u003cbu003eHER MİSAFİRE 'DİŞ KİRASI'u003c/bu003ePeki özü yardımlaşmaya, zenginin yoksulun halinden anlamasına ve nefis terbiyesine dayanan bu ay Osmanlı döneminde nasıl geçerdi? Doç. Dr. Zekeriya Işık, her evde Ramazan için hem temizlik hem de mutfak bağlamında hazırlıklar yapıldığını, iftarlarda her evin kapısının davetsiz misafirler için açık tutulduğunu, akraba, eş dost ve komşular arasında karşılıklı davetlere iştirak edildiğini söyledi. Işık, Düzenlenen bu iftarlarda misafirlere özellikle de fakirlere yemekten sonra 'diş kirası' adıyla para ve çeşitli hediyeler verilirdi. Bu geleneğe aslında ihtiyaç sahiplerine yardım etmek amacıyla ortaya çıkarılmış bir başka yol da denilebilir. Ancak bu âdetin zamanla yarı resmi bir özellik kazandığı bilhassa padişahın sarayında yapılan iftarlarda davete icabet edenlere hediyeler verildiği ve bunun da II. Meşrutiyet dönemine kadar varlığını sürdürdüğü biliniyor diyerek aslında o yıllarda gerçekleştirilen kıymetli bir geleneği hatırlattı.u003cbu003e'HALK İYİLİKTE BİRBİRİYLE YARIŞIRDI'u003c/bu003eRamazan ayının büyük bir mutlulukta karşılandığı Osmanlı toplumunda, Müslümanlar'ın Ramazan ayını adeta doğdukları ilahi ve rahmani kodlara yani fabrika ayarlarına dönülmesi yolunda büyük bir fırsat olarak gördüğünü ileten Doç. Dr. Zekeriya Işık, toplumun bu ayda hem ibadet hem de ihtiyacı olanlara yardımda ve ikramda bulunmakta adeta yarıştığının altını çizdi. 'Zimem defterleri'nin çok önemli bir yere sahip olduğunu söyleyen Işık, O yıllarda hali vakti yerinde olanlar bir mahalle kasabı, bakkalı veya manavına gelerek günümüzde veresiye defteri olarak bilinen bu defterlerde bulunan tanımadığı, bilmediği insanların borçlarını ödeyerek sildirirdi açıklamasında bulundu.