2017 yılında dönemin ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, yaptığı açıklamada PKK’nın Suriye uzantısı YPG konusunda nasıl “önlem” aldıklarını şöyle itiraf etmişti:
“Onlar kendilerine resmi olarak YPG diyorlardı. Türkler ise bunun PKK ile aynı olduğunu söylüyor ve ‘Benim terörist düşmanımla nasıl müttefiklik yaparsınız?’ diye itiraz ediyordu. Biz de onlara isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. ‘Mesela, YPG dışında kendinizi nasıl adlandırmak istersiniz?’ dedik. Bir gün sonra adlarının ‘Suriye Demokratik Güçleri’ olduğunu ilan ettiler.”
Bu açıklama bile, Suriye’deki terör örgütü PKK uzantısının kimin emri altında hareket ettiğini net bir şekilde göstermektedir. ABD’nin ikiyüzlülüğü tam da burada ortaya çıkıyor. Türkiye’nin tepkisini azaltmak için isim oyunu yapıyor ve taşeron terör örgütüyle iş tutmaya devam ediyor.
Benzer bir ikiyüzlülüğü, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın sözlerinde de gördük. Önce, “SDG’ye bağımsız devlet kurma borcumuz yok. SDG dediğimiz YPG’dir. YPG, PKK’nın bir türevidir. Suriye federal sistemle yaşayamaz.” demişti. Ancak aradan iki ay geçmeden, bu kez şu ifadeleri kullandı:
“PKK, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştır. ABD de PKK’yı yabancı terör örgütü ilan etmiştir. Ancak artık PKK ile ilişkili olmayan başka bir örgüt var: SDG ve YPG. Bunlar, DEAŞ’a karşı savaşta bizim müttefikimiz oldu. Kökenleri PKK’ya dayanıyordu ama artık farklılar.”
İşte ABD’nin terör örgütleriyle ilişkisi, bu kadar kıvrak, ikiyüzlü ve yine emperyalist bir zeminde ilerliyor.
ABD’nin bu hali tam da şu fıkrayı hatırlatıyor:
Adamın biri karısını çok seviyormuş, evin tüm duvarlarına onun fotoğrafını asmış. Bir süre sonra karısı vefat etmiş, bu kez baldızıyla evlenmiş. Eve misafir gelince duvarlardaki fotoğrafları görünce sormuşlar:
“Bu resimdeki kadın kim?”
Adam cevap vermiş:
“O bizim rahmetli baldız…”
ABD’nin PKK–YPG–SDG isim oyunları, aslında sadece bir kurnazlık ve göz boyamadan ibarettir. Terör örgütünün tabelasını değiştirerek meşru bir yapıya dönüştürmeye çalışan ABD, bu taşeron üzerinden hem Türkiye’yi oyalamakta hem de bölgedeki planlarını uygulamaktadır.
Bugün gelinen noktada, YPG’ye bu kadar yatırım yapmış ABD ve İsrail ikilisinin, bu terör taşeronluğundan kolay kolay vazgeçmeyeceği her gelişmeden açıkça anlaşılmaktadır. Silah sevkiyatları, eğitim programları ve askeri üs destekleri bunun en somut göstergesidir.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, “Terörsüz Türkiye” hedefinin yalnızca ulusal değil, bölgesel bir güvenlik meselesi olduğunun farkındadır. Bu nedenle gelişmeleri titizlikle takip etmekte ve her fırsatta kamuoyunu uyarmaktadır. Tüm çağrılar, terör örgütü PKK’nın bir bütün olarak silah bırakma ve kendini feshetme kararına uyması içindir.
Bu bağlamda, terör örgütünün kurucusu olan Abdullah Öcalan’ın çağrısını hatırlatarak, “SDG/YPG bu çağrıdan muaf ve istisna değildir” vurgusunu yapmış ve “SDG/YPG’nin Suriye yönetimi ile 10 Mart 2025 tarihinde imzaladığı mutabakat zaptına harfiyen riayet etmesi; aksi takdirde, Ankara ile Şam’ın ortak iradesiyle askeri müdahalenin kaçınılmaz hale geleceği herkesçe bilinmelidir. Sözün yapamadığını, gerektiğinde yeri gelirse nice kahramanlık sahneleri başaracaktır.” diyerek beklenen uyarısını yapmıştır.
Sırf bu uyarı bile, sürecin taşıdığı anlamı ve önemini açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle Suriye’deki ABD–İsrail–YPG ilişkisi titizlikle takip edilmelidir. Sayın Bahçeli’nin bu açıklamalarından anlaşılacağı üzere, Cumhur İttifakı da bu hassasiyeti her fırsatta ortaya koymaktadır.