Mustafa Kemal ile Ali Fethi’nin Harbiye’deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi’nden gelenlerdi. Bunlar arasında, Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır. Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmail Hakkı (Pars), Kazım (İnanç), Kazım (Özalp), onu takip eden arkadaşlarıydı.

ATATÜRK’ÜN BAŞBAKANLARINDAN ALİ FETHİ OKYAR’IN ASKERİ ÖĞRENCİLİK DÖNEMİ VE ASKERLİK HAYATI-5

Mustafa Kemal ile Ali Fethi’nin Harbiye’deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi’nden gelenlerdi. Bunlar arasında, Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır. Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmail Hakkı (Pars), Kazım (İnanç), Kazım (Özalp), onu takip eden arkadaşlarıydı. Bunlara çoğu Ali Fethi’nin devre arkadaşı olan şu isimleri de eklemek lazımdır: Asım (Gündüz), Galatalı Şevket (Albay), Ali Fuat (Erden-Orgeneral), Cafer Tayyar (Eğilmez-Tümgeneral), Kara Vasıf (Albay-Karakol Cemiyeti), Mustafa (Muğlalı-Orgeneral) ve Mürsel (Bakü-Tümgeneral). Bunların bazıları kendi devresi, bazıları da kendisinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi.

Ali Fethi ile Ali Fuat (Cebesoy)’ı Harbiye’de tanıştıran da Mustafa Kemal olmuştur. Ali Fuat Cebesoy okuldaki arkadaşları ve arkadaşlıkları ile ilgili şunları yazmaktadır: “Günler geçtikçe yeni arkadaşlar edindim. Bunların arasında ikinci sınıfta okuyan Pirlepeli Ali Fethi (rahmetli Fethi Okyar) de vardı. Bir gün öğle namazından çıkarken Mustafa Kemal elimden tuttu. Yanımızdan geçmekte olan Ali Fethi’ye:

ENVER PAŞA’YI TANIDI

Sana söz etmiş olduğum arkadaşım, Salacaklı Ali Fuat diye tanıttı. El sıkıştık. Nazik ve terbiyeli bir çocuktu. Hafta tatilinde üçümüz beraber çıktık. Beyoğlu’nda gezdik, dolaştık. Onlar beni vapura kadar götürüp uğurladılar. Cafer Tayyar Edirne (General Cafer Tayyar Eğilmez) de Fethi’nin sınıfındaydı. Kendisi ile çok yakın arkadaşlığımız olmuştur. Ağabeyimin sınıfından Enver’i (Birinci Dünya Savaşı’nda Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olan Enver Paşa) de orada tanıdım. Yakışıklı ve güzel bir gençti. Selahattin Adil (Rahmetli Korgeneral) de aynı sınıftaydı. Enver’in amcası Halil (Birinci Dünya Savaşı’nda Ordu Kumandanlığı yapan rahmetli Orgeneral Halil Kut), bizim sınıfın üçüncü kısmında okuyordu. Halil Paşa ile olan arkadaşlığımız o tarihte başlar.

Erzincan Askeri Rüştiyesi’nden tanıdığım bazı öğrenciler, ben Fransız Lisesi’nde dil öğrenmek için iki yıl hazırlığa devam etmek zorunda kaldığım için, Harbiye’de üçüncü sınıfa geçmişlerdi. Bunların arasında Fahrettin (Emekli Orgeneral Fahrettin Altay) da vardı.” Harbiye’deki arkadaşlıklar bakımından vurgulanması gereken önemli bir husus da Manastır İdadisi’nden gelenlerin tatil günlerinde genellikle birlikte gezdikleri ve eğlendikleri hususudur. Manastır ve Harp Okulu’nda Mustafa Kemal’i bir devre, Ali Fethi’yi ise iki devre arkadan takip eden Kazım Özalp Paşa bu konuda şunları anlatmıştır: “1899 yılında Mustafa Kemal İstanbul’a Harp Okulu’na gitti. Bir yıl sonra ben de aynı okula gittim. Böylece arkadaşlığımız tekrar başladı. Manastır İdadisi’nden Harbiye’ye gelenler tatil günlerinde genellikle Babıali’deki Stefan’ın Kıraathanesi’nde veya Sirkeci’deki Yani’nin kahvehanesinde buluşurlardı. Buralardaki sohbetlerimiz önceki yıllara göre daha anlamlı ve tartışmalı olurdu. Tavladan başka imkan bulduğumuz için bilardo da oynamaya çalışırdık...”

Harp Okulu’nda Mustafa Kemal’den bir devre önce, Ali Fethi ile aynı devre olan (1900-Piyade-2) fakat okulu bitirdiğinde bir sene “tebdil-i hava” raporu alarak memleketine giden ve Harp Akademisi’ne bir yıl sonra başlayan Asım Gündüz, orada Mustafa Kemal’lerle birlikte aynı sınıfları okumuştur. Asım Gündüz’ü Mustafa Kemal ile tanıştıran Ali Fethi olmuştur. Asım Gündüz anılarında arkadaşlıkları konusunda şunları anlatmıştır:

“Kuleli’den sonra Harbiye’ye geçtim. Manastır, Şam ve Erzurum İdadilerinden gelen arkadaşlar Harbiye’de toplanmıştık. Bu defa da çeşitli idadilerden gelen arkadaşlara arasında üstünlük yarışı başlamıştı. Bu yarış, zaman zaman büyük geçimsizliklere yol açıyordu.

Kuleli’den mezun olurken aldığım notlar, diğer idadilerden gelen arkadaşların notlarından daha yüksek olduğu için sınıf birincisi ve başçavuş olmuştum. Harp okulunda bulunduğum sürede sınıf birinciliğim ve başçavuşluğum devam etti.

Harp Okulu’nu bitirdiğim zaman hastalanmış ve okul hastanesi raporuyla bir yıl hava tebdili olarak memleketime gitmiştim. O zaman, Harbiye’yi birincilikle onunculuk arasında bitirenler, Harp Akademisi sınıflarına ayrılırlardı. Harp Okulu’nu birincilikle bitirmiş olamama rağmen, rahatsızlığım sebebiyle Harp Akademisi’ne, ancak bir yıl sonra gidebildim. Böylece Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy ve Ali Ihsan Sabis’le Harp Akademisi’nde beraber oldum. Daha önce de sınıf birincisi olmam ve notlarımın o yılın sınıf birincisi Ali Ihsan Sabis’ten 14 numara yüksek bulunması dolayısıyla yine sınıf kıdemlisi seçildim.

Gerek Harbiye’de, gerek Harp Akademisi’nde bir şey dikkatimi çekmişti. Doğu illerinden ve Anadolu’dan gelen arkadaşlar, İstanbullular gibi, yalnız dersleriyle meşguldüler. Sadece Manastır İdadisi’nden gelen arkadaşlarımız daha çok uyanık, daha çok Batı’ya dönüktüler. Onlar derslerinin dışında memleketin meselelerini de tartışıyorlar, bu konularda fikirler ileri sürüyorlardı. Mustafa Kemal de bunlardandı.

Beni, Mustafa Kemal’le tanıştıran eski arkadaşım Fethi Bey (Okyar) olmuştu. Mustafa Kemal, çok güzel giyinir, çok güzel konuşur, kimseyi kırmaz, terbiyeli bir çocuktu. Doğup büyüdüğü Selanik’in batıyla daha çok bağlantılı bulunması sebebiyle olacak, dikkati çeken fikirleri vardı. Etrafına topladığı arkadaşlarla cesaretle konuşuyor, onları güzel konuşmasıyla kısa zamanda tesiri altına alıyordu. Bizlerin okumadığımız birçok vatan şiirlerini sık sık tekrarlıyordu. Namık Kemal’in bütün şiirlerini bir defterde toplamıştı. Bu şiirleri kısa zamanda bütün arkadaşlar defterimize yazmış ve ezberlemiştik. Mustafa Kemal “Milletleri uyandıracak olan fikir adamları, devlet adamlarıdır” diyordu. Yabancı lisana karşı büyük bir hevesi vardı. Bu maksatla. Beyoğlu’nda bir Fransız madamına pansiyoner olmuştu. Bu Fransız kadın, Fransız sefareti kuryeleriyle, ittihatçıların Paris’te yayınladıkları gazeteleri getirtiyor ve Mustafa Kemal’e veriyordu. Fransız kadın aynı zamanda Mustafa Kemal’e Fransızca dersi veriyordu. Bizler, Vatan, Millet ve Türklük Fikirlerini ilk defa, Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk. Bizim sınıfta en iyi Fransızca bilen Ali Fuat’tı (Cebesoy). Çünkü Ali Fuat Fransız okulundan Harbiye’ye gelmişti. Onu takiben de Mustafa Kemal iyi Fransızca bilirdi. Mustafa Kemal, Harbiye’de iken her tatilde Selanik’te bir Fransız okulunun tatil kurslarına devam ederek lisanını ilerlettiğini söylerdi.”

ÇETELERLE DAĞDA ÇARPIŞTI

Ali Fethi 24 Ocak 1904’de Harp Akademisi’ni birincilikle bitirerek Kurmay Yüzbaşı rütbesi ile merkezi Selanik’te bulunan 3. Ordu’nun 13. Süvari Alayı’na “staj yapmak üzere” tayin edilerek askerlik hayatına başlamıştır. O dönemde kurmay subaylar sekiz ay süvari, piyade ve topçu kıtalarında staj görüyorlardı. 3. Ordu’nun 13. Süvari Alayı’nda sekiz ay görev yapan Ali Fethi, daha sonra yeni teşkil edilmiş olan Avcı Taburu’nun İkinci Bölüğü’nde piyade stajını yapmak üzere tayin edilmiştir. Ali Fethi sekiz aylık piyade stajını burada tamamlayan Ali Fethi, buradan Rıza Bey’in komuta ettiği Topçu Alayı’na geçmiştir.

Bu yıllarda bütün Rumeli’de Manastır, Kosova ve Selanik vilayetlerinde çok sayıda çete ve komitecilik olayları yaşanmaktaydı. Ali Fethi sekizer aylık bu staj dönemlerinde hep dağa çıkmış olan çetelerle gece gündüz demeden çarpışmakla uğraşmıştır.

YARIN: SELANİK’E TAYİN EDİLDİ