İş üreten, teknolojiye yönelen, çağın ilerisine geçebilen bir insan kaynağı oluşturmak zorundayız. Yüksek teknoloji kullanmadan ne dünya ile rekabet edebiliriz, ne de bağımlılıktan kurtulabiliriz. Döner dolaşır, yine dövizin girdabında çırpınırız.

Enflasyon, ekonominin özeti gibidir. İşlerin iyi gidip gitmediğinin en açık ve net göstergesidir. Doğrudan milletimizin günlük hayatına etki eder. Aylık ve yıllık göstergelerde düşük çıkması, hatta mümkünse sıfıra yaklaşması en ideal olanıdır ve bütün hükümetlerin vazgeçilmez hedefidir.

  DÖVİZ ENFLASYON BAĞLINTISI

Enflasyonu etkileyen birçok faktör vardır. Üretim ve yatırım ekonominin dinamosu olduğu gibi, enflasyonun da belirleyici unsurladır. Üretimin düşmesi, yatırımların aksaması enflasyonu olumsuz anlamda tetikler. Bolluk, bereket, iş, para enflasyonun düşmanıdır. Birde döviz kurları var. İhracat ürünlerimiz dahil, üretim ve yatırımlarımız ne yazık ki ithalata dayalıdır. Tamamen dövizle yapmak zorunda olduğumuz ithalatımız, hala ihracatımızdan çok fazladır ve bu durum sürdürülebilir değildir. Dolayısı ile ister bizden kaynaklansın, ister dış etkiler öne çıksın, dövizdeki hareketlilik enflasyonu doğrudan etkiler. Nitekim, şu anda yaşadığımız tam olarak budur. AKP hükümetleri döneminde enflasyon her şeyin önüne geçmemişse, bunun sebebi dövizin dünya ölçeğinde yerinde sayması ve bu dönemin oldukça uzun olmasıdır. Döviz, biraz ekonomi yönetiminin yanlışları, biraz dış etkenler, ama en çok da Türkiye ile hesabı olan malum kalleşlerin oyunları ile fırlayıp gitmiştir. Bu durum piyasaları alt-üst etmiş, fiyatlardaki anormal artışlar bir fırtınaya dönüşmüştür.

  YATIRIM VE ÜRETİM

Bir casus Papaz bahanesi ile uğradığımız saldırılara bağlı olarak, kısa zaman içinde yüzde 25 fakirleşmiş olsak da, fırtınanın yaklaştığı belliydi. Çok kırılgan bir ekonomimiz var. Sadece inşaat sektöründe yapılan yatırımlarla fazla yol anılamayacağını bütün uzmanlar söylüyordu. Özellikle ve ivedilikle insana yönelmek, teknolojiye ağırlık vermek, çağın ihtiyaçlarına uygun bir yatırım programı geliştirmek şart olmuştur ve geç kalınmıştır.  Üretimi fazla çeşitlendiremediğimiz gibi, tarım ve hayvancılıkta dibe vurduk. Dışa bağımlılığımız endişe verici biçimde arttı. Keşke bütün bunların bir açmaza doğru gittiği görülebilseydi ve daha önce sıkı ve ciddi tedbirler alınabilseydi. Ancak, her ne hikmetse hükümet bunu görmedi veya görmek istemedi. Biraz da işin kolayına kaçıp, bütün kapıları ardına kadar açtı hazıra yöneldi. Bu durum dövize bağımlılığımızı arttırdı ve ekonomimizin merkezine iyice yerleştirdi.

  MİLLİ PARA İLE TİCARET

Elbette iş işten geçmiş değildir. Fırtına ne kadar sert olursa olsun yürütme sorumluluğunu taşıyanların yapacakları vardır. Bir takım tedbirler alınmıştır ve yenileri sıradadır. Önemli olan ithalata bağımlılığın azaltılması, tam olarak milli ekonomiye geçilmesi, üretimin mutlaka arttırılması ve dolayısı ile döviz ihtiyacının sınırlandırılmasıdır. Sayın Cumhurbaşkanı döviz girdabını aşabilmek için milli parayla ticaret yapılmasını teklif ediyor ve özellikle AB ve ABD dışındaki ülkeleri iknaya çalışıyor. Bu doğru formüldür ve gerçekten de dövize bağımlığı azaltıp, yeni bir ekonomik sistem oluşturabilir. Ancak, henüz işin çok başındayız. Diğer ülkelerden göreceği kabule bağlı olarak, belki zamanla mesafe kat edilebilir. Kesin olan bu yolun mutlaka denenmesi gerektiğidir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için çok önemli bir çıkış yoludur.

  DIŞA BAĞIMLILIK AZALMALI

Köprü, tünel, yol, havaalanı yapmak elbette önemli ve gereklidir. Ama bir ekonomi sadece bunlarla yürüyemez ve kalıcı olamaz. Bizi asıl kurtaracak olan üretimin arttırılmasıdır. İstisnasız her alanda dışa bağımlığı azaltmak zorundayız. Savunma sanayinde, biraz da şartların zorlamasıyla bunu kısmen de olsa başardık ve çok isabetli ve faydalı sonuçlarını gördük. Tarım ve hayvancılık mutlaka teşvik edilmeli ve kendi kendimize yetecek duruma gelmeliyiz. Et ithal ederek, dışarıdan saman getirerek, bakliyatımızın neredeyse yarısını dünyanın çeşitli yerlerinden taşıyarak nereye varabiliriz?

  DAHA NEREYE KADAR?

Hepsinden önemlisi insana yapılan yatırımdır. İş üreten, teknolojiye yönelen, çağın ilerisine geçebilen bir insan gücü ve kaynağı oluşturmak zorundayız. Yüksek teknolojiyi kullanmadan ve hatta onun ötesine geçmeden, ne dünya ile rekabet edebiliriz, ne de bağımlılıktan kurtulabiliriz. Döner dolaşır, yine dövizin girdabında çırpınırız. Şartlara ve konjonktüre bağlı olarak enflasyon düşer, ekonomi rahatlar, ama en küçük bir sallantıda, en küçük bir müdahalede yine temellerimizden sarsılır, yine kontrolü kaybederiz. Tuzu kuru olanlar, döviz baronları, stokçular, vurguncular her şartta kendilerini kurtarabiliyorlar. Olan vatandaşa oluyor. Cevap arayan soru şudur: Bu millet bu yükü daha ne kadar taşıyacak, nereye kadar tahammül edecek?