Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden 46 yıl geçti. Neredeyse yarım asır olacak. Bütün iyi niyetimize, bütün gayretimize rağmen, adada hakkaniyetli bir çözüm ümidi doğmamıştır. Rum-Yunan ikilisinin ada üzerindeki hain emellerinde, Enosis hayallerinde zerre bir değişiklik yoktur. Bu şartlarda bundan sonra da adada eşit, kalıcı, adil ve her iki tarafa da huzur ve refah getirecek bir çözüm bulunabileceğine inanmak imkânsızdır.

TAVİZ VERMEMİZ DÜŞÜNÜLEMEZ

Kıbrıs bizim için hayati önemdedir. Akdeniz’deki elimiz, kolumuz, gözümüz, hatta şah damarımızdır. Son gelişmeler, bu stratejik önemi bütün çıplaklığı ile bir defa daha gözler önüne sermiştir. Sadece Akdeniz’deki dengeler açısından değil, doğal zenginlikler bakımından da kritik bir noktadadır. Dolayısı ile bizim burada zayıf kalmamız, taviz vermemiz, elimizi zayıflatacak herhangi bir işe tevessül etmemiz asla ve asla düşünülemez. O halde yapılacak şey bellidir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin bütün dünya tarafından tanınması, adada iki devletli bir yapının kesin olarak oluşturulup kabul ettirilmesi hem kesin, hem de en adil çözümdür. Rahmetli Rauf Denktaş’ın da asıl isteği, gerçek beklentisi her zaman buydu.

ENOSİS’DEN VAZGEÇMEZLER

Ne yaparsak yapalım, ne verirsek verelim Rum-Yunan tarafı hiçbir zaman ikna olmayacak ve adadaki Türk varlığını kabul etmeyeceklerdir. Rum’un maksadı tarih boyunca hiç değişmemiştir. Türkleri kontrole almak ve sonra da sistematik bir şekilde yok etmek tek bildikleri, düşündükleri ve hedefledikleri yöntemdir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, fırsatını buldukları anda 1963’te ve 1974’te ne olduysa yine aynı şeyler olacaktır. Yine zulüm, katliam, işgal ve soykırımla Enosis’i gerçekleştirmeye, Kıbrıs’ı Yunanistan’ın bir vilayeti yapmaya çabalayacak ve kaldıkları yerden devam edeceklerdir. Rum-Yunan taktiği her zaman aynıdır ve tarih boyunca hiç değişmemiştir. Hiçbir zaman çözüme yanaşmamış, kriz çıkararak zaman kazanmış ve fırsatını beklemişlerdir. Bu sırada da işgal, katliam, soykırım yaparak Türk varlığını yok edebilmek için her türlü kahpeliği sergilemişlerdir. Bugünkü Yunanistan topraklarının tamamı ve adalar, Osmanlı’dan bu taktikle koparılmıştır. Hiçbirini savaşta kaybetmedik, tamamı masa başında şeytani planlarla elimizden alınmıştır. Yine aynı şeyi planlıyor, aynı şeyi hedefliyorlar.

MARAŞ YERLEŞİME AÇILMALI

Kıbrıs’ta artık Birleşmiş Milletler’in ağzına bakmanın, Avrupa Birliği’nin ne diyeceği ile ilgilenmenin, ABD ve İngiltere’nin ne düşündüğünü sorgulamanın zamanı geçmiştir. Bunları çok dinledik, doğru ve adil bir çözüm için ağırlık koymalarını çok bekledik. Hiçbir zaman dürüst olmadılar ve hep bizi Yunan-Rum tezlerine inandırmaya ve ikna etmeye uğraştılar. Rum tarafının bu kadar haddini aşabilmesinin altında da bu Haçlı zihniyetine duydukları güven yatmaktadır. O halde, biz kendi işimize bakacağız ve menfaatlerimizin gereği neyse, onu yapacağız. Maraş’ın yerleşime açılması son derece doğru ve isabetli bir karardır. Daha fazla vakit kaybetmenin bir anlamı yoktur. Bir an önce burası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisine kazandırılmalıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir devlet olarak tanınıp tanınmamasının bizim için fazla bir önemi yoktur. Orada zaten bir devlet var ve KKTC, tarihteki 17’nci Türk devletidir.

MUSTAFA AKINCI ŞANSSIZLIĞI

Rum tezlerine yakın federatif bir çözüm isteyen, adadaki Türk varlığından rahatsız olan, “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” diyerek, tamiri ve tedavisi imkânsız bir Türkiye husumeti besleyen Mustafa Akıncı’nın KKTC Cumhurbaşkanı olması büyük bir talihsizliktir. Türk milletinin hassasiyetlerini kaşımaktan, milli duyarlılıkları tahriş ve tahrip etmekten hiçbir zaman geri durmayan bu şahsın dile getirdiği çözüm formülü çöküş ve çürüyüştür. Mustafa Akıncı’nın işgal ettiği koltuğa layık olmadığı açıktır. İstifa edip koltuğu bırakması çok daha isabetli olurdu. Ancak Akıncı ve yandaşlarına rağmen Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır. Beşparmak Dağları’na dökülen şehit kanları hiçbir şart altında silinmeyecek, kutlu ceddimizin emanetleri çiğnetilmeyecektir. Akıncı’nın bu karanlık sicilinin yanı sıra yanında Rumlar ile görüşmelere götürdüğü sözcüsü Barış Burcu ve diğer müzakereci Özdil Nabi’nin adadaki marifetleri çok çarpıcıdır. Bir Kıbrıs gazetesinde bunların Rumlardan çok ciddi maddi menfaat temin ettikleri yazıldı.

ASKER ÇEKİLEMEZ

Türkiye’nin etkin garantörlüğü olmadan ne KKTC’nin güvenliği mümkündür, ne de Türk tarafının varlığı garantidedir. Türkiye’nin etkin garantörlüğü de ancak ve ancak Türk askerinin adada bulunmasıyla mümkündür. Dolayısı ile adadan Türk askerinin çekilmesi hiçbir şart altında düşünülemez, söz konusu dâhi edilemez. Türkiye, her alanda Kıbrıs Türkü’nün en büyük destekçisi ve güvencesi olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bunu herkesin böyle bilmesi ve kabul etmesi şarttır.