Hükümet bir itibar sınavındadır. Brunson konusunda da, Cemal Kaşıkçı olayında da kamuoyunu tatmin edecek, endişeleri ortadan kaldıracak adımların atılmasını, bizi ümitlendirecek gelişmeler yaşanmasını bekliyoruz.

Papaz Brunson’un yargılanması ve tahliye edilmesi ile Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan konsolosluğundaki akıbeti, dünya ölçeğinde Türkiye için bir itibar sınavına dönüşmüş durumdadır. Her iki olayda da çok can sıkıcı, hatta kabul edilemez gelişmelere şahit olduk. Mevcut durum son derece vahimdir ve Türkiye’nin elini güçlendirecek, oluşan olumsuzluğu ortadan kaldıracak bir şeyler yapmak şart olmuştur.

  KABUL EDİLEMEZ DURUM

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürüldüğü ve ortadan kaldırıldığı, artık herkesin ortak kanaatidir. Olayın içinde yer aldıkları anlaşılan Suudi ajanların gelişi, faaliyetleri, gidişleri bütün ayrıntıları ile ortaya çıkmıştır. Bunun bu kadar açık şekilde yapılması, ülkemizin bir kabile devleti haline düşürülmesi, hiçbir şekilde kabul edilemez. Türkiye mafyavari yöntemlerin, bölgesel komplo faillerinin, kanlı hesaplaşmaların, örtülü operasyonların geçiş güzergahı veya sahne alanı değildir. Eğer demokrasiyi esas alan bir hukuk devletiysek, olayın ayrıntılarını ortaya çıkarmak, hukuk ölçüleri içinde gereğini yapmak ve bu tür oldu-bittilere hiçbir şekilde izin verilmeyeceğini göstermek zorundayız. Kaldı ki, bu kadarla da kalmamalıdır. Suudi istihbaratının bu trajikomik durumuna da bir şekilde cevap verilmeli ve Türkiye’de kirli oyunların oynanmasının bir karşılığının olduğu gösterilmelidir.

  PAPAZ’IN KİRLİ İLİŞKİLERİ İFŞA OLDU

Ajan Brunson’un tahliye süreci daha ibretliktir. Mahkeme kararının ilk açıklandığı gün, tahliyenin içimize sinmediğini ve bu ajanın hakkındaki suçlamalar dikkate alındığında çok daha fazlasını hak ettiğini yazmıştık. Tanık ifadelerinin bu kadar kolay ve hızlı değişmesi ve tahliyenin bu ifadeler üzerinden yapılması çok düşündürücüdür ve Türkiye’nin imajı ve itibarı ağır şekilde yara almıştır. Papaz’ın tutuklanma sebebi ajanlık faaliyetleri ve terör örgütleriyle bağlantılarıdır. PKK ve FETÖ ilişkileri fotoğraflarla ifşa olmuştur. Buna rağmen Trump bu papaza sahip çıkmış, bırakılması için arsız ve hayasız bir şekilde Türkiye’yi tehdit etmiş, yaptırım uygulamaya kalkışmıştır. Oysa asıl yanlış yapan ABD’dir, haksızlığa uğrayan Türkiye’dir. Trump ülkemizin varlığını ve birliğini hedef alan PKK ve FETÖ terör örgütlerinin hamisi durumundadır. Suçu sabit olan FETÖ’nün papazını bırakın tutuklamayı ve yargılamayı, bir de malikanede saklıyor, besliyor ve yeni kalleşlikler için hazırlıyorlar. Buna karşılık Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Halkan Atilla’nın tutuklu bulunmasının makul ve mantıklı hiçbir gerekçesi yoktur.

  SÜREÇ SANCILI VE SAKAT

Brunson Trump için bu kadar önemliyse, Hakan Atilla’nın hukuk ve vicdan ölçüleri içinde serbest bırakılması, bu da yetmez FETÖ elebaşının iadesi bizim için çok daha önemli ve hatta hayatidir. Dolayısı ile Brunson’un yargılanması ve cezalandırılması çok daha dikkatli yapılmalı ve kamu vicdanını tatmin edecek bir sonuç ortaya konulmalıydı. Ne yazık ki, öyle olmamıştır ve dava sancılı ve sakat bir seyir izlemiştir. Özellikle ABD tarafından Türkiye’ye yönelik tehdit ve baskıların, siyasi ve ekonomik operasyonların sonuç verdiği kanaati yaygındır. Bu kanaatin değişmesi için biraz geç kalınmış olsa da, hala imkan ve fırsat vardır.

  KARŞI ADIM ŞART

Türk milletinin papaz konusundaki rahatsızlığının giderilmesi için ABD’nin mutlaka ve gecikmeden karşı adım atması gerekmektedir. Türkiye’nin beklentileri herkesin malumudur ve son derece haklı ve doğru gerekçelere dayanmaktadır. Bunlardan bir tanesi FETÖ elebaşının veya FETÖ’nün tepe isimlerinden birisini Türkiye’ye hemen verilmesidir. En azından Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın iadesi daha fazla gecikmeden sağlanmalıdır. Keşke bu ajan papazın tahliyesi eşzamanlı olarak, Hakan Atilla getirilebilseydi. Ne yazık ki, şu ana kadar bir gelişme yaşanmamıştır.

  BÖYLE DEVAM EDEMEYİZ

ABD’den yine haklı ve doğru gerekçelere dayalı bir başka talebimiz de, terör örgütü PKK uzantısı PYD’ye verdiği açık destekten biran önce vazgeçmesidir. Bu kanlı katillere çok fazla silah ve mühimmat vermiş, azdırmış ve başımıza bela etmiştir. Böyle devam edemeyiz. ABD’nin Fırat’ın doğusuna yerleşen bu terör örgütü ile her türlü irtibatını bitirmesi şarttır. Müttefiklik de, uluslar arası hukuk da, ilişkilerin devamı da bunu gerektirir. Eğer bunu yapmazsa, biz milli güvenliğimizin gerektirdiği her türlü tedbiri alma hakkına sahibiz ve bunu daha fazla geç kalmadan yapmalıyız.

  KAYBEDEN TÜRKİYE OLUR

Meselenin bir başka vahim boyutu da, Brunson’un yargılanma ve tahliye edilme şeklinin diğer teröristler için emsal teşkil edecek olmasıdır. Bugün manşetimizde yer alan Yıldıray Çiçek kardeşimin muhteşem analizini herkesin dikkatle okumasını tavsiye ederim.

Hükümet bir itibar sınavındadır. Brunson konusunda da, Cemal Kaşıkçı olayında da kamuoyunu tatmin edecek, endişeleri ortadan kaldıracak adımların atılmasını, bizi ümitlendirecek gelişmeler yaşanmasını bekliyoruz. Aksi halde kaybeden Türkiye olacaktır. Buna da hiç kimsenin, hiçbir gücün hakkı yoktur, haddi olmayacaktır.