Herkesin dikkatini çektiğini belirten yazar Öner, “Bu kitabımı da yine minibüs koltuğunda bitirmeye çalışıyorum çok yakın zaman da raflarda olacak. Bazen sıkışıyorum, kitap hava da kalıyor o şekilde yazmaya çalışıyorum oturduğum o daracık koltukta. Bazen koltuklar dolu oluyor ayakta kalıyorum, ayakta bir şekilde yazmaya çalışıyorum, çok zor şartlar altında hatta düşecek gibi oluyorum. İnsanlar farklı bakıyor bu acaba ne yazıyor neleri kaleme alıyor diye. Tabi herkes roman yazdığımı bilmiyor o ayakta ve oturarak karaladığım o ajandaya ne yazdığımı görmedikleri için ajandanın içeriğini roman olduğunu bilmiyorlar. Herkesin dikkatini çekiyor bu durum. En dramatik sahnem ayakta kaldığım sahneler oluyor genelde. İşe gelirken motive olmamız gerekiyor, sonuçta satış personeliyim tam romanın en heyecanlı bölümünde dolmuştan inmek zorunda kalıyorum akşama kadar kaldığım yer aklımda müşteriye ürünü anlatırken bile o sahneyi hep yaşıyorum çünkü çok heyecanlı. Roman yazmak roman okuyormuşsun gibi heyecanlandığın bir duygu mesela o kadar hareketli ve heyecanlı bir sahnede bırakıyorsun ki akşama kadar onun etkisinde kalıyorsun. Bir an önce dolmuşa binip eve gitmek kitabımın devamını getirmek istiyorum. Akşam eve gittiğimiz zaman da aynısı oluyor mesela tam böyle romanın en heyecanlı bölümünde inmek zorunda kalıyorsun. Eve gidiyorsun çocuklarınız size sarılıyor baba, yemekler geliyor ev sohbetleri derken sen o an dalgısın çünkü kitabında kaldığın yerin tam o noktasında o heyecanı ve duyguyu yaşıyorsun, belki de o an en kaz altındayım o duyguları anlatmaya çalıştığım için ve belki de yardım çığlıkların da bulunuyorum iç sesim olarak ama bunları çocuklarıma yansıtamıyorum dalgın oluyorum. Çocuklar benimle oynamak istiyor ama bazen oynayamıyorum çünkü psikolojim farklı bir noktada olduğu için çocukların iletişimine iletişimle cevap veremiyorum bu da farklı bir duygu benim için diye konuştu.