Sayın Bahçeli, ittifakın akıbeti ve buna bağlı olarak siyasetin akışını değiştirecek açıklamalarda bulundu. Hiçbir ittifak bir tarafın reddedilmesiyle, geri adıma zorlanmasıyla, yok sayılmasıyla, tez ve önermelerinin görmezden gelinmesiyle ayakta kalamayacaktır.

MHP’nin başkalaşma akıntısına kapılmasının, değişip, dönşüp, kendi öz değerlerinden kopmasının mümkün olmadığını daha dünkü yazımızda anlatmaya çalışmıştık. Cumhur ittifakı önemli ve hayatiydi, ama bu ancak samimiyet, safiyet, fedakarlık ve dürüstlükle, eşitler arası ilişki prensibiyle sürdürülebilirdi. Ne yazık ki, AKP bu konuda iyi bir sınav vermedi ve bu kronikleşmiş süreci uzatmanın anlamı kalmadı. İşin tadı kaçtı.

  YARGILAMA TÜRKİYE’DE OLMALI

Sayın Genel Başkan Devlet Bahçeli, grup konuşmasında gündemdeki gelişmelerle beraber, ittifakın akıbeti ve buna bağlı olarak siyasetin akışını değiştirecek açıklamalarda bulundu. Suudi Arabistan kökenli Gazeteci Cemal Kaşıkçı olayı gündemin ilk sıralarındaki yerini koruyor ve sayın Bahçeli’nin bu konudaki değerlendirmesi şu şekilde olmuştur: “Ortada bir vahşet, karşımızda resmen bir cinayet vardır. Cesedinin nerede olduğu, nereye gömüldüğü belli değildir. Kim ya da kimlerin emriyle öldürüldüğü henüz net değildir. Ancak tüm oklar Veliaht Prensi işaret etmektedir. Her taşın altından çıkan, her fırsatta Türkiye’ye husumetini gösteren Veliaht Prens Selman cinayetin neresindedir? Bütün şüphelerin merkezindeki Başkonsolos, tıpkı Papaz gibi, elini kolunu sallayarak ülkesine nasıl dönebilmiştir? Suç mahalli Türkiye’dir. Yargı sahası da Türkiye olacaktır. Kaşıkçı cinayetinin sır perdesi kesinlikle aralanmalıdır. Kim dost, kim düşman bilelim.”

    ÇOK ŞEY Mİ İSTEDİK?

Şartlı salıverme teklifinin kasıtlı olarak başka yerlere çekilip istismar edildiğini ibretle izliyoruz. İşin aslını sayın Bahçeli şu sözlerle ortaya koymuştur: “Kanun teklifimizi sadece cezaevleri boşalsın diye vermedik. Fakat cezaevlerindeki karanlık manzarayı da gözden uzak tutmadık. Çok şey mi istedik? Şartlı ceza indirim teklifimize sürekli itiraz ve tepki gösterenler, 671 sayılı KHK ile 1 Temmuz 2016’dan önce işlenen suçlar açısından ayrı bir denetimli serbestlik ve infaz sisteminin kanunlaştığından haberdarlar mıdır? Biz de bir benzerini teklif etmiyor muyuz? Uyuşturucuyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin ismini yan yana getirmek biliniz ki, cehalet değilse, cinayettir. Hadi baronların yakasından tutalım.”

  OYALAMAYA GEREK YOK

Ve ittifak. Sözü hiç uzatmadan sayın Bahçeli’ye bırakalım: “Önemle diyorum ki; Hiçbir ittifak bir tarafın reddedilmesiyle, geri adıma zorlanmasıyla, yok sayılmasıyla, tez ve önermelerinin görmezden gelinmesiyle ayakta kalamayacaktır. Hiçbir ittifak diğer tarafın tahakküm ve dayatmayasıyla, üstten bakmasıyla, parmak sallamasıyla yaşayamayacaktır. Hiçbir ittifak pozisyon hatırlatmasıyla, devamlı çatladı çatlıyor ihbarlarıyla, zamana oynamayla, şartların kollanmasıyla varlığını devam ve idame ettiremeyecektir. Samimiyet, safiyet, fedakarlık ve dürüstlük olmadan eşitler arası ilişki sürdürülemeyecektir. Adalet ve Kalkınma Partisi içinde ittifak çabalarını dinamitlemek için sürekli faaliyet içinde olanlar sevinç taklaları atabilirler, heyetler görüştü görüşmedi, oldu olmadı, yasal zemin vardı yoktu tartışmalarına son vermenin vakti gelmiştir. Bu kronikleşmiş süreci uzatmanın anlamı ve alemi yoktur. Parti olarak 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerine yönelik herhangi bir ittifak beklentimiz, ittifak arayışımız, ittifak niyetimiz geldiğimiz bu aşamada artık kalmamıştır. İşin tadı kaçtığından zoraki görüşmelerle bir yere varmanın imkanı olmayacaktır. Oyalanmaya, milleti aldatmaya, sabırları sınamaya, umutlarla oynamaya lüzum da yoktur. 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerine kendi adaylarımızla, kendi amblemizle katılıp, Türkiye’nin her seçim bölgesinde demokratik mücadelemizi Allah’ın izniyle yapacağız.”

  ELBETTE TÜRK’ÜZ

Andımızın Danıştay kararı ile okullara geri dönecek olması, iktidar çevrelerinde büyük rahatsızlık uyandırdı. MHP’nin bu konudaki net duruşunu sayın Bahçeli, grup konuşmasında bir defa daha hatırlatmıştır: “ Türklük, Türk milletinin üst kimliğidir, bu sayede asırların kilidi açılmış, husumetin beli bükülmüş, hasımların kanadı kırılmıştır. Türklüğü etnik kimliğe indirgemek, Türkçülüğü ayıplayıp hakir görmek Türk milletine sıçratılmış zillet çamuru, sürülmüş zehirli lekedir. Elbette Türk’üz, Türkçüyüz, Türk milletinin ebedi sevdalılarıyız.

Danıştay 8.Dairesi çözülme sürecinin kötü bir hatırasını söküp atmıştır. Takdir ve tasvip ediyoruz. Elbette doğru yapmıştır, elbette milli vicdana tercüman olmuştur. Çözülme sürecinin kamburlarından kurtuluşun parlak bir müjdesi ortaya çıkmıştır. Diyorlar ki, Danıştay 8.Dairesi Anayasa ve yasalara aykırı karar vermiştir. Bu nasıl bir saptırmadır? Hukukun keyfi yorum ve değerlendirmelerine alışmış olanlar, işlerine gelmediği zaman neden rahatsız ve huzursuz oluyorlar? Bunların hepsi zırvadır, uydurmadır, temelsizdir. Papaz kararına ses çıkaramayanlar, Andımızın okunacağını duyunca ayağa kalkmışlar, kanundan hukuktan bahsetmeye başlamışlardır. Andımız etnik bir ifade değil, milli kültür ve milli kimliğin inkar edilemez duyuşu, duruşu ve dile gelişidir. Türkçülüğe karşı çıkıp Kürtçülüğü özendirenler kime ne anlatıyorlar? Eğer Türk olmanın bir bedeli varsa, eğer Türk milletini savunmanın faturası olacaksa, can feda olsun, seve seve öder, koşa koşa sonuçlarına katlanırız. Tek kişi kalsak da Türklükten, Müslüman Türk milletinden taviz vermeyiz.”