Dünya genelinde Gazze’de yaşanan vahşet ve insanların açlıktan ölmesi nedeniyle İsrail’e yönelik tepkiler giderek artıyor. Ancak ABD-İsrail ittifakı, bu tepkilere kulak tıkayarak zulmü sürdürmekte kararlı görünüyor. İsrail, Gazze’nin tamamını işgal edeceğini açıkça duyurdu. ABD Başkanı Trump’a bu gelişme sorulduğunda verdiği cevap, adeta göz yummaya devam edeceklerini itiraf eder nitelikte: “İsrail’in bu konudaki planını bilmiyorum. Bu, tamamen İsrail’in kendi kararı.”
Dünyanın dört bir yanındaki gelişmelere müdahale eden, ülkeleri “şu adayı, bu kanalı, o toprağı bana vereceksiniz” diye tehdit eden Trump, şimdi birdenbire “İsrail’in kendi kararı” diyerek kenara çekilebiliyor. Bu çelişkili tutum, ABD’nin İsrail politikalarındaki ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Akıl sağlığı ve söylem tutarlılığı tartışmalı olan Trump’ın yarın başka bir yönde konuşması kimseyi şaşırtmaz. Nitekim daha önce İran’a yönelik İsrail’in başlattığı savaşta “İsrail’den hiç memnun değilim” diyerek farklı bir tavır sergilemişti.
İsrail’e bu vahşet alanını açan bizzat ABD’nin kendisidir.
Gazze’de başlayan katliamın ilk gününden itibaren İsrail’e sınırsız destek sunan ABD, zaman zaman “savaşı durduracağız, ateşkesi sağlayacağız, bu çatışmanın bitmesini biz de istiyoruz, Gazze’deki insanların haline üzülüyoruz” türünden açıklamalarla dünya kamuoyunu oyalıyor.
Bu sözde duyarlı söylemler, gerçekte İsrail’e taktiksel destek sağlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Örneğin, Trump’un Gazze’nin İsrail tarafından işgal edilmesi düşüncesine “İsrail’in kendi kararı” dediği konuşmasının devamında, sahte bir duyarlılıkla şu sözleri sarf etmişti: “Şu anda oradaki insanlara yiyecek sağlamak için çabalıyoruz. Gazze halkı açıkça gıda konusunda iyi durumda değil. Ben buna odaklandım.”
İsrail’in masum insanlar üzerine bomba yağdırmasına sessiz kalıyor, sınırlarda bekleyen tonlarca yardım gıdasını Gazze’ye sokmayan İsrail’e tek bir tepki göstermiyor. Sanki Trump, Gazze’deki aç halkı gerçekten umursuyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Bu, ABD’nin her zamanki ikiyüzlülüğüne klasik bir örnektir.
Tüm gelişmeler gösteriyor ki, Gazze’deki vahşet için büyük bir mesai, enerji ve maddi kaynak harcayan İsrail, ABD’nin desteğine güvenerek bu zulüm düzenini sürdürmeye kararlı. ABD’nin tavrı ise açıkça ortada: “İsrail’in kendi kararı.”
Bu, İsrail’e verilen sınırsız hareket alanı anlamına geliyor. Netanyahu’nun liderliğindeki bu vahşet, artık öyle bir noktaya ulaştı ki, onun kellesi alınarak yönetim tarzı sona ermeden Gazze’deki katliamın kısa sürede biteceği umudu tükeniyor. Netanyahu’nun Müslümanlara yönelik zulmü, sadece Gazze’yi değil, dünya genelinde İsrail vatandaşlarını ve Yahudileri de hedef haline getirdi. Öyle ki, İsrail içindeki sağduyulu kesimler bile artık açıkça Netanyahu’nun Gazze’de soykırım yaptığını söylüyor.
Bu durum, gün geçtikçe bir gaz sıkışması gibi patlamaya hazır bir noktaya doğru ilerliyor. Yaratık Netanyahu’nun yönetimindeki vahşet öyle bir boyuta ulaştı ki, onun kellesini bir Müslümanın ya da bir Yahudi’nin alması, bu gidişatla şaşırtıcı olmayacaktır. Unutmamak gerekir ki, İsrail’in 5. Başbakanı İzak Rabin de bir Yahudi tarafından suikasta uğrayarak öldürülmüştü.
Bu vahşet düzeni, hem Gazze halkı hem de İsrail’deki sağduyulu kesimler için artık dayanılmaz bir hal aldı. Bir kırılma anı kaçınılmaz görünüyor.