Elinizdeki yapılacaklar listesi uzadıkça dikkatinizin telefona kayması, “birazdan başlarım” diyerek en ufak işleri bile ertelemeniz ya da basit bir sorumlulukta bile içinizde tarif edemediğiniz bir direnç hissetmeniz tanıdık geliyor mu? Günlük yaşamda pek çok kişi bu hâli yalnızca tembellik diye adlandırıp geçiyor.
Oysa işin aslı, bu davranışın çoğu zaman yüzeyde göründüğünden çok daha derin bir anlam taşıdığı yönünde. Uzmanlar, sürekli ertelemenin bazı durumlarda bedenin ve zihnin birlikte verdiği bir sinyal olabileceğine dikkat çekiyor.
erteleme gerçekten sadece kişilik özelliği mi?
Zaman zaman işleri ötelemek son derece insani. Herkes yorulabilir, bunalmış hissedebilir ya da bir gün hiçbir şeye başlamak istemeyebilir. Ancak bu durum alışkanlık haline gelip kişinin günlük düzenini aksatmaya başladığında tablo değişiyor. Psikologlara göre kronik erteleme çoğu zaman “istememek”ten değil, hissetmemek istemekten kaynaklanıyor. Yapılacak iş; kaygı, yetersizlik duygusu ya da başarısız olma korkusu yaratıyorsa, zihin kendini korumak için o işi sürekli ileri bir tarihe itebiliyor.
zihnin sessiz yükü: ruh sağlığıyla bağlantı
Sürekli erteleme davranışı, en sık kaygı bozukluğu ve depresyon ile yan yana görülüyor. Kaygı yaşayan kişiler için bir işe başlamak, zihinde büyüyen senaryolar yüzünden neredeyse imkansız hale gelebiliyor. Depresyonda ise enerji düşüklüğü, isteksizlik ve odaklanma sorunları ertelemeyi adeta kaçınılmaz kılıyor. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan bireylerde de planlama ve zaman yönetimi zorlaştığı için erteleme daha sık ortaya çıkabiliyor.

beden de bu tabloya dahil mi?
Çoğu kişinin fark etmediği nokta şu: Erteleme yalnızca zihinsel bir durum değil. Uykusuzluk, sürekli yorgunluk, yoğun stres ve hatta hormonal dalgalanmalar bile erteleme eğilimini artırabiliyor. Uzun süre iyi uyuyamayan birinin karar verme becerisi zayıflıyor, yapılacak işler gözünde büyüyor. Üstelik ertelenen her sorumluluk, zamanla suçluluk hissini besleyerek stresi artırıyor; bu da bağışıklık sisteminden genel ruh hâline kadar pek çok alanı etkileyebiliyor.
“yarın yaparım” neden bu kadar cazip?
Ertelemenin en yanıltıcı tarafı, kısa vadede rahatlatıcı olması. Yapılması gereken işi ötelediğiniz an, zihinsel bir yükten kurtulmuş gibi hissediyorsunuz. Ancak bu rahatlama kalıcı değil. İş hâlâ orada duruyor ve her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Zamanla kişi kendine olan güvenini kaybediyor, “nasıl olsa yine erteleyeceğim” düşüncesi güçleniyor ve döngü kırılması zor bir hâl alıyor.
ne zaman durup düşünmek gerekir?
Eğer erteleme;
- işinizi, okulunuzu ya da aile düzeninizi belirgin biçimde aksatıyorsa
- sürekli suçluluk, yetersizlik ya da kendine kızma duygusu yaratıyorsa
- yoğun yorgunluk, uykusuzluk ve stresle birlikte yaşanıyorsa
bu durum artık ciddiye alınması gereken bir işaret olabilir. Uzmanlar, küçük ve ulaşılabilir adımlarla başlamayı, işleri parçalara bölmeyi ve “kusursuz yapmalıyım” baskısını azaltmayı ilk adım olarak öneriyor.
Sürekli erteleme, basit bir alışkanlık ya da irade eksikliği gibi görünse de çoğu zaman bedenle ve ruhla birlikte konuşan bir sinyal taşıyor. Bu sinyali bastırmak yerine anlamaya çalışmak, hem zihinsel rahatlama hem de yaşam kalitesi açısından düşündüğünüzden çok daha büyük bir fark yaratabiliyor.