Bu ülke için kim bir taş koymuş, kim hizmet etmişse, biz ancak teşekkür ederiz. Ancak, ekonomi sadece yatırımdan ibaret değildir. Önemli olan yatırımın üretimle desteklenmesidir. Bir denge oluşturulamamış ve ekonomi tek ayaklı hale getirilmiştir.

İstanbul yeni ve çok iddialı bir havaalanına kavuştu. Hava taşımacılığında dünyada önemli bir yer edinen ülkemiz için bu çok önemli bir yatırım yapılmış, çok değerli bir eser inşa edilmiştir. Doğu ile batı arasında bir geçiş noktasındayız ve yeni havaalanı bu yönüyle elimizi çok rahatlatacak ve iddiamızı arttıracaktır. Bu güzel tesisin ekonomik olarak da önemli katkılar yapacağı muhakkaktır. Türk Hava Yolları gibi, uluslararası rekabette öne çıkan, dünyada saygın bir yer edinen bir hava yolu şirketimiz de var. Şimdi çok daha iddialı olacağız. Yeni havaalanı stratejik olarak da büyük avantaj sağlayacak ve etki alanımızı genişletecektir. Dolayısı ile bu yatırım için olumsuz bir şey söylemek mümkün değildir.

EKONOMİ TEK AYAKLI

AKP döneminde ulaştırma alanında büyük yatırımlar yapıldığını kabul ediyoruz. Yollar, alt ve üst geçitler, köprüler, tüneller, havaalanları devreye girmiştir. Burada bir sorun yok. Bu ülke için kim bir taş koymuş, kim hizmet etmişse, biz ancak teşekkür ederiz. Ancak, ekonomi sadece yatırımdan ibaret değildir. Önemli olan yatırımın üretimle desteklenmesidir. İşte AKP döneminin en büyük açmazı ve buna bağlı olarak ekonominin en ciddi sorunu bu noktadır. Bir denge oluşturulamamış ve ekonomi tek ayaklı hale getirilmiştir. Diğer taraftan büyük yatırımlar genel olarak döviz üzerinden dış sermayeli ve borca dayalıdır. İşletmeye alınan önemli tesislere işletim ve gelir teminatı verilmiş ve bu da yine dövize endekslenmiştir. Şu anda yaşadığımız ekonomik sıkıntının döviz üzerinden oluştuğu düşünülürse, nasıl bir girdaba yakalandığımız çok daha iyi anlaşılır. Plansız, ölçüsüz ve üretime dayanmayan yatırımlar, ekonomik anlamda her zaman beklenen faydayı sağlayamadığı gibi, bazen ters teptiği de oluyor.

SPOR ÖRNEĞİ

Türkiye’nin her yerinde çok güzel ve modern statlar yapıldı. Çok güzel spor salonlarımız var. Bunlara hiçbir itirazımız yok. Ama gelin görün ki, tesis yönünden sağladığımız bu başarı, sahalara, spor müsabakalarına yansımadı. Futbolumuz hali meydanda. Uluslararası alanda bizi temsil eden kulüplerimiz dökülüyor. Sadece futbolda değil, diğer spor dallarında da milli takımlarımız genel olarak belli bir çizgiyi aşamıyor. 20 yıl önceki seviyenin üzerine çıkamadığımız gibi, bazı branşlarda geriye gittiğimizi söylemek de haksızlık olmayacaktır. Teşhisi yanlış koyduk, tedaviyi yanlış yaptık. Spor salonu veya stadyum yapınca, sporcu fışkıracağını, başarının kendiliğinden geleceğini zannettik. Alt yapıyı unuttuk, kaynağa inemedik. Yani üretimi yine ihmal ettik ve tesisle başarıyı birbirine karıştırdık. Sonuç ortada.

TEKNOLOJİ ÜRETMELİYİZ

Dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri elbette yatırımı ciddiye alıyor. Ama bunu üretimle destekliyor. Üretime dayanmayan hiçbir yatırım, beklenen faydayı sağlayamaz. Üretimden kast ettiğimiz sadece tarım ve hayvancılık değildir. Kaldı ki, bu alanlarda da çok geri gittiğimiz ve dışa bağımlı hale geldiğimiz acı bir gerçektir. Fabrika kurmak, atölye açmak da kastımızın dışındadır. Hatta sanayiyi geliştirmek bile, artık iddialı bir ülke olmaya yetmiyor. Sanayimizin yerli üretim noktasında hala istenilen seviyede olamadığı, ithalata dayalı bir ihracat rejimi ile yola devam ettiğimizi de belirtmeliyiz. İvedilikle kendimizi yenilemek ve teknoloji üretmek zorundayız. Dünya süper akıllı toplum evresine geçmiş durumdadır. 4’ncü Endüstri Dönemini yaşıyoruz. Apple, bir tek şirket olarak, Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasıyla (GSYH) yarışır bir noktadadır. 850 milyar dolar cirosu olan bir şirketten bahsediyoruz. Bizim de Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız yaklaşık 900 milyar dolar civarındadır.

BORÇ VE RANT

Çağımızda bir ülke için en büyük zenginlik nitelikli milli insan kaynağıdır. İnsan kaynağını iyi kullanan, milli hassasiyeti olan nitelikli insan yetiştiren ülkeler kısa zamanda diğer ülkelere fark yapmaktadır. Güney Kore çok çarpıcı bir örnektir. 25 yıl öncesine kadar ekonomik büyüklükte bizimle aynı, hatta daha geri durumdayken, insana yapılan yatırıma bağlı olarak gelişen girişimcilik ruhunun ivmesiyle, dünyanın önemli ekonomileri arasına girebilmiştir. Buna karşılık bizim ekonomimiz hala borç ve rant önceliklidir. Ciddi bir ihracat seviyesine ulaştık, ama ithalatımız hala çok yüksektir ve ödemeler dengesi açığı kronik bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Onun içindir ki, dış müdahalelere direnemiyor, en küçük bir sarsıntıdan etkileniyor, sık sık ciddi krizlere giriyoruz.

KISIR DÖNGÜDEN KURTULMALIYIZ

Öncelikle halletmemiz gereken alan eğitimdir. Nitelikli, becerikli, girişimci, üretken insan yetiştiren bir eğitim sistemi oluşturmakta çok ama çok geç kaldık.  Hala sınav sistemini tartışıyor,  hala tatil programını konuşuyoruz. Bu kısır döngüden kurtulmamız ve insana yatırım yapmamız ve buna bağlı olarak endüstri toplumunun gerektirdiği üretim modeline hızla geçmemiz gerekiyor. İşin temeli burasıdır.