Fetih ve Kök: Ahlat/ Malazgirt Çalışmaları Enstitüsü', tarihsel akılla biriken şuuru, bugüne ve yarına taşımak amacıyla, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 15 Ağustos 2025 tarihli talimatları doğrultusunda MHP Genel Merkezi bünyesinde kuruldu. Enstitü Başkanı, Genel Başkan Başdanışmanı Prof. Dr. Muhammet Hanifi Macit, enstitü ve Türk kimliği, Türk kültürü hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
“Fetih ve Kök: Ahlat / Malazgirt Araştırmaları Enstitüsünün” ortaya çıkışındaki temel motivasyon ve böyle bir merkeze duyulan ihtiyaç neydi?
Fetih ve Kök: Ahlat/Malazgirt Araştırmaları Enstitüsü Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin 15 Ağustos 2025 tarihli talimatları doğrultusunda parti tüzüğünün 3. bölüm ve 16. maddesi gereğince Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinde kurulmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli Beyefendi’nin himayelerinde kurulan enstitüleri doğru anlayabilmek için Devlet Bahçeli Beyefendi’nin siyasetten ne anladığı siyaset yapmanın ne olduğu konusundaki düşüncelerine kısaca değinmek gerekir.
Devlet Bahçeli Beyefendi siyaseti kişisel menfaatin ötesinde devlet ve millete hizmet olarak görür. Türkiye’nin gönül coğrafyası Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve özellikle Türk dünyasını yakından takip eder. Himayelerinde Azerbaycan Millî Marşı, “Çırpınırdın Karadeniz” şiirinin yazarı ve hayatını Türk Dünyası’nın varlık ve gelecek mücadelesine adamış Ahmed Cevad adına ve gerek kişiliği gerekse eserleri ile Türk kültürünün tanınmasında önemli görevler üstlenmiş Cengiz Aytmatov adına kurulan enstitüleri de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Fetih ve Kök: Ahlat/Malazgirt Araştırmaları Enstitüsü’nün kuruluş gerekçesine bakınca bunun da Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin temele aldığı Türk milletinin Anadolu’daki kültür ve medeniyetinin bin yıllık geçmişine gösterdiği ehemmiyet ile doğru orantılı olduğu görülecektir. Çünkü Ahlat ve Malazgirt, Anadolu’da Türk milletinin tarihî ve kültürel kimliğini yansıtan önemli merkezlerdir. Buralar sadece fiziki birer mekân olmanın ötesinde Türk milletinin vatan düşüncesinin, varoluş idrakinin, soyut kültürel değerlerinin ve bunların yanı sıra estetik algısının gelişmesinde de etkili olan önemli birer hafıza mekânlardır.
İki tarihi mekana bakıldığında Ahlat, Türk düşünce geleneğinin estetik edilmiş maddi unsurlarını ve düşünce adamlarını bağrında taşımış, beslemiş ve büyütmüş bir hafıza mekânıdır. Malazgirt ise Türklerin Anadolu’yu yurt edinme sürecinin başlangıcını oluşturması ve Asya’da doğan İran’da yeşeren ve Anadolu’da olgunlaşan Türk kültürünün dünya tarihindeki yerini belirleyen bir olgudur. Bu minvalde Malazgirt Zaferi, Sultan Alparslan’ın Türk ve İslam dünyasına sürekli ve çok yönlü sonuçlar yaratan bir hediyesi olmakla birlikte bu zafer milli tarihin bir dönüm noktasını oluşturmaktadır.
Devlet Bahçeli Beyefendi bu bakımdan Malazgirt’i anarken “Tarihimizdeki zaferlerin pek azı Malazgirt Zaferi kadar yüksek anlamlara sahiptir. Çünkü Malazgirt’le birlikte, milletimizin kutlu yürüyüşü önemli bir misyonla bezenmiştir. Her parçası ayrı güzelliklere sahip olan Anadolu coğrafyası, Malazgirt Zaferi ile vatanlaşmaya başlamış, bu coğrafyayı vatan kılma özlemi milletimizin tarihî yürüyüşünü ve yükselişini hızlandırmıştır.” ifadesini kullanır. Ahlat hakkında da “Farklılığı ve özgünlüğüyle görenleri etkileyen şehirlerimizden biri de Ahlat'tır. Mimari eserleriyle milletimizin Anadolu'yu yurt tuttuğu uzak geçmiş günlerinin izlerini hâlâ koruyan Ahlat, geniş Türk kültür coğrafyasının tarih boyunca önemli merkezlerinden biri olmuştur.” der.

“Fetih” ve “Kök” kavramları hangi tarihsel bağlamlara dayanıyor ve yapılacak araştırmalar için bu kavramlar nasıl bir zemin sunuyor?
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi için, Türk kimliğinin yapıcı, inşa edici ve taşıyıcı özelliği olan tarihi mekânlar hep duyarlı olduğu yerler olmuş ve Devlet Bahçeli Beyefendi bu duyarlılıkla Ahlat ve Malazgirt’e özel bir önem atfetmiştir. Nitekim tarihi mekân ve olgular en temelde sizin bir yerdeki varlığınızın göstergesi ve sökülüp atılamaz teminatlarınız niteliğindedir. Bu durumu oluşturan unsurların başında ise fetihlerle başlatmış olduğunuz adil ve uygulanabilir düzen anlayışınız ve köklerinizden aldığınız güçle kurumsallaştırdığınız kültürel mirasınız gelmektedir. Şöyle ki Anadolu, Türk milletinin bölgeye gelmesinden önce kaygı ve endişeyle bir düzen arayışı içerisindeyken Malazgirt ve sonrasında bu kaygı yerini güven ve huzura bırakmıştır. Bunun en temel göstergesi de Bizans’a karşı bölge halkının Selçukluyu tercih etmesidir. Böylece savaş bir fethe dönüşebilmiş ve vadettiğiniz düzen kabullenilir olmuştur. İşte bu noktada Türk ve İslam anlayışı çerçevesinde oluşan yeni anlayış Ahlatla kendini ortaya koymuştur. Fetihten sonra düzenin kökleştiği, kabullenildiği ve dahası dünyanın her yerinden imrenilen bir sistem haline geldiği Ahlat’ın varlığıyla net bir şekilde görülür olmuştur.
Ahlat, Türklerin Anadolu’ya gelişlerinde önemli bir kavşak, yine aynı tarihlerde stratejik önemi olan bir mekândır. Sultan Alparslan Malazgirt Savaşı öncesinde ordusunu burada toplamıştır. Anadolu’nun Türkleşmesinde Ahlat bir memba görevi görmüş birçok Türk topluluğu Ahlat üzerinden geçerek Anadolu’nun iç bölgelerine yayılmıştır. Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Kayı boyuna mensup Oğuzların da Anadolu'ya Ahlat üzerinden giriş yaptığı hatta Ertuğrul Gazi’nin Ahlat’ta doğduğu düşünülmektedir. Tarih boyunca bir Türk şehri olan Ahlat için Evliya Çelebi, Oğuz taifesinin şehri ifadesini kullanır.

Sultan Alparslan savaş meydanında askerlerine hitap ederken “dönen dönsün, burada Tanrı’dan başka hükmedecek Sultan yoktur” derken davasının ve giriştiği mücadelenin haklılığının bilincindeydi ve bu inançla kendi ordusundan kat kat üstün bir orduyu yenerek zaferi elde etti. Bu dava anlayışı ile zaferi elde eden Sultan Alparslan artık bir millete yeni bir yol ve siyasi mecra açıyor, o güne kadar Müslümanların en büyük düşmanını alt ederek hak dinin galibiyetini gösteriyordu. Bu bağlamda Selçuklu başarısı tüm İslam aleminin o güne kadarki zaferlerinin içinde en kıymetlisi sayılacak boyutta bir algı yaratıyordu. Nitekim Alparslan’a Halife tarafından verilen unvanların arasında “burhan” unvanı da vardır. Bu unvanın da gösterdiği üzere “hak ve batılı birbirinden ayıran delil” olarak Türk milleti o gün Müslüman dünyasındaki yerini belirliyor ve bu misyonu üstleniyordu.
Ahlat, Büyük Selçuklu devleti döneminde öylesine önemli bir bilim, sanat kültür şehri olmuştur ki Belh ve Buhara’dan sonra Kubbet’ül İslam unvanı alan üçüncü şehir olmuştur. Diğer taraftan Türklerin düşüncelerini taşlara nakşettiği en önemli mekânlardan birisidir. Bir diğer ifade ile Ahlat Anadolu’nun Ötüken’idir. Ahlat’ta tamamı Müslüman Türklere ait olan ve her biri büyük bir abide niteliği taşıyan dokuz bine yakın mezar taşı vardır. Bu taşlar hem Türk milletinin sanatsal dehasını ve estetik kaygısını ortaya koymakta hem de yok edilemez bir tapu senedi özelliği taşımaktadır. Bunun için Ahlat, Anadolu’yu Türkleştiren şehir olması nedeniyle Türk kültürü için diğer Anadolu şehirlerine nazaran daha farklı özellikler ihtiva eder.
Türkler, kültür coğrafyalarına kattıkları anlamlarla kutsallarının izdüşümlerini asırlar boyu devam ettirebilen ender milletlerdendir. Yaşam tarzlarının bu mistik içerikle örülü düşünce sistemlerinde etken olduğu aşikâr olmakla birlikte, bu durum Türklerin milli hissiyatlarının gelişiminde oldukça büyük bir öneme sahiptir. Bu minvalde mekân ve olgu arasındaki ilişki kutsal ve gerçek arasındaki bağlantının kültürel olarak sembolleşmiş halidir. Nitekim konar - göçer toplumun çeşitli kültler üzerinden hayatına anlam kattığı ve hissedip ancak tarif edemediği duyguları dışa vurduğu bu anlam katma işlevi Türk kimliğinin en güçlü açıklama yöntemini oluşturmuştur. Hem Malazgirt’i hem de Ahlat’ı bu düşünce üzerinden değerlendirmek çok yerinde olacaktır.
Ayrıca şehirler, nehirler, dağlar gibi açık mekânlar koruyucu birer ruh olarak eski çağlardan itibaren Türklerin inanç dünyasının birer simgesi haline gelmiştir. Mekân, ona yüklenilen anlam ve orada yapılan özel ritüeller, bir düzen, süreklilik ve içerik açısından sistemli bir şekilde kurgulanmıştır. Doğa ile düzeni eşleştiren Türk kültürü, mekân ve bunlara bağlı kurguladığı kültlerin Tanrısal düzene bağlı olmasını her daim önemsemiştir. Bu yüzden de üstte mavi göğün bir sistemi varsa altta da yağız yerin bir düzeni ve taşıdığı anlamı olmalıdır. Nitekim bu ikisi arasında yaratılan kişioğlu sisteme uyan, inanan ve onu yaşatmaya çalışan sorumluluğa sahiptir. Bunun için Anadolu vatan olurken, Malazgirt vatana açılan kapı, Ahlat Kızıl Elma’ya giden yolun eşiği olarak tasavvur edilmiştir.

Enstitü nasıl bir yapıya sahip olacak ve çalışmalarında hangi temel prensiplere dayanacak?
Anadolu’daki Türk varlığının bin yıllık serencamı içerisinde nadide bir yere sahip olan yüz yıllık Cumhuriyetimizin ebed müddet yaşatılması için muhtaç olduğumuz kudretin kendi içimizde, gönüllerimizdeki milli değerlerimizde ve ezeldeki başlangıcından kıyamete kadar kesintisiz devem edecek olan devletli tarihimizde olduğunu anlamamızı sağlayan tarih bilinci, bizlere Anadolu Türk-İslam hakimiyetinin temelini oluşturan Ahlat ve Malazgirt’e kıymet vermemizin önemini anlatmaktadır. Özellkle bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya siyasetine yön verdiği bugünlerde “Türk Yüzyılı” ilkesinin fikri temellerinin Anadolu’nun kapısı Malazgirt ve Ötüken”i olan Ahlat’tan atılması gerektiğini tarihi şahit kılarak gözler önüne sermektedir
Fetih ve Kök: Ahlat / Malazgirt Çalışmaları Enstitüsü öncelikli olarak Türk kültür tarihinin bu iki önemli merkezini göz önüne alarak çalışmalar yapacaktır. Bu bağlamda tarihi hakikatler ve olgular üzerinden akademik çalışmalara ve bunların topluma ulaştırılmasına aracılık edecektir. Ahlat ve Malazgirt’i temele alarak Türklerin Anadolu’yu yurt edinme sürecine dair var olan çalışmalara katkı sunmak ve bu doğrultuda Türk kültür ve medeniyet tasavvurunun güçlü köklerini geleceğe taşımak enstitünün temel misyonu olacaktır. Bunun için Türk kültür ve medeniyetinin önemli birer hafıza mekânı olan Ahlat ve Malazgirt’i her yönüyle ortaya koyacak bilimsel ve kültürel çalışmalar yapmak ve bu konuda kurumsal işbirliğine girişmek de temel amaçtır.
Ahlat ve Malazgirt hakkında yapılan akademik çalışmaları desteklemek, günümüze kadar yapılan ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmaları kapsayacak bir veri tabanı ve arşiv oluşturmak. Ahlat ve Malazgirt konulu konferans, panel, çalıştay ve sempozyumlar düzenleyerek bilim insanlarıyla buluşmak. Bu konuda etkileşimi artırıp bilim dünyasına katkı sunmak. Ahlat ve Malazgirt’i bir mihenk taşı alarak, Türk kültür ve medeniyetinin zenginliklerini ders içeriklerine taşımak, düzenlenecek saha gezileri ve araştırma projeleri aracılığıyla genç nesillere bu mirası aktarmak. Ahlat ve Malazgirt’te Türkiye’nin farklı bölgelerinden öğrencilerin bir araya geleceği gençlik kampları düzenlemek, aynı zamanda farklı bölgelerden gelen gençlerin birbirlerini tanımalarına katkı sağlamak da enstitünün amaçları arasındadır.
Aynı şekilde Ahlat’ta devam eden kazı ve araştırma çalışmalarını yakından takip etmek, sanat tarihçileri ve araştırmacılar ile ortak çalışmalar yürütmek, faaliyetlerini medyaya taşımak. Türklerin Anadolu’daki varlığını belirleyen Malazgirt Zaferi hakkında halen devam eden savaş alanı projesinin sonuçlarını takip ederek, bu minvaldeki faaliyetlere katkı sunmak da amaçlarımız arasındadır. Ahlat ve Malazgirt’te oluşturulacak ve düzenli hale getirilecek “Türk Dünyası Gençlik Oyunları” ile Türk Dünyasına mensup ülkelerin ortaokul, lise, üniversite düzeyindeki gençlerinin buluşma, kaynaşma ve kültürel paylaşımlarına vesile olmak. Etkinlikleri, ilerleyen süreçte Türk Dünyası Olimpiyatlarına dönüştürmek düşüncelerimiz de bulunmaktadır. Bunlarla birlikte ekonomik boyutta Ahlat ve Malazgirt’te tarım, turizm ve el sanatları gibi alanlarda geliştirilecek projelerle, yerel halkın refahını artırmaya katkı sunmak ve bununla birlikte Türk kültürünün zenginliklerini toplumsal alanda işlevsel hale getirmek önemli konular olarak görülmektedir.

Hangi tür araştırmalar üzerinde yoğunlaşmayı düşünüyorsunuz? Farklı disiplinlerle ilişki kuracak mısınız?
Yürüteceğimiz çalışmalar ilhamını tarihimizden alarak milli bir şuur ve düşünce anlayışını geleceğe taşıma üzerine odaklanacaktır. Elbette bu konuda farklı disiplinler ve çeşitli kurum ve kuruluşlarla ortak çalışmalar yürütmek oldukça değerlidir. Tarih, dil ve edebiyat, sanat tarihi, coğrafya, arkeoloji antropoloji gibi farklı disiplinlerle işbirliği içerisinde olma düşüncesi kuruluş amaçlarımızdan biridir. Bu minvalde Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, TRT, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, çeşitli üniversitelerimiz ve yerel idareler ile de ortak çalışmalar yürütme arzusu da bir başka gerçekleştirmemiz gereken sorumluluktur.

Enstitüde yürütülecek çalışmaların gerek akademik dünyaya gerek siyasete gerekse de toplumsal yaşama nasıl katkılar sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Türkiye’de şimdiye kadar Ahlat ve Malazgirt özelinde birçok araştırma ve çalışma yapılmış ve halen de yapılmaya devam etmektedir. Fetih ve Kök: Ahlat/Malazgirt Araştırmaları Enstitüsü’nün amacı ve hedefleri öncelikli olarak akademik anlamda bu çalışmaların derinleştirilmesi ve güncellenmesidir. Tarihsel bilgi yeni dönem ve şartlar doğrultusunda yeniden düşünülmesi gereken ve üzerine yeniden çalışmalar yapılmasıyla gelişen bir bilgi türüdür. Bu minvalde enstitümüz Türkiye ve dünyadaki siyasi, sosyal kültürel ve ekonomik düzenin yeniden şekillendiği bir dönemde tarihsel köklerden devşireceği bilgiyle olgu ve mekân özelinden Türk düşünce dünyasına katkı yapmayı hedeflemektedir. Bu da netice itibariyle siyasi ve toplumsal yaşama doğrudan veya dolaylı olarak katkı sunacak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılının temelinde bir tuğla mahiyetinde yerini bulacaktır.
Diğer taraftan Malazgirt zaferinin yıldönümlerinde yapılan etkinliklere devletin göstermiş olduğu ilgi oldukça kıymetlidir. Bu tarihlerde Ahlat’ta yapılan etkinlikler ise çok anlamlıdır. Ahlat’ta yapılmış olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi oldukça önemli bir temsil noktasıdır. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin Ahlat’a gösterdiği önemi ortaya koyması bakımından da ziyadesiyle değerlidir.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin burada yaptırdığı “Ahlat Emir Bayındır Yerleşkesi Devlet Bey Konağı” tarihe bir not düşmedir. Bin yıl önce işlenen mezar taşları, yapılan kümbetler bugüne nasıl ulaşmış ve Türk kültürünün üstün medeniyet izleri olarak görülmüşlerse Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’ye ait “Ahlat Emir Bayındır Yerleşkesi Devlet Bey Konağı” da aynı şekilde tarihi bir mekan olarak gelecek bin yılda yerini alacak ve bir hafıza mekan olacaktır. Zira yapı sadece bir konak değildir aynı zamanda tarihsel aklın ve kültürel yorumun mekânsal tezahürüdür. İlhamını Akkoyunlu Emir Bayındır Kümbeti’nden alan bu konak tarihsel süreklilik fikrinin mekânsal zuhurudur. Kubbeli form, süslemeler, kemerli giriş Akkoyunlu mimarisinin de çağdaş yorumu olarak ifade edilebilir. Yine konak çeşitli sembolik öğeleri de ihtiva etmektedir. Bozkurt figürü mekânın politik kimliğini gösterirken çift başlı kartal egemenlik iddiasını sembolize etmektedir. Hilal motifi ise hem milli hem dini kimliğin bir öğe olarak işlenmesini ifade eder. Diğer taraftan konağın inşasında Ahlat taşının kullanılması sadece bir estetik kaygının ifadesi değil mekânsal bir aidiyet, zanaatkarlığa verilen değer ve bir muhitin kimliğine gösterilen saygının ortaya konulmasıdır. Tarihi sembollerin modern mimari ile birleştirildiği bu konak aynı zamanda bir toplumun tarihi ve kültürel duyuş ve düşünüşünün görsel dışa vurumudur. Yine konak milliyetçiliğin kültürel yorumunun derinliğini estetik dilini de yansıtır. Akkoyunlu Emir Bayındır Kümbetinin örnek alınarak yapılması tarihsel ve kültürel yorumun modern yapıda yeniden ele alınması, geçmiş ve gelecek arasında kurulan köprünün sembolik adıdır.