Biri oradan, biri buradan… Dünyanın dört bir yanına kaos, istikrarsızlık, çatışma ve savaş yayan iki aktör var: ABD ve İsrail. Uluslararası hukuk onlar nazarında adeta yok hükmünde… Çıkarları uğruna hedef aldıkları hiçbir millete, hiçbir devlete saygı duymuyorlar.
Bir yeri hedef seçtiler mi; tehdit ediyor, şantaj yapıyor, saldırıyorlar. Kendi keyiflerine göre başka ülkelerin topraklarını birbirlerine devrediyor, başka devletlerin toprakları üzerinde yeni “devletçikler” inşa etmeye kalkışıyorlar.
Dünyanın her köşesine ruh sağlığını yitirmiş bir tüccar zihniyetiyle bulaşan Trump, geçtiğimiz hafta Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’yle ilgili şöyle skandal bir açıklamada bulundu:
“Golan Tepeleri’nin haklarını İsrail’e devrettim. Kimse bunun mümkün olabileceğini düşünmemişti. Sonra bu toprakların değerini öğrendim; trilyonlarca dolar… ‘Evet, belki de karşılığında bir şey istemeliydim’ dedim.”
Bu sözler, emperyalist zihniyetin insanlık, hukuk ve ahlak tanımadığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Trump’ın bu pervasız yaklaşımının hemen ardından İsrail de aynı anlayışla yeni bir hamle yaptı. Somali’yi böl–parçala–sömürgeleştir politikasının bir parçası olarak, ülkeyi fiilen bölerek Somaliland’i “bağımsız devlet” olarak tanıma kararı aldı.
Somaliland’ın gayrimeşru yönetimi de sanki bugünü bekliyormuşçasına İsrail’e adeta köle olmaya heveslidir. İsrail’e defalarca teşekkür etmekte, Somaliland’ın dört bir yanını İsrail paçavralarıyla donatmaktadırlar. Nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan bir coğrafyada; Müslümanlara soykırım uygulayan, Müslüman ülkeleri bombalayan İsrail’in güdümünde bir “devletçik” kurma çabası, ibret verici bir tabloyu gözler önüne sermektedir.
Bu durum, Müslümanların dünya genelinde ne denli dağınık, parçalı ve ortak bir duruştan yoksun hâle getirildiğinin yeni ve acı bir delilidir.
Trump ise İsrail’in bu hamlesi karşısında şimdilik, “Somaliland’ı henüz tanımayacağım” diyerek klasik bir iyi polis–kötü polis oyunu sergilemektedir. Ancak herkes bilmektedir ki Trump’ın tutumu, ilkelere değil; yarın menfaatinin nasıl şekilleneceğine bağlı olarak değişecektir.
Trump, her ne kadar kamuoyunda Hristiyan kimliğiyle tanınsa da, kızıyla birlikte Siyonist Yahudiliği benimsediğini bizzat kendisi ifade etmiştir. Son bir yıl içinde gerek kendisi gerekse kızı, bu kimliği açıkça dile getirmiştir. Dolayısıyla Trump’ın bundan sonraki adımlarında belirleyici olacak husus; İsrail’in çıkarlarının neyi gerektirdiğidir.
Bu noktada dünya devletleri, ABD–İsrail ikilisinin dengesiz, hukuksuz ve keyfî politikalarına karşı hem son derece dikkatli hem de ortak bir duruş sergilemek zorundadır. Aksi hâlde, uluslararası hukuku yok saymayı alışkanlık hâline getirmiş bu ikili; yarın istedikleri ülkenin toprağını bir başkasına devretmeye, başka ülkelerin toprakları üzerinde yeni “devletçikler” üretmeye ve küresel istikrarsızlığı derinleştirmeye devam edecektir.