NEVRUZ: TÜRK’ÜN YENGİ GÜNÜ (YENİ GÜNÜ)-(1)

Hem 12 Hayvanlı Türk Takvimi hem de Celalî Takvimi’ne göre yılbaşı, ‘21 Mart’ günüdür. Celalî Takvimi başlangıçta yılbaşı olarak 15 Mart tarihini esas almış, daha sonra bu tarih 21 Mart olarak düzeltilmiştir. Bundan dolayı bu tarihe Türkçe ‘Yengi Gün’ (Yeni Gün) veya Farsça ‘Nevruz’ denmiştir.

BAŞLANGIÇTA konar-göçer (atlı-nomadizm) bir medeniyete sahip olan ve bu nedenle de sosyolojik anlamda yaylak- kışlak hayatını uzun asırlar boyu devam ettiren Türk milleti; tarih boyunca hep tabiatla içli dışlı olmuş ve onun bu medeniyet özelliği kullandığı takvimlere de yansımıştır. Tarih içinde Türkler çeşitli takvimler kullanarak, zamanı ve hayatlarını düzenlemişlerdir. Büyük Selçuklu Devleti’nin meşhur Sultanı Melikşah dönemine kadar Türkler, 12 Hayvanlı Türk Takvimi olarak ifade edilen bir takvim kullanmışlardır. 12 Hayvanlı Türk Takvimi “Güneş”i esas alan bir takvim idi. Bu nedenle çok az bir farkla Miladi Takvimi’n hesaplamalarına uygun zaman hesabı vardı. Bu takvimde her ay ve yıl bir hayvan adı ile anılırdı. Bugün 300 milyonluk nüfusu ile Balkanlar’dan Çin Denizi’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşamakta olan Türk dünyasında halk takvimi olarak devam eden 12 Hayvanlı Türk Takvimi, Başta Çin, İran ve Afganistan olmak üzere Türklerin komşuları olan ülkelere ve milletlere de geçmiştir. Türkler, İslamiyet’e girdikten sonra İslam dünyasında yaygın olan ve “Ay”ı esas alan “Hicri Takvim”i kullanmaya başladılar. Fakat özellikle malî konularda ve devletin diğer işlerinin düzenlenmesi konusunda takvim arayışları devam etmiş ve Türkler, Sultan Melikşah’la (1072-1092) birlikte yeni bir takvim daha kullanmaya başlamışlardır: “Celalî Takvimi”. Sultan Melikşah’ın “Celâlü’d-devle Ebu’l-Feth Melikşah” lakabından dolayı bu ismi alan Celalî Takvimi, aynı zamanda “Melikî” veya “Takvim-i Melik Şahî” olarak da anılmıştır.

Hem 12 Hayvanlı Türk Takvimi hem de Celalî Takvimi’ne göre yılbaşı, “21 Mart” günüdür. Celalî Takvimi başlangıçta yılbaşı olarak 15 Mart tarihini esas almış, daha sonra bu tarih 21 Mart olarak düzeltilmiştir. Bundan dolayı bu tarihe Türkçe “Yengi Gün” (Yeni Gün) veya Farsça “Nevruz” denmiştir. Bugün, Türk toplulukları arasında çeşitli isimlerle anılmaktadır: “Nevruz, Noruz, Navrız, Sultan Nevruz, Ergenekon, Bozkurt, Çağan, Yeni Gün, Ulusun Ulu Günü.” Türklerin Yeni yılın başlangıcı, “yılbaşı” olarak 21 Mart tarihini seçmesi ve bugünü en önemli milli bayram olarak kutlaması tesadüfî değildir. Çünkü bu durum Türk milletinin konar-göçer medeniyetinin bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Türk’ün gündelik ve kültürel hayatında tabiat olaylarının bitiş ve başlangıcı daima önem taşımıştır. Bu anlamda “Nevruz” veya “Navrız” Türk kültür yapısında yalnızca bir takvim başlangıcı veya yılbaşı değildir. Nevruzun Türk kültüründe kazandığı muhtevanın yapısında bir bayram, bir umudun başlangıcı, bir dini ve manevi muhteva; bir adetler ve gelenekler zinciri ile yaratılanın en güzeli insan ve çiçeklerin en güzeline ad oluş vardır. Nevruz, 21 Mart günü baharın başlangıcıdır. Cemreler düşmüş; ilk “kara kış” (erbain soğukları) ve “son kara kış” (Hamsin) olarak adlandırılan 90 günlük “kara kış” bitmiştir. Havalar ısınmaya başladığı için tabiat canlanır. Bu günlerde ortaya çıkan çiçek “kardelen” diğer adı ile “nevruz” çiçeğidir. Yine bugün doğan çocuklara hem gerçek ad olarak hem de göbek adı olarak “Nevruz” konur. Bu bayramda ateşten atlanarak oynanan sin-sin oyunu başta olmak üzere yüzlerce gelenek halen bütün Türk dünyasında yaşatılmaktadır. Türk dünyasında Nevruz ile ilgili bir diğer tören de Hızır-ı Nebi (veya Hızır-İlyas, Hıdırellez) inancıdır. Hz. Hızır ile Hz. İlyas’ın buluştuğu gün, günümüzde de Anadolu’da ve Anadolu dışında büyük bir katılımla kutlanmaktadır.

NEVRUZ ERGENEKON’DAN ÇIKIŞTIR

Türk milli kültüründe Nevruz, aynı zamanda bir “yeniden doğuş”tur. “Ergenekon’dan Çıkış”tır. Ebulgazi Bahadır Han’ın “Türklerin Şeceresi” isimli önemli eserinde ayrıntılı bir şekilde anlattığı Ergenekon Destanı, bu yeniden doğuşun destanıdır. Ergenekon’dan çıkışın tarihi de 21 Mart tarihine denk gelmektedir. Bu nedenle Türkler, 21 Mart tarihinde hem yeni yılın gelişini, hem de yeniden doğuşu kutlamaktadırlar. Ana hatları ile Ergenekon Destanı şu şekildedir: Türk illerinde Gök-Türk oku ötmeyen, Gök-Türk kolu yetmeyen bir yer yoktur. Bütün kavimler birleşerek Gök-Türklerden öç almak için yürürler. Gök-Türk Kağanı İl-Kağan’ın çocukları çoktu. Savaşta hepsi öldüler. İl-Kağan’ın o yıl evlendirdiği küçük oğlu Kıyan (Kayan) ile yeğeni Negüş (Tukuz) kurtuldular. Bu ikisi eşleri ile birlikte sığındıkları yere Ergenekon adını verdiler. Zamanla çoğalarak bu sığındıkları yere sığmaz oldular. Atalarının eski yurtlarını geri almak için çeşitli yollar aramaya başladılar. Fakat, dört tarafı dağlarla çevrilmiş olan Ergenekon’dan bir çıkış yolu bulmak zordu. Nihayet, demir madeni ile kaplı olan dağların zayıf bir noktasını tespit ederler. Buraya büyük ateşler yakarlar ve büyük körükler kurarlar. Demir dağları eritirler. Börteçine isimli bir Bozkurt’un önderliğinde Ergenekon’dan çıkarlar. Yeni bir başlangıç, yeniden bir doğuş demek olan bu tarihi gün 21 Mart’a tekabül etmektedir. Türklüğün yeniden doğuşunun, bağımsızlık ülküsünün sembolü olan Ergenekon’dan çıkış; ateşin yakılması, demirin eritilmesi ve Bozkurt’un yol göstermesi motifleriyle günümüzdeki Nevruz kutlamalarının da temelini oluşturmuştur. Nevruz ateşi Türk’ün bağımsızlık özlemini, örste demir dövülmesi Türk’ün çelikleşmiş iradesini ve nihayet Bozkurt da Türk’ün uyanıklığını, çevikliğini ve atikliğini temsil etmektedir.

ERTUĞRUL GAZI’DEN ATATÜRK’E TÜRK DEVLET HAYATINDA NEVRUZ KUTLAMALARI

Yeni yılın gelişini, baharın başlangıcını, bereketi, bolluğu, barışı, kardeşliği temsil eden bir Türk bayramı olarak Nevruz; Türk kültüründe derin izlere sahiptir. Destanlarımızdan başlayarak halk takvimi, eğlenceler, oyunlar, yarışlar, spor müsabakaları gibi bütün Türk milli kültür unsurlarını kapsayan Nevruz törenleri, Türk devlet hayatını da derinden etkilemiştir. Daha, Büyük Hun İmparatorluğu döneminden başlayarak bütün Türk devletlerinde Nevruz bayramlarının 21 veya 22 Mart tarihlerinde devlet töreni şeklinde kutlandığını biliyoruz. Saray, Hükümet, Ordu gibi devlet teşkilatı içindeki bütün birimler Nevruz’a büyük önem verirler ve türlü geleneklerle bayramı coşku içinde kutlarlardı.

SÖĞÜT’TE NEVRUZ KUTLAMALARI

Mesela Osmanlı Devleti’nde özellikle devletin kurucusu “Ertuğrul Gaziyi Anma Şenlikleri” nin 21 Mart günü devlet törenleri şeklinde yapıldığını görüyoruz. Osmanlı Hanedanı’nı içinden çıkarmış olan Oğuzların Kayı Boyu’na mensup Karakeçili Yörük-Türkmen Boyları 21 Mart günü Söğüt’te Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplanırlar ve burada devlet erkânı ile birlikte Nevruz Bayramını kutlarlardı. İlk başlarda tamamen milli bir karakter taşıyan bu bayram, zamanla milli karakteri yanında dini bir karakter de kazanmıştır. Sultan II. Abdülhamit’e kadar “Mart Dokuzu” na rastlayan “Nevruz” günü yapılan bu törenler, Abdülhamit’le birlikte hükümdarın tahta çıkış günü olan 19 Ağustos’a alınmıştır. Törenler son elli yıldan beri Eylül ayının ikinci haftasında yapılmaktadır. Tören günü, Söğüt ve civarında oturan Karakeçili aşiretleri dışında Batı Anadolu’dan ve diğer yerleşim bölgelerinden Karakeçili grupları atlı olarak Söğüt’e gelirler ve burada şehir merkezinden Ertuğrul Gazi’nin türbesine kadar yaptıkları geçit resmi ile törenleri başlatırlar. Törenlere katılan aşiret mensubu Yörük- Türkmenler, eski sancakları, sırma cepkenleri, mor püsküllü, gökkuşağı renklerinden oluşan keyfiyeleri (puşu), tarihi miğferleri, silahları, yatağanları, mercanlı hançerleri, çakmaklı piştovları (tabancaları) ve “sokman” adı verilen çizmeleri ile törenlere ayrı bir renk katarlar. Geçit resmini takiben Mevlid okunur, kurbanlar kesilir, çevredeki büyük kazanlarda etli bulgur pilavları pişirilerek davetlilere dağıtılır. Daha sonra civardaki düzlükte folklor gösterileri tertip edilir. Milli sporumuz cirit oynanır, at yarışları, güreşler yapılır ve törenler coşku ile devam eder.