Sevgili tarım dostları bir mühendis ve bir tarım yazarı olarak içinde bulunduğumuz yeni sezonda tarımın; ekonomi, siyasal, savunma, istihdam etkilerinin yanında dünya ya ve içinde bulunduğumuz coğrafyaya hükmetme açısından ne kadar hayati bir öneme sahip sektör olduğundan bahsetmeye devam edeceğim.

Yeni sezonda sadece çiftçiyi nelerin beklediği değil, çiftçinin ve kırsalın içinde bulunduğu sosyal statünün nasıl göründüğünü ve bu görüntünün sonucu olarak ülkemiz tarımını ve kırsalını neler bekliyor sorusunun cevabının çok önemli olduğunu düşünenlerdenim.

Tarım; gıda, ekonomik, istihdam ve savunma açısından her zaman stratejik bir silahtı ve bu anlayış ve süreç hızla devam edecek. Bundan hiçbir zaman şüphe etmeyelim. “Gıda önümüzdeki süreçte giderek insanoğlunun ihtiyacından ziyade, stratejik bir silaha dönüşecektir!”  Dolaysıyla gıdası olmayan her millet her türlü operasyonu yemeye mahkûmdur! “İşin siyasal ve sosyal boyutlarına halk bir şekilde direnç gösterebiliyor ancak iş gıda ve açlık meselesine gelince hiçbir halkın direnci kalmıyor.” Bu cümlenin cevabı dolaylı olarak 31 Mart yerel seçimlerinde “mutfaktaki tencere” benzetmesiyle verildi diye düşünüyorum. TARIM ÖNEMLİDİR! GIDA GÜVENLİĞİ MECBURİYETTİR! ÜRETİM ŞARTTIR! “Ülkemiz için tarımda başarılı olmak seçenek değil mecburiyettir.”

SADECE TARIMI DEĞİL KIRSALI DA DÜŞÜNMELİYİZ!

Hükümet özellikle Tarım Bakanlığı sadece tarım destekleriyle ön plana çıkmamalıdır! Kırsalda yapılan desteklemeler de ön planda yer almalıdır. Kırsalı sadece Tarım Bakanlığı olarak değil, diğer paydaş bakanlıklarda destek vermelidir. Sonuç olarak “kırsalı ayağa kaldırmalıyız.” 2014 yılında kırsalın nüfusu yüzde 27 iken, 2022’de yüzde 22’ye düştü. Şimdilerde ise yüzde 15 seviyesinde. Bugün ki ekonomik koşullarda; “göç, kentten kırsala olmalıyken hala kırsaldan kentlere genç nüfus akışı var.”  Kırsal sürekli kan kaybediyor, farkında mısınız?

Özellikle son zamanlarda herkes çocuğum okusun, masa başı iş bulsun diye kırsaldan şehre göçüyor. Çok az bir kesim eğitimini tamamladıktan sonra sevdiği için tarım sektörüne dönüş yapıyor. Bu kırsala dönüşlerin sayısını artırmak için üretimi desteklemek tek başına yeterli değildir. Kırsalı sosyal anlamda da desteklenmeli ve cazip hale getirilmelidir. Aksi takdirde bugün olmasa da yarın kırsalda çocukları büyüyen genç çiftçilerde çocuklarının eğitimi için kenti tercih edeceklerdir. Köy/mahalle ile şehir dengesini çok iyi kurgulamamız gerekiyor. Biz ülke olarak insanlara şu cümleyi söyletmeliyiz “Türkiye’nin köyleri bile şehir gibi olmuş.” Bu konuda sadece Tarım Bakanlığının değil başta hükümet ve 16 bakanlığın yapması gereken fazlaca görev ve çalışmalar var.

SEKTÖRDE SOSYAL STATÜ SORUNU VAR MI?

Sosyal statü veya toplumsal konum, bir bireyin belirli bir toplum ve kültür içindeki konumunu ve bireyin sosyal çevre ve sosyal organizasyon içindeki yeri... Bu tanımın arkasından hemen sormak istiyorum, tarımda genç nüfus giderek azalıyor, köy/mahalle hızla kan kaybediyor, adeta köy/mahalle sakinleri çocuk sesine hasret. Tarımda hala işçi, çoban bulma sorunu var ve gün geçtikçe hızla büyüyen bir sorun haline geliyor. Neden diye düşündünüz mü hiç?  

Devlet politikaları olarak, hükümet olarak, toplum olarak; tarım sektörünü, işletmeleri, ahırından kümesine, çiftçisinden tarım işçisine, mühendisinden veteriner hekimine, tarım STK’larından Tarım Bakanlığına kadar önemsiz görülüyor, hakkettiği değer verilmiyor!  Neden diye düşündünüz mü hiç? 

Tarım Bakanlığı bakanlık sıralamasında sondan sayıldığında ancak dereceye girebiliyor? Neden diye düşündünüz mü hiç? 

Bakanlıkta ve sektörde çalışan insanlar neden çaresizlikten ve gelecek güvencesinden dolayı buraları tercih ediyor? Tarım Bakanlığında ziraat, gıda mühendisiyim, veteriner hekimim denildiğinde burun kıvrılıyor? Neden fakültelerde bu bölümlerin alım puanları yerlerde geziyor, hiç yoktan iyidir, hiç olmazsa bu bölümler olsun gözüyle bakılıyor? Neden diye düşündünüz mü hiç? 

Kentlerde herhangi bir yerde 17 bin TL/ay ücret ve SGK ile güvenlik görevlisi, temizlik elemanı vs. işlerde çalışmak tercih edilirken; Bir işletmede 40 bin TL/ay, sigorta, yemek, barınma, sigara, internet, telefon kontörü gibi kişisel giderler karşılanmak şartıyla neden bir işçi, çoban veya hayvan bakıcısı bulunamıyor? Neden insanlar burada çalışmayı tercih etmiyor? Ancak yabancı uyruklu insanlar tercih ediyor? Bunların nedenlerini düşündünüz mü hiç? 

Tarım kanalları, tarım yazarları, sunucular, tarım programı yapanlar, tarım dergileri ve gazeteleri; ne ekonomik nede sosyal olarak olması gereken yerlerde değiller. Tek tek sayamayacağım birçok tarım meslek ve çalışma alanları var; üreticisinden, imalatçına sosyal statü bakamından aynı kaderi paylaşılmaktadır. Neden diye düşündünüz mü hiç? 

İnsanlar bir işten ayrılıp veya tamamen sektörü değiştirip farklı bir işte veya farklı bir sektörde tekrar devam ederken neden bir çiftçi indiği traktöre tekrar binmeyi tercih etmiyor veya hayvan yetiştiricisi ahırdan çıktıktan sonra tekrar ahıra girmeyi düşünmüyor. Neden diye düşündünüz mü hiç? 

Sosyal statü kavramı tarım sektörünü tamamen etkilemekte ve etkilemeye de devam ediyor, maalesef. Ülkemizde tarım sektörü sadece pandemilerde, depremlerde, savaş ve olağan üstü hallerde ve olaylarda hatırlanacaksa sektör olarak vay haline vay halimize….

Son söz: Yine üzerine basa basa bir kez daha büyük harflerle yazıyorum… ÜLKEMİZİN KALKINMASININ YOLU TARIMDAN GEÇER! Ülkemizin kalkınması, çağdaşlaşabilmesi, yeniden büyük bir aktör ve güç haline gelebilmesi için tarıma yönelmemiz gereklidir, şarttır!  Tarım sektörü güvenlik, savunma ve diğer sektörlerden daha önemlidir, daha önceliklidir!

Dört bir tarafımızdaki tehditler çok büyük! Ülkemiz adeta fırtınalı bir denizde yüzüyor. Ekonomik sebeplerden dolayı gemi mürettebatı yorgun ve endişeli. Gemideki yolcular ikiye bölünmüş durumda, adeta birbirleriyle konuşmak bile istemiyor.  Bu yolculukta en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri siyaset üstü meseleler ve sevgi-saygı, dayanışma, adalet, doğru sözlü olmak, harama el uzatmama, liyakat vb. ahlaki faziletler de buluşmak… Bu ihtiyaç duyulan faziletler “insanlığın birey nezdindeki başucu kaynaklarıdır!”  İnsanlığın birey nezdindeki başucu kaynakları bizimde, Türkçülük anlayışımızdır…

Sevgili tarım dostları; Yunus Emre’nin deyişi ile “Sen doğru ol, eğri belasını bulur.”

Kalın sağlıcakla…