Mehmet Akif, her şeyden önce eğitime yürekten inanmış ve onun millet hayatındaki önemini çok iyi anlamış bir şairdir. Akif, gerek aile-okul-çocuk üçgenindeki eğitim hakkında şiir ve nesirlerinde dile getirdiği görüşleriyle, gerekse Millî Mücadele dönemindeki hutbe ve vaazlarıyla gerçek bir “halk eğitimcisi” olduğunu göstermiş, sanatını ve hayatını bu eğitimcilik (tebliğ) görevine adamıştır.

ÖĞRETMEN VE EĞİTİMCİ MEHMET AKİF ERSOY

Mehmet Akif Ersoy, toplumumuzda veteriner hekim olarak ve daha çok da Safahat ve İstiklâl Marşı şairi olarak tanınmaktadır. Hâlbuki çok yönlü bir insan olan Akif’in önemli taraflarından biri de Onun “hocalığı/öğretmenliği”dir. Bu yönüyle “eğitimciliği” de Akif’in en önemli taraflarından birini oluşturmaktadır.

Akif, 17 Ekim 1906’da memuriyetine ilave olarak eski okulu Halkalı Baytarlık ve Ziraat Mektebine “Kitabet-i Resmiye Muallimi” olarak görevlendirilmiştir. Bu görevinden dolayı almakta olduğu 300 kuruşluk maaşı 16 Aralık 1908 tarihli bir kararla 100 kuruş zam ile 400 kuruşa çıkartılmıştır. Bu görevlendirme 11 Eylül 1909’da 400 kuruş maaşla “ibkaen” tekrarlanmış, 14 Ocak 1910’da maaşı 100 kuruş zamla 500 kuruşa çıkarılmıştır. 25 Ağustos 1907’de Çiftlik Makinist Mektebine “Türkçe Muallimi” olarak tayin edilmiştir. 10 Aralık 1916’da Kitabet Muallimliği maaşına 200 kuruş zam yapılarak Çiftlik Makinist Mektebi Türkçe Muallimliği görevi tekrar uhdesine verilmiştir. Sicil kaydında 30 Kasım 1919’da Akif’in 700 kuruş maaşla Halkalı Ziraat Mekteb-i Alisi Kitabet-i Resmiye Muallimi olduğu görülmektedir.

Mehmet Akif, 5 Kasım 1908’de Baytar Mektebine “Harita-yı Sıhhiye”, “Kitabet-i Baytariye”, “Hukuk-ı Ticari ve Kanun-ı Tıb” dersleri için öğretmenliğe tayin olunduysa da kabul etmemiştir.

Sonraki yıllarda kızı Feride Hanım ile evlenerek Akif’in damadı olacak olan Muhiddin (Akçor) Bey, 1978’de eşi Feride Hanım ile birlikte yaptığı bir söyleşide “Halkalı Ziraat Mektebinde Kitabet dersi hocası Mehmet Akif”i şu şekilde anlatmıştır:

“Akif Bey’le tanışmam yahut benim onu tanımam çok eski zamanlara dayanır. 12-13 yaşlarında iken gördüm ilk defa. Sonra talebesi oldum. Kendisini çok severdim. O da beni çok severdi. Hatta çocuklarını Kayseri’ye ben yolcu ettim.

Ben Darüşşafakada okurken 12-13 yaşlarındaydım. Bazı toplantılarda sınıf hocamız bana Mehmet Akif Bey’in Safahat’tan alınmış şiirlerini okuturdu. O vesileyle Safahat ve Akif’e karşı bir yakınlığım vardı. Bir gün mektebin bahçesinde oynarken hocamız beni çağırdı. Merdivenden çıkmakta olan bir zatı işaret ederek ‘İşte Mehmet Akif budur!’ dedi. Ben de o merdivenleri çıkıncaya kadar hayranlıkla seyrettim. Sonra Halkalı Ziraat Mektebinde bize kitabet dersi veriliyordu. Bu dersimize hoca olarak Mehmet Akif Bey gelmez mi? Benim artık sevincime payan yok. Sanki onun bir dostuymuşum gibi. Onun derslerini dört gözle takip ederdim.

Çok hatıramız var. Ama en mühimi şu: Akif Bey, kitabet dersinde tahtaya bir beyit yazar, bunun tahlilini yapardı. Bir gün tahta başında bir talebeyle meşgul olurken sınıftan birisi, zannederim münasebetsiz bir gürültü yaptı. Talebelere karşı döndü ve gözünü bana dikti. Hâlbuki ben dersi dikkatle takip ediyordum. Kolay kolay sinirlenmezdi. Ama o zaman canı sıkılmıştı. ‘Tahtaya kalk!’ dedi. Ben de tahtaya kaldırdığı için sevinmiştim. ‘Yaz!’ dedi. Hala sesi kulağımdadır:

Gönder Allah’ım bu millet kurtulur, tek mucize Bir utanmak hissi ver gaip hazinenden bize. Bu ikinci mısraı okuyunca ne kastettiğini anladım. Bu saygısızlığın benim tarafımdan yapıldığını zannetmişti. ‘Anlamadın mı?’ dedi. İkinci mısraı bir daha tekrar etti. Yine yazmadım. Sonra yumuşak bir sesle; ‘yazmayacak mısın?’ dedi. ‘Hayır, yazmayacağım!’ dedim. ‘Peki oturun!’ dedi. İşte bana karşı muhabbet peyda etmesinin başlangıcı budur.”

Akif, 24 Kasım 1908 tarihinde bu defa üniversite hocalığına tayin edilmiştir. Bu yeni hocalık tayini, Darülfünun Edebiyat Şubesi (Fakültesi) birinci sene “Edebiyat-ı Osmaniye” öğretmenliğidir. Akif, bu göreve 600 kuruş maaşla tayin olunmuştur. Bu sırada darülfunun hocalarının bir kısmı Akif’in çok samimi olduğu yakın arkadaşlarıydı: Ahmet Midhat Efendi, Ahmet Naim Bey, İzmirli İsmail Hakkı, Namık Kemalzade Ali Ekrem, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Hüseyin Daniş, Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Tevfik Fikret.

Mehmet Akif, 1913 yılında darülfünundaki hocalık görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır. Sebilürreşat’ın İttihat ve Terakki Hükümetinin siyasetine ve özellikle cemiyetin genel merkezinde idare heyeti azası bulunan Ziya Gökalp’in (1876-1924) yaymaya çalıştığı fikirlere muhalif yayın yapması üzerine, derginin fikir babası ve başyazarı olan Akif Bey’in fakültede ders vermesi particiler tarafından istenmemişti.

Akif ile Ziya Gökalp arasındaki tartışma konusunun “sosyal meseleler” olduğu anlaşılıyor. Eşref Edip şöyle anlatıyor:

“O sırada İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi azasından Ziya Gökalp ortaya bazı meseleler atmıştı. Üstad, böyle bir zamanda (Birinci Dünya Savaşı günleri) gazetelerde –mebahis-i içtimaiye (sosyal konular) de olsa- uzun boylu münakaşalar olmasını istemiyordu.

‘- Bunlara bir teklifte bulunalım, dedi. Hangi meseleyi arzu ederlerse geniş bir salonda toplanalım, ilmi mübaheseler yapalım. Hakikat anlaşılsın. Yalnız her iki tarafın mütalaat-ı ilmiyesi zabt olunsun ki, sonra ihtilafa mahal kalmasın.’

Bu münasip görüldü. Üstad bu mealde bir mektup yazdı. Sebilürreşat heyet-i tahririyesinden bazı zevat ile beraber imza ederek gönderildi. Fakat bu teklif cevapsız kaldı.”

Akif’in darülfünundan istifasını, “umumi harp senelerinde yayınlanan neşriyatından dolayı” şeklinde ifade eden yakın arkadaşlarından Hasan Basri Çantay’ın eserinde yayımladığı Fatin Gökmen’in anılarında ise bu istifa Akif’in ağzından şu şekilde açıklanmıştır:

“Menfaatine nasıl alakasızlık gösterirse, memuriyet mevkiine de öylece alakasızlık gösterirdi. Darülfünundan çekildiğini işittiğim zaman canım sıkılmıştı. Sebebini anlamak için kendini aramıştım, buldum, beni tam bir neşe içinde karşıladı, ‘ne yapayım’ dedi. ‘Neşriyatım hükümetin arzusuna uygun düşmüyormuş, darülfünun dersiamlığı (hocalığı) ise hükümet memuriyeti imiş, memur olana da böyle hareket caiz değilmiş… Peki dedim, istifa ettim.”

Mehmet Akif, darülfünundan ayrıldıktan sonra yerine Ferit Bey’i (Ferit Kam 1884-1944) tavsiye etmiştir. Ferit Bey çok vazifeyi kabulde tereddüt göstermiş, Akif’in ısrarlarıyla kabul etmiştir. 5 Ocak 1914’te Akif’in yerine o tayin olunmuştur. Kendi anılarından öğrendiğimize göre Akif, aynı zamanda “Darü’l-Edeb” isimli bir özel okulda fahri olarak dört-beş sene hocalık yapmıştır.

Mehmet Akif Ersoy, Nevzad Ayas’a memuriyet hayatı ve hocalık görevleriyle ilgili olarak şunları anlatmıştır:

Mektepten çıkınca beni ve benden sonra gelen ikinciyi –ki Simon isminde bir Ermeni gencidir- Ziraat Nezareti Umur-i Baytariye Şubesi’nde alıkoydular; yedi yüz elli kuruş maaşlı bir memuriyete tayin ettiler. Vazife merkezi, nezaret olmakla beraber üç, dört sene kadar Rumeli’de, Anadolu’da, Arabistan’da sârî (bulaşıcı) hayvan hastalıkları işi üzerinde hayli dolaştım. Köylü ile bu müddet zarfında gayet sıkı temas ettim.

En son memuriyetim Umur-i Baytariye Müdür Muavinliği’dir. Bir taraftan da Halkalı Mektebinde kitabet, darülfünunda edebiyat dersleri veriyordum. Balkanlar Harbi’nden sonra Ziraat Nezaretindeki memuriyetimle arülfünundan istifa tarikiyle (yoluyla) çekildim. Uhdemde yalnız Halkalı kaldı. Çünkü oraya hatıralarla bağlı idim. Bu vazifemin maaşı pek azdı.

‘Dar’l-Edeb’ ismindeki hususi mektepte de fahri olarak dört beş sene ders verdim.

EĞİTİMCİ OLARAK AKİF

Çok yönlü bir “aydın” olan Akif’in eğitimci yönü ve eğitimle ilgili görüşleri maalesef çoğu zaman ihmal edilmiş ve edilmektedir. Veteriner hekim olarak pozitif bilim tahsili yapan Akif, derdi millet olan ve kendinden çok milletinin mutluluğunu kendisine dert edinmiş bir şair, aydın, fikir adamı, vaiz, hatip, mücadele insanı ve öğretmendir. Edebiyatı, milletine hizmet etmek ve onları eğitmek için bir vasıta olarak kullanan Akif’in Safahat’ında, yazılarında ve vaazlarında dile getirdiği meseleler, daima göz önünde bulundurulması ve yararlanılabilecek konulardır. Ayrıca ileri sürdüğü düşünceler, her devirde geçerliliğini koruyan düşüncelerdir.

Mehmet Akif, her şeyden önce eğitime yürekten inanmış ve onun millet hayatındaki önemini çok iyi anlamış bir şairdir. Akif, gerek aile-okul-çocuk üçgenindeki eğitim hakkında şiir ve nesirlerinde dile getirdiği görüşleriyle, gerekse Millî Mücadele dönemindeki hutbe ve vaazlarıyla gerçek bir “halk eğitimcisi” olduğunu göstermiş, sanatını ve hayatını bu eğitimcilik (tebliğ) görevine adamıştır. Akif’e göre, milletimizin en büyük düşmanlarından biri olan cehaleti yenmek, yani okul ve eğitime önem vermek, kurtuluşumuz için yapılması gerekenlerin başında gelir:

Maarif, maarif!... Bizim için başka çare yok; eğer yaşamak istersek her şeyden evvel maarife sarılmalıyız. Dünya da maarifle, din de maarifle, ahiret de maarifle… Hepsi, her şey maarifle kaim. (…) Bizi kurtaracak yegâne çare, (…) maariftir; sağlam maariftir, hakiki maariftir. Memleketi buna sokarsak kurtuluruz, fakat maarif-i nafia hala memlekete girmedi. Âvâm kısmı hiç okumuyor, yazmıyor. Okuyup yazanlar ise ne dünyaya, ne ahirete yarar bir yığın nazariyat ile uğraşıyorlar. Eğer el birliğiyle bu cehaletin izalesine çalışmazsak mahvımız muhakkaktır.

Akif’e göre, gerek bilim ve teknik alanındaki ilerleme, gerek tarım ve sanayideki problemler, gerekse dinin yanlış algısına dayanan hurafeler ancak eğitimin yaygınlaştırılmasıyla çözülebilir. Eğitimi yaygınlaştıramama, doğunun geri kalmışlığının, hurafeler içinde yüzüşünün, modernleşememesinin en temel nedenidir. O, cahilliği, sadece halka özgü saymaz; aynı zamanda zamanın aydınlarına da zihinsel parçalanmışlıkları yüzünden cahillik niteliği yükler.

O Safahat’ında dertlerimizin sebebi olarak “cehaleti”, çare olarak da “okulu” göstermiştir:

Bugün anâsır-ı İslâm’ı bir denî cereyan

Sürüklüyor ki: Bakın nerden eyliyor nebean .

Felâketin başı, hiç şüphe yok, cehâletimiz;

Bu derde çâre bulunmaz -ne olsa- mektepsiz.

Ne Kürd elifbeyi sökmüş, ne Türk okur, ne Arab;

Ne Çerkes’in, ne Laz’ın var bakın, elinde kitab!

Hülâsa, milletin efrâdı bilgiden mahrum.

Unutmayın şunu lâkin: “Zaman: Zamân-ı ulûm!

NE KADAR ÇILGINIZ, ANLA!

Akif, Kur’an-ı Kerim’deki “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Kur’an, Zümer, 9) ayetinin mealini Safahat, Üçüncü Kitap (Hakkın Sesleri)’ta şu şekilde veriyor:

“Olmaz ya... Tabî’î... Biri insan, biri hayvan!

Öyleyse, “cehâlet” denilen yüz karasından,

Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.

Kâfi mi değil, yoksa bu son ders-i felâket?

Son ders-i felâket neye mâl oldu? Düşünsen:

Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden!

“Son ders-i felâket” ne demektir? Şu demektir:

Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!

Zîrâ, yeni bir sadmeye artık dayanılmaz;

Zîrâ, bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!

Coşkun, koca bir sel gibi, dâim beşeriyyet,

Müstakbele koşmakta verip seyrine şiddet.

Dağlar, uçurumlar ona yol vermemek ister...

Lâkin, o, ne yüksek, ne de alçak demez örter!

Akvâm o büyük nehre katılmış birer ırmak...

Elbet katılır... Hangisi ister geri kalmak?

Bizler ki bu müdhiş, bu muazzam cereyanla

Uğraşmadayız... Bak, ne kadar çılgınız, anla!

Uğraş bakalım, yoksa işin, hey gidi şaşkın!

Kurşun gibi sür’atli, denizler gibi taşkın,

Bir çağlayanın menba’-ı dehhâşına doğru

Tırmanmaya benzer, yüzerek, başka değil bu!

Ey katre-i âvâre, bu cûşun, bu hurûşun

Âhengine uymazsan, emin ol, boğulursun!

Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,

Silkin de: Muhîtindeki zulmetleri yak, yık!

Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır;

Dünyâ uyanıkken uyumak maskaralıktır!

Eyvâh! Bu zilletlere sensin yine illet...

Ey derd-i cehâlet, sana düşmekle bu millet,

Bir hâle getirdin ki, ne din kaldı, ne nâmûs!

Ey sîne-i İslâm’a çöken kapkara kâbûs,

Ey hasm-ı hakîkî, seni öldürmeli evvel:

Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el!

Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun!

İslâm’ı da “Batsın!” diye tutmuş, yediyorsun!

Allah’tan utan! Bâri bırak dîni elinden...

Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!

Lâkin, ne demek bizleri Allah ile iskât ?

Allah’tan utanmak da olur ilm ile... Heyhât!”

Akif’in eğitim anlayışında beş unsur öne çıkar: Öğretmen, okul, aile, teorik değil pratik bilgiye (pragmatik) ve devrin bilimlerine dayalı bir eğitim sistemi ve basın-yayın.

Akif’in Safahat’ı, nesirleri ve vaazları bir bütün olarak ele alındığında, bu eserlerin eğitici niteliğinin ağır bastığı çok açık görülmektedir. Kendisi de bir eğitimci (hoca/öğretmen) olan Akif, eğitimin teorik ve pratik boyutları ile ilgili durumlar tespit edip bunlara ait çözüm yolları göstermiştir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışını bizzat yaşayan Akif, bu acıklı devrenin hastalıklarını ve acılarını dile getirmiş ve bunlara kendisince çareler üretmiştir.

ÇALIŞMAK VE FEDAKÂRLIK

Akif’in hemen hemen bütün eserlerinde “aydınlanma fikri” ile “uyanış ve kurtuluş fikrine” rastlarız. Cehaletten, ezilmekten, sefaletten, gerilikten, adaletsizlikten, kölelikten, sömürge olmaktan kurtuluş için Akif’e göre halledilmesi gereken en önemli mesele “eğitim” meselesidir. Ülkenin içinde bulunduğu çöküşün ancak marifet ve faziletle donanmış çalışkan, cesur ve fedakâr bireyler sayesinde önlenebileceğine inanan Akif’in aydınlanma düşüncesinin ve kurtuluş reçetesinin başındaki eğitimi gerçekleştirecek olanlar da başta öğretmenler olmak üzere tüm eğitimciler/ mürşitlerdir.

Sadece durum tespiti yapmakla yetinmeyen Akif, her alanda gördüğü aksaklık ve yanlışlıklar hakkında, benimsediği dünya görüşü çerçevesinde çözüm yolları da göstermiştir. Onun eserlerinde eğitim, dürüstlük, cömertlik, ilim sahibi olmak, çalışmak, fedakârlık, iman, azim, ümit gibi kavramların çokça yer alması, Mehmet Akif’in birey ve toplumun eğitilmesinde ve bu eğitimde dikkat edilmesi gereken kavramlara/ hususlara işaret etmektedir.

Milletin kalkınması için çocukların eğitimini olmazsa olmaz bir şart olarak gören Akif, çocuğun, büyüklerin yaşadığı döneme göre değil, çocukların yaşadığı/yaşayacağı zamana uygun olarak hem faydalı bilgilerle yüklü hem de ahlaklı bireyler olarak eğitilmesini/yetiştirilmesini ifade etmiştir. Bu eğitim anlayışı, çocuğun eğitiminde bugün de geçerlidir.

Gençliğin eğitimine çok önem veren Akif, hoca (öğretmen) olarak da bu eğitimi iki alanda teşvik etmiştir. Kızı Feride (Akçor) Hanım ve damadı Muhittin Akçor bu konuda şunları söylüyorlar:

(M. Akçor): “Akif Bey’in fikirleri gençler için faydalıdır. Safahat’ın bir parçası olan Asım, Akif’in nasıl bir gençlik istediğini açıkça ortaya koyar. Bugün memleketi hercümerç içerisinde bırakan bugünkü gençlik Asım’ı mutlaka okumalıdır.

Gençleri iki şeye teşvik ederdi. Birincisi; kuvvetli bir bünyeye sahip olmak. İkincisi; kafalarını geliştirmeye. Her çocuğu okumaya, bir şeyler öğrenmeye teşvik ederdi. Bu hususta kendisi yardımcı olurdu. Birisi yeter ki bir şeyler öğrenmek istesin, hemen oturtur, ders verirdi. Kimisine lisan dersi verir, Fransızca öğretir, kimine edebiyat dersi verir, herkesin hangi meslekten olursa olsun zamanını bir şeyler öğrenmekle geçirmesine teşvik ederdi.

(F. Akçor): Mithat Cemal Kuntay her hafta gelir, Fransızca dersi alırdı. Yani boş zamanı yoktu. Ya okuyacak, ya okutacak. Ya yürüyecek, ya yürütecek.”

KAYNAKLAR

ANDI, M. F., “Mehmet Âkif’in Dârülfünûn Hocalığı ve Dârülfünûn’da Verdiği Edebiyat Dersleri”, Vefatının 75. Yılında Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu (12-13 Mart 2011) Bildirileri, Hazırlayan: V. Işık, Zeytinburnu Belediyesi, İstanbul, Kasım 2011, s. 287-299.

AYAS, N., “Mehmed Âkif, Zihniyeti ve Düşünce Hayatı”, E. Edip, Mehmed Âkif Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları, Hazırlayan: F. Gün, Beyan Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2011. s. 489-541.

BOZGEYİK, B., “Kızı Feride Hanımefendi İle Damadı Muhiddin Akçor, İstiklâl Marşı Şairimizi Anlatıyor”, Köprü, Sayı: 21 (Aralık 1978).

DÜZDAĞ, M. Ertuğrul, Mehmet Akif Ersoy, Kapı Yayınları, İstanbul, 2013.

E. Edip, Mehmed Âkif Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları, Hazırlayan: F. Gün, Beyan Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2011. ERSOY, Emin Akif, Babam Mehmet Akif, İstiklâl Harbi Hatıraları, Derleyen: Y. T. Günaydın, Kurtuba Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2011.

ERSOY, M. Akif, Safahat, Neşre Hazırlayan: E. Düzdağ, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 9. Baskı, Ankara, Şubat 2013.

ERSOY, M., Akif, Kur’an-ı Kerim’den Âyetler (Meâl-Tefsir), Mev’izeler, Derleyen: S. Z. Özalp, Sevinç Matbaası, Ankara, 1968.

GÜLENDAM, R., “Mehmet Akif’te Eğitimin Temel Unsuru Olarak Öğretmenlik”, Uluslararası Mehmet Akif Sempozyumu, (Balıkesir), 10-13 Mart 2011.

GÜLER, Ali, Bayraklaşan Akif, Halk Kitabevi, İstanbul, 2016.

Veteriner Hekim Gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy Dosyası, Hazırlayan: F. Dinçer, Türk Veteriner Hekimleri Birliği Yayını, Ankara, 2011.

BİTTİ