Oysa ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki her hamlesi, doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’yi hedef alıyor. Türkiye’nin kendi topraklarında, Irak ve Suriye’de PKK/YPG’ye karşı yürüttüğü terörle mücadele operasyonlarının asıl muhatapları bu iki ülke değil mi?
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun son yıllarda Türkiye’ye karşı sergilediği düşmanca söylemler, bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Netanyahu, Türkiye’yi Güneydoğu’da “işgalci” ilan etmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alarak, “Kendisi Türkiye’deki Kürt köylerini bombaladı, biz ondan ders almayacağız” gibi skandal ifadeler kullanmıştı.
Bu düşmanca tutum, yeni de değildir. Eski İsrail Dışişleri Bakanı Yitzhak Shamir, 1983’te Brüksel’de basına verdiği demeçte, “Türkiye, Kürdistan’ı işgal altında tutan devletlerden biridir. Bu işgalci devletler söz dinlemediği için Kürt halkı bağımsızlığını kazanamıyor” diyerek İsrail’in sinsi planlarını açıkça ortaya koymuştu.
İsrail, “Arz-ı Mevud” hedefi doğrultusunda dört parçalı bir Kürdistan’ı kendi güvenliğini sağlamak için kurmayı amaçlamakta ve bu doğrultuda terör örgütü PKK’yı bir maşa olarak kullanmak istemektedir. Nüfus azlığını bölgesel hegemonya girişimlerinde dört parçalı bir Kürdistan oluşturma hayaliyle ortadan kaldırmak istemektedir. Bu stratejiyi hayata geçirmek için yıllardır sistematik bir şekilde mücadele vermektedir.
PKK’nın elebaşlarından Beze Hozat’ın geçtiğimiz aylarda yaptığı “İsrail, bölgede giderek temel hegemonik güç haline geliyor. Tüm bölge üzerinde etkisi artıyor. ABD, İngiltere ve Batı’nın ciddi desteğiyle bu gerçekleşiyor. Bu gelişmeler doğrudan Kürtleri de ilgilendiriyor. Çünkü Kürtler de tüm bu dizaynın içinde yer alıyor, savaşın tam merkezinde bulunuyor. İsrail ve ABD başta olmak üzere bu güçlerin Kürtler üzerinde ciddi hesapları ve planları var.” Şeklindeki açıklamaları aslında İsrail’in bu planlarını da açık etmektedir. Bu planların hedefinde Türkiye’nin olmadığını söylemek büyük bir idraksizlik ve şuursuzluktur.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” hedefindeki ısrarı, yaptığı çağrılar, girdiği diyaloglar, uyarılar tüm bunların farkında olmanın zemininde oluşmaktadır. Irak’a dokundular, Suriye’ye dokundular, İran’ı da şimdi yoğun bir şekilde yokluyorlar. Doğal olarak ABD/İsrail projelerinin bir muhatabı da Türkiye olarak sırasını beklemektedir.
İsrailli gazeteci Eyal Berkovitch, geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında, “Dinleyin, bu sabah bir espri duydum: Çeyrek finalde Hamas’la berabere kaldık ve onları penaltılarda yendik. Yarı finalde İran’ı yendik. Finalde ise Türkiye var!” diyerek alaycı bir üslupla konuşmuştu. Bu sözler, İsrail’in içinde bulunduğu psikolojinin bir yansıması değil mi?
Türkiye’yi “Vadedilmiş Topraklar” içinde gören sapkın bir inançla yetiştirilen Siyonistler için bu tür söylemler son derece doğal değil mi?
Biz, “İsrail, Türkiye hedefinde başarılı olur” demek yerine, bölgedeki tüm gelişmeleri dikkatle analiz ederek caydırıcı önlemleri eksiksiz alma gerekliliğine vurgu yapıyor ve bu doğrultuda uyarılar yapıyoruz. Yoksa İsrail’i doğduğuna pişman edecek Türk devlet geleneği ve gücü vardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Caydırıcılığımızı öyle bir düzeye çıkaracağız ki, bırakın bize saldırmayı, hiç kimse bunu aklının ucundan bile geçiremeyecek” şeklindeki açıklaması, bu bilinç ve kararlılıkta olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Sayın Erdoğan’ı ve Sayın Bahçeli’yi bu süreçte dikkatlice dinlemekte ve takip etmekte ülkemiz adına büyük fayda vardır.