MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde başlatılan ve Cumhur İttifakı tarafından ete kemiğe büründürülerek somutlaştırılan “Terörsüz Türkiye” hedefi, yalnızca ülkemizde değil; bölgemizdeki tüm terör örgütlerini kökten ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
Bu kapsamda yapılan her çağrı, atılan her adım, bu stratejik vizyonun hayata geçirilmesine yöneliktir.
Bu hedef, Türkiye, Irak, İran ve Suriye ekseninde büyük bir güvenlik yükünü ortadan kaldıracak; aynı zamanda ABD–İsrail ikilisinin bölgede oluşturduğu taşeron mekanizmayı da daraltacaktır.
Bugün PKK’nın en hareketli olduğu ve terör eylemlerini planladığı öncelikli saha Suriye’dir. Nitekim geçtiğimiz günlerde Irak’tan yaklaşık iki bin teröristin Suriye’ye geçtiği yönündeki haberler, tehlikenin boyutunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
ABD ve İsrail, PKK’nın Suriye kolu olan SDG/YPG’yi hiçbir zaman sahipsiz bırakmamaktadır; sürekli yönlendirmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda sahada tutmaktadır.
İsrail, YPG’yi Suriye’de kara gücü olarak kullanmayı hedeflerken; ABD de bu amaca hizmet eden düzenli silah ve lojistik destek sağlamaktadır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, uzun süredir Suriye’deki PKK/YPG varlığına dikkat çekerek uyarılarda bulunmakta ve bu konuda kararlı bir duruş sergilemektedir.
Sayın Devlet Bahçeli, “27 Şubat 2025 tarihinde PKK’nın kurucu önderi tarafından yapılan ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı, bölücü terör örgütünün bütün bileşenleri için bağlayıcı mahiyettedir. SDG/YPG bu çağrıdan muaf ve istisna değildir.” sözleriyle bu durumu açıkça vurgulamıştır.
Sayın Bahçeli’nin ABD ve İsrail’in bölgesel planlarını bozma, onları taşeronsuz bırakma mücadelesi kararlılıkla sürmektedir.
Öyle ki, İsrail’in devlet politikasını yansıtan Haaretz gazetesi dahi bu gerçeği teslim ederek, “PKK’nın silah bırakması, İsrail’in çıkarlarını tehlikeye sokabilir.” değerlendirmesinde bulunmuştur.
Sayın Devlet Bahçeli, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada da Suriye hassasiyetini bir kez daha vurgulamış ve şu ifadeleri kullanmıştır:
“Bölücü terör örgütünün örgütsel varlığı lağvedildikten sonra, örgüt elemanlarının SDG/YPG’ye silahlarıyla birlikte katılmalarını; bu terör yapılanmasının Suriye merkezi yönetimiyle entegrasyon müzakereleri devam ederken ayrı bir tümen kurma taleplerini, milli güvenliğimize doğrudan bir tehdit olarak değerlendiriyoruz.
PKK’nın başka bir cinayet ve melanet bedene girerek varlığını sürdürmesi, Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge hedefleriyle ters düşecek, baştan ayağa çelişecektir.”
ABD ve İsrail, Suriye’yi bir emperyalizm laboratuvarı olarak görmekte; bu nedenle SDG/YPG’yi “müttefik” statüsüne alarak bölgede kontrol alanı yaratmaya çalışmaktadır. Türk devleti ise bu çarkı kırma ve bölgesel dengeyi kendi güvenliği lehine yeniden kurma mücadelesi vermektedir.
Bugün gelinen noktada, Suriye’nin toprak bütünlüğü artık doğrudan Türkiye’nin milli güvenlik meselesi hâline gelmiştir.
Netanyahu bile “Biz Suriye’de kiminle mücadele ettiğimizi biliyoruz.” sözleriyle üstü kapalı biçimde Türkiye’yi işaret etmiştir.
ABD ve İsrail’in SDG/YPG’ye bağımsız bir alan kazandırma girişimi başarılı olursa, bu yapıdan doğrudan hedef alınacak ülke Türkiye olacaktır.
“Terörsüz Türkiye” vizyonunun odak noktalarından biri de bu nedenle Suriye’dir.
ABD ve İsrail, “Öcalan’ın manevi oğlu” olarak bilinen Mazlum Abdi’yi sahada kullanırken; Türk devleti ise buna karşılık, terör örgütü PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın “silah bırakma ve örgütü feshetme” yönündeki çağrısından faydalanarak süreci kendi lehine çevirmeye çalışmaktadır.
MOSSAD ve CIA’nın terör örgütlerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasını “başarı” olarak gören çevreler, MİT’in “Terörsüz Türkiye” projesi çerçevesinde terör örgütünü dağıtma ve etkisizleştirme çabasını küçümsemektedir.
Oysa bu süreç, sadece Türkiye’nin değil, tüm bölgenin istikrarının teminatıdır.
Türkiye’de vizyon sahibi olan, bölgesel gelişmeleri doğru okuyabilen herkes, “Terörsüz Türkiye” hedefinin tarihi ve stratejik önemini kavramaktadır.
Anlamayanlar ya da anlamak istemeyenler ise, günübirlik siyasi hesapların peşinde koşan, kişisel çıkarlarını devletin bekasının önüne koyan kesimlerdir.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin ilk günden bu yana yaptığı bütün açıklamalar bütüncül biçimde değerlendirildiğinde, “Terörsüz Türkiye”nin tarihi bir devlet hamlesi olduğu açıkça görülmektedir.
Sayın Devlet Bahçeli’nin “Ancak temkin ve tedbiri de elden bırakmıyor, ihtiyatlı iyimserliğimizi sonuna kadar muhafaza ediyoruz.” sözleri, zırhlı ve kararlı bir devlet adamı duruşunun en somut ifadesi olmuştur.