Zulüm ve yıkım, sadece insanla sınırlı kalmıyor. Tabiat bile kendisine reva görülene isyan ediyor. İklimler değişti ve kıyamet senaryoları yazılıyor. Tedbir alınmazsa çok ciddi ve yakın bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımızı bütün bilim adamları söylüyor, hatta alarm veriyorlar.

      İranlı komutana düzenlenen suikast dünyada huzurun, bölgede barışın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve her an bir kaosa sürüklenebileceğimizi bir defa daha gösterdi. Ne acıdır ki, emperyalistler bir türlü doymak bilmiyor. Kurdukları düzenin devamı için kan, zulüm, gözyaşı ve ölüm üretmekten asla vazgeçmiyorlar. Bu hazin durum özellikle bizim bölgemizin değişmez gerçeğidir.

TERÖR VE VEKALET SAVAŞLARI

         Çağımızda artık sıcak savaşlar yok, ama çok daha tehlikeli, çok daha girift, çok daha kanlı bir senaryo hayata geçiriliyor. Terör ve vekalet savaşları üzerinden işgal, yayılmacılık ve bunların beslediği sömürgecilik dünyanın her yerinde karşımıza çıkıyor. Dünyadaki 192 ülkenin büyük bir çoğunluğu iç kargaşa, belirsizlik, sosyal huzursuzluk ve darbelerle cebelleşiyor. Yönetim değişiklikleri halkın iradesiyle değil, kanlı ve dış destekli darbelerle gerçekleşiyor. Demokrasi, insan hakları, hak ve hukuk sadece kâğıt üzerinde kalmıştır ve güç ve imkân sahiplerinin yaptıklarına bir malzeme olmaktan, bir gerekçe oluşturmaktan ileri gidememektedir. Artık öyle gizli, saklı kalan bir şey de yok. Herkesin tarafı belli, niyeti açık ve yaptıkları orta yerdedir. Trump denilen adam, menfaat için feda edilemeyecek hiçbir değerin olmadığını, gerekirse dünyayı ateşe verebileceğini hem söylüyor, hem de karar ve uygulamalarıyla gösteriyor.

HER KÖTÜLÜĞÜ YAPIYORLAR

          Son olayda terör aparatının yetersiz kaldığı yerlerde, bizzat devletlerin devreye girdiğini ve suikast dahil, her türlü kötülüğün hiç düşünülmeden yapılabildiğini gördük. Emperyalistlerin hiçbirisi bu vahşet ve kan üzerinden yürüyen düzenin dışında değildir ve adeta bir yarış içindeler. Rusya’dan İngiltere’ye, Fransa’dan Çin’e kadar hepsi aynı yolun yolcusudur ve bu durum devam ettikçe dünyanın geleceği daha da kanlı, daha da beter, daha da belirsiz olacaktır. Unuttukları şey şudur: Mazlumun ahı, arşı alırmış. Bu düzeni kuranlar, besleyenler ve faydalananlar da eninde sonunda aynı akıbete uğrayacaklardır. Kaldı ki, ne yaparlarsa yapsınlar, zaten kendileri de bedel ödemek zorunda kalıyorlar. Terör korkusu en çok bu ülke vatandaşlarının kimyasını bozuyor. Azdan az çoktan çok gittiği için, asıl düşünmesi gereken bu pis oyunu oynayanlardır.

ŞİDDET, ŞİDDETİ DOĞURUYOR

         Irak’da, İranlı bir komutana suikast yapıldı. Bunun sadece ABD ve İran arasında bir sorun olarak kalmayacağını bütün dünya biliyor ve gelişmeleri endişeyle izliyor. İşin en üzücü, en kahredici tarafı kaybedenin, bedel ödeyenin ve ağır tehdit altında olanların çok büyük oranda Müslümanlar olmasıdır. Bu konudaki değerlendirmemizi dünkü yazımızda yapmıştık ve ayrıntıya girmeyeceğiz. Şiddet, şiddeti doğruyor, her olay bir başka gelişmeyi tetikliyor. ABD vurdu, İran intikam istiyor ve büyük ihtimalle de karşı saldırı yapılacaktır. Bu böyle sürüp gidecektir. Zaten şimdiye kadar hep böyle olmadı mı? Dehşet üzerinden bir denge arayışının kazananı olmuyor. İstikrarsızlık derinleşiyor, belirsizlik artıyor. İnsanlık kaos, kriz, kargaşa, karanlık, kavga, kutuplaşma ve korku sarmalında bocalıyor. Bu tehditlerle dolu, endişe ve ümitsizlik döngüsünün kazananı olamaz.  Bize ne, diyemeyiz. Desek de, gelişmelerin dışında kalamayız. Tarihten, coğrafyadan gelen sorumluluklarımız var. Huzur da, huzursuzluk da en çok bizi etkiliyor, en ağır bedeli biz ödemek zorunda kalıyoruz. Irak karışıyor, ucu bize dokunuyor. Suriye patlıyor, yükünü biz çekiyoruz. Libya’da huzuru sağlamak bize düşüyor. İran’da olacakların yansımalarından da birinci derecede etkileneceğimiz muhakkaktır. Bu şartlarda hükümetin yaptığı itidal çağrıları, sükûnet arayışları son derece doğrudur, yerindedir. Ümidimiz ve beklentimiz, bu çağrıların karşılık bulmasıdır.

TABİAT BİLE İSYAN EDİYOR

           Bu kirli düzenin bedelini sadece ülkeler ve insanlık ödemiyor. Çünkü zulüm ve yıkım sadece insanla sınırlı kalmıyor. Tabiat bile kendisine reva görülene isyan ediyor. İklimler değişti ve kıyamet senaryoları yazılıyor. Tedbir alınmazsa çok ciddi ve yakın bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımızı bütün bilim adamları söylüyor, hatta alarm veriyorlar. Dünyanın geleceği karanlıktır ve insanlığın bu kanlı düzeni değiştirecek yeni bir arayış içine girmesi, huzuru esas alacak bir sistem bulunması artık kaçınılmazdır. Bu noktada Sayın Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği, “İnsanlığın Huzuru Projesi”nin önemi ve anlamı bir defa daha öne çıkıyor. MHP’nin AR-GE’si, alanlarında yetkin ve yetişmiş bilim insanları ve uzmanlardan kurulu bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonun yapacağı hazırlık ve çalışmalar, insanlığın huzuruna ve geleceğine bir ümit ışığı yakabilir.