Türkiye etrafındaki kuşatmayı yarmak, milli varlığını teminat altına almak ve yeni dünya düzeninde saygın ve etkin bir yer alabilmek için olağanüstü bir mücadele veriyor. Karşımızda kan emici emperyalistler ve onların kullandığı maşalar var. Her fırsatı kullanıyor, her kötülüğü yapıyor ve kurdukları kirli düzenin devamı için her şeyi göze alıyorlar. Elbette geri çekilecek, bize uygun görülene razı olacak değiliz. Direnmek, bu oyunu bozmak, hak ve hukukumuzu korumak zorundayız. Cumhur Ittifakı, bu zorunluluğun ortaya çıkardığı bir yapıdır. Yeni hükümet sistemi, bu mecburiyetin getirdiği bir açılımdır. Cumhur Ittifakı’nın ve yeni hükümet sisteminin ne kadar isabetli olduğu, kirli oyunlara karşı nasıl bir direnç sağladığı ve ülkenin geleceğine nasıl yön verdiği, geçen kısa zaman içinde net olarak ortaya çıkmıştır.

DAVUTOĞLUGİLLER NEREYE KOŞUYOR?

Türkiye ile meselesi olan iç ve dış mihrakların doğrudan Cumhur Ittifakı’na ve yeni hükümet sistemine saldırmaları boşuna değildir. Türkiye mesafe katettikçe, elini güçlendirip bekasına sahip çıktıkça karşımızdaki odaklar da yeni pozisyona geçiyorlar. Bu saldırıların çeşitleneceği, daha kesif bir hal alacağı ve yeni malzemelerin sahaya sürüleceği anlaşılmaktadır. Ahmet Davutoğlugiller daha ilk günden şer cephesini genişletmek için özel hazırlandıklarını ve devreye girmek için fırsat kolladıklarını göstermişlerdir. Ilk açıklamalarında yeni hükümet sistemini hedefe koymuşlardır. Açıkladıkları parti programı, Türkiye ile meselesi olanların ültimatomu gibidir. Asıl meselelerle ilgili, ülkenin geleceğine yönelik en küçük bir iddia ortaya koyamamışlardır, ama yapılanı bozmak, iyiyi kötülemek, avantajlarımızı yok etmek için özel bir görev üstlendiklerini saklayamamışlardır. Nitekim, iple bağlı oldukları iş birlikçileri de hemen vaziyet almış ve üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını ilan etmişlerdir. Millet iradesini satılığa çıkarmak için milletvekili pazarı kurarak işe başlayanların, bu millet adına söyleyecekleri ne bir söz olabilir, ne de bunlardan bir hayır beklenebilir.

YIKIM CEPHESİ GENİŞLİYOR

Terör belasını yok etmek için çok hayati mesafeler katettik. Barış Pınarı Harekâtı, kan üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyenlere unutamayacakları bir cevap olmuştur. Milli savunmamızı güçlendirmek ve dışa bağımlılığımızı azaltmak için alınan tedbirlerin ABD’yi ve diğer kan emicileri rahatsız etmesini anlıyoruz da CHP ve yancılarının da aynı kervana katılmış olmalarını bir türlü içimize sindiremiyoruz. S-400 alımını engelleyemeyen CHP’nin tank üretimi projesini aslı astarı olmayan şeylerle hedefe koymuş olması, kime ve neye hizmet ettiğinin başka bir gös- tergesidir. Türkiye’nin menfaatine olan her ne varsa, CHP ya karşısındadır ya da arkadan dolanarak bozgunculuk yapıyordur. Şimdi artık yancılarına yeni eklemeler de olmuştur ve yıkım cephesi çok daha azgınlaşacaktır.

LİBYA’YA ASKER GÖNDERMENİN ÖNEMİ

Herkes varlık sebebinin gereğini yerine getiriyor. Şer cephesinin yaptıkları, Cumhur Ittifakı’nın varlığının ve öneminin çok daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Bu yoldan dönmek yoktur. Akdeniz’deki hak ve hukukumuzun korunması için isabetli kararlar alınmış, tarihi adımlar atılmış ve harekete geçilmiştir. Libya ile yapılan anlaşma tarihi bir dönüm noktasıdır. Bunun kararlılıkla devam ettirilmesi, arkasının doldurulması ve en küçük bir kesintiye uğramaması için her türlü tedbirin alınması şarttır. Libya’ya asker göndermek de buna dahildir. Bu bir risk değil, bir gerekliliktir. “Ne işimiz var Libya’da?” diyenler, Yunan tezlerine destek verdiklerinin farkında değillerse, bu bir felakettir. Bilerek ve isteyerek bu değerlendirmeyi yapıyorlarsa bu felaketin de ötesinde, açık ve net şekilde bir ihanettir. Biz, Libya’ya asker göndermeye hazır olduğumuzu göstermezsek, meydan boş kalır ve bu boşluğu kimlerin nasıl dolduracağı, sonunun nasıl geleceği de şimdiden bellidir.

İHA ÜSSÜ

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı ve önemi şimdi çok daha iyi anlaşılıyor. Oradaki askeri varlığımız, bize çok önemli avantaj sağlamaktadır. Türkiye’nin doğru pozisyonu karşısında çaresiz kalanların, bizimle anlaşmak dışında hiçbir seçenekleri yoktur. Şimdi belirleyici konumda olan, oyunu kuran ve kararı veren biziz. Bu adayı bir yük olarak görüp Rum’a teslim edilmesini isteyenler, nasıl bir ihanet içinde olduklarını umarım şimdi anlamışlardır. Tabi eğer böyle bir izanları varsa. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Akdeniz’deki varlığımızın garantisidir. Nitekim, kurulan İHA ve SİHA üssü Türkiye’nin güvenliğinin yanında, haklarımızın korunması ve devamı için de bir teminat oluşturmaktadır. Bu ülkenin varlığından ve birliğinden yana olan herkesin atılan bu adımlardan çok büyük bir memnuniyet duyması, destek vermesi ve onaylaması bir vatan borcudur. Aksini söyleyeni, bu işi sulandırmaya çalışanı, yolumuzu kesmeye çalışanı her kim olursa olsun ne anlarız, ne dinleriz, ne de kabul ederiz.