Türk'ün iradesinin hakim olması, sadece Türkiye’nin güvencesi ve huzuru ile sınırlı değildir. Bölgedeki bütün milletlerin varlığının ve geleceğinin teminatıdır. Türk'ün bekası, bölgenin beladan kurtulmasının tek çaresidir.

Türkiye’nin artık etkili şekilde uygulamaya başladığı aktif, akıllı, çok yönlü, gerçekçi ve sonuç alıcı dış politika anlayışı, elimizi büyük ölçüde rahatlatmıştır. ABD’nin, Suriye’den çekilme kararına her ne kadar ihtiyatlı yaklaşıyor olsak da, Türkiye’nin bu kararlılığının ve bize rağmen bu bölgede bir şey yapılamayacağının anlaşılmış olmasının, bu gelişmede önemli etkisi olduğu kanaatindeyiz.

BARİYERLERİ SÖKÜP ATIYORUZ

Her zaman kimin ne dediğine, ne yaptığına bakmadan kendi işimizi görmek gerektiğine inandık ve bunu savunduk. Biz doğru durur, haklılığımızı korursak, bölgede etkili, dünyada saygın bir durumda olacağımıza inandık. Gelişmeler bu tespitimizi doğrulamıştır. Sorunları hiç bitmeyen bir coğrafyadayız. Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizi silip, Türk milletini yüz yıllık bir tarihe sıkıştırmaya kalkışıyorlar. Tarihin, coğrafyaya dar geldiği bir süreci yaşıyoruz. Türk milleti zincirleri kırıp yükseliyor. Bizi mahkum etmek isteyenlere hadlerini bildiriyor, önümüze koydukları bariyerleri söküp atıyoruz.  Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz, ancak buralardan gelen tehdidi görmezden gelemeyiz. Terör örgütlerinin bu topraklarda cirit atmasına, terör devletçikleri kurma hayallerine izin veremeyiz.

YA BEKA, YA BELA

Daha birkaç gün önce MHP lideri sayın Devlet Bahçeli, “İster Fırat’ın doğusu, ister bir başka yer olsun, Türk’ün iradesi olmadan, kararı ve sözü duyulmadan hiç kimse hayale kapılmamalıdır. Aksi halde sonları acıklı olacaktır. Diyorum ki; ya beka, ya da bela” demişti. Bu coğrafyada Türk’ün iradesi olmazsa, terörün, ihanetin, sömürgecilerin, işgalcilerin iradesi geçerli hale geliyor. Bunun sonucu da kandan, gözyaşından, beladan, terörden ve belirsizlikten başka bir şey olmuyor. Türk'ün iradesinin hakim olması, sadece Türkiye’nin güvencesi ve huzuru ile sınırlı değildir. Bölgedeki bütün ülkelerin, bütün milletlerin varlığının, güvenliğinin ve geleceğinin teminatıdır. Acı ve ağır sonuçlarıyla birlikte test edilmiş ve görülmüştür ki, Türk'ün varlığı ve Türkiye’nin bekası, bölgenin beladan kurtulmasının tek çaresidir.

DOĞU, BATI FARK ETMEZ

Kim ne derse desin, biz bildiğimizden şaşmayacağız. Fırat’ın doğusu, batısı fark etmez, terör neredeyse, ihanet kimden geliyorsa, bizim için kim tehdit oluşturuyorsa, oraya müdahale ederiz. Bunu yapacak gücümüz de, imkanımız da, donanımımız da, irademiz de var. Fırat Kalkanı’nı, Zeytin Dalı Harekatı’nı yapmamış olsaydık, bugün bölgenin şekli çok farklı olurdu. Terör ivme kazanırdı. Bekamıza yönelik tehdit büyürdü ve tehlike artardı. Sadece PKK-PYD değil, DEAŞ’ı da önümüze kattık süpürdük. DEAŞ’ı bahane ederek, bölgeye yerleşen, plan yapan ve belirsizliği daha da arttıran ABD’nin gerekçesini elinden aldık. Trump, Suriye’den çekilme kararını bu harekatların başarısına bağlamış, dünyaya da, kendi muhaliflerine de teminat olarak Türkiye’yi göstermiştir. Umarız ve dileriz, bu kararının arkasında sonuna kadar durur ve yeni bir oyun oynamaz.

KİMLER RAHATSIZ?

Geldiğimiz noktada, etkin ve dominant olmamız dosta güven verirken, düşmana da korku salıyor. Nitekim, bütün bu gelişmelerden terör örgütleri çok rahatsızdır. PKK-PYD arkadan hançerlendiklerini söylemektedirler. Arkadan hançerleyenlerin, arkadan hançerlenmesi kaçınılmaz bir akıbettir. Hiçbir bir şart altında bu akıbetleri değişmeyecektir. Aynı şekilde bir devlet olsa da terör örgütlerinden hiçbir farkı bulunmayan İsrail son derece tedirgindir. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kirli ve kanlı siciline bakmadan Türkiye için sarf ettiği sözler, aslında kurdukları vahşi oyunların bozulacak olmasından dolayıdır. Bu soğukkanlı bebek katili hak ettiği cevabı almıştır.

DENGELER DEĞİŞECEK

Bölgedeki mazlum milletler şimdi çok daha yüksek bir beklentiye girmişlerdir. Türkiye kendileri için bir defa daha ümit olmuştur. Bu ümit boşa çıkarılmayacaktır. İdlib’de, yine bizim devreye girmemizle belli ölçüde de olsa huzur sağlandı. Menbiç’te yarım kalan temizliğin tamamlanması için harekete geçildiği anlaşılmaktadır. Böylece Fırat’ın batısı terörden ve kandan temizlenmiş olacaktır. Sonrasında aynı kararlığı Fırat’ın doğusunda sürdürüp gereğini yapacağız. Beklentimiz, temennimiz ve isteğimiz bu yöndedir. Hükümetin de bu kararlılıkta olduğunu görüyoruz. Bunun sağlanmasından sonra bölgedeki dengeler değişecek ve terörle bir yere varılamayacağını, buna hiçbir şart altında müsaade etmeyeceğimizi herkes görecektir. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasının, buralara huzur ve sükunetin gelmesinin yolu da açılmış olacaktır. Ülkemizde bulunan Suriyelilerin kendi topraklarına dönmelerinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Her zaman söylüyoruz, Türkiye’nin güçlü olması, etkin olması sadece kendisi için değil, bölgenin huzuru için de şarttır.