Gazze’de yaşanan vahşet ve soykırım, bir dinin ya da bir ırkın meselesi değil; tüm insanlığın vicdan, ahlak ve adalet sınavı olmuştur. Ne yazık ki bu sınavı geçemeyenler, insanlık değerlerini de derinden sorgulatmıştır. Gazze’de masum insanların, özellikle de çocukların İsrail bombaları altındaki feryatları arşı delerken, buna kayıtsız kalanların sessizliği insanlığın en karanlık, en utanç verici yüzünü göstermiştir.
Hele ki toplumun önünde duran, milyonlarca insanın ilgisini taşıyan bazı sanatçıların, yazarların, sporcuların ve kanaat önderlerinin duyarsızlığı bu acıyı daha da derinleştirmiştir. Maalesef Türkiye’de de “sanatçı” etiketiyle gezen kimi isimlerin bu zulme sessiz kalması, kayıtsızlığı, hatta ilgisizliği milletimizin ortak utancı olmuştur.
Oysa hiç kimse onlardan eline silah alıp Gazze’de savaşmalarını ya da servetlerini bağışlamalarını beklemiyordu. Beklenen yalnızca, Hz. Ali’nin asırlar önce ortaya koyduğu şu ölçüye uymalarıydı:
“Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun.”
Bu ölçü, insan olmanın, vicdan sahibi olmanın, adaletin ve merhametin asgari gereğidir.
Ne acıdır ki, Batı’da Hristiyan ve Yahudi birçok ünlü sanatçı, sporcu ve aydın; konserlerinde, sahnelerinde, stadyumlarda İsrail’in Gazze’deki vahşetine karşı cesur duruşlar sergilerken, Türkiye’deki birçok popüler isim suskunluğu, duyarsızlığı ve sessizliği tercih etmiştir. Bu sessizlik, tarihin affetmeyeceği bir suskunluk olarak hafızalara kazınacaktır.
Türkiye’de ise kimi sanatçılar, ödül törenlerinde kutuplardaki balinaların, penguenlerin varlığı için uzun uzun konuşmalar yapabiliyor; bölücü eylem ve söylem sahiplerini savunabiliyor; iktidara laf çakmak uğruna sözde çevre duyarlılığı üzerine nutuklar atabiliyorlar. Ancak söz konusu Gazze’deki mazlumlar olunca, o nutuklardan, o duyarlılıktan eser kalmıyor.
Gazze’de binlerce çocuk katledilirken, yüz binlerce insan açlık ve yoksulluk içinde yaşam mücadelesi verirken, bu sözde duyarlı isimlerin sessizliği utanç verici bir tablo ortaya koymuştur.
İsim vermek istemiyorum; çünkü isim saymaya kalksam belki birini atlarım. Ama şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, Türkiye’deki birçok komedi oyuncusu, sinema ve dizi sanatçısı, ses sanatçısı ve sporcu bu süreçte insani bir duyarlılık ve vicdani bir duruş sergileyememiştir.
Oysa bu insanlar, toplumun önünde yer alan, milyonlara rol model olan kişilerdir. Sessizlikleri yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda mazlumlara sırt çevirmektir. Müslüman bir ülkenin sanatçısı, dindaşı olan mazlumlara yapılan zulmü görmezden gelirken; Batı’nın dini ve ırkı farklı sanatçıları “Bu bir katliamdır, bu bir soykırımdır!” diye haykırıyor.
Türkiye’deki bazı sanatçılar için Gazzeli çocuklara, masumlara bir cümleyle, bir fotoğrafla sahip çıkmak bu kadar mı zor?
Bunu yapmalarına kim engel oluyor?
Kendi iradeleri mi, yoksa çalıştıkları ajanslar mı?
Yoksa vicdanlarını ve merhametlerini bu kadar mı kaybettiler?
Bugün onlar sadece Gazze’deki mazlumlara kayıtsız kalarak değil, daha önceki tüm millî ve manevî meselelerdeki tutumlarıyla da sınıfta kalmışlardır. Bazıları, “Gazze konusunda bir duruş sergilersek hükümetle aynı çizgide görünürüz” şeklinde sığ bir saplantının esiri olmuş; bazıları ise “Gazze’de kim ölmüş, kim kalmış bize ne?” diyecek kadar kararmış bir kalbin duruşunu sergilemiştir. Hatta kimileri, gönlündeki terör örgütü YPG’nin tasmasını elinde tutanların ABD ve İsrail olduğunu bilerek safını çoktan seçmiştir.
Mazlumdan, masumdan yana olmayan sanatçı mı olur?
İşte asıl soru budur.