslam Ansiklopedisi, C: 14; s. 124-128. ŞAPOLYO, E. B., Ziya Gökalp İttihadı Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, Ekli ve Fotoğraflı, 2. Baskı, İnkılap ve Aka Yayınevi, İstanbul, 1974. TANYU, H., Ziya Gökalp Kronolojisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981