Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında AA Analiz için kaleme aldığı yazıda, küresel emperyalizmin insan hakları ve özgürlükleri nasıl araçsallaştırdığına dair kapsamlı bir değerlendirmede bulundu.
“Haklar küresel güç mücadelesinin parçası hâline getirildi”
Uçum, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kabul etmesinin, insan haklarının uluslararası düzeyde tanınması açısından önemli bir adım olduğunu hatırlattı. Ancak buna rağmen dünyada hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla uygulanamadığını belirterek bunun temel nedeninin, bu değerlerin emperyalist güçler tarafından birer araç hâline getirilmesi olduğunu vurguladı.
Batılı ülkelerin, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hak ve özgürlük kavramlarını siyasi ve ekonomik çıkar alanlarını korumak amacıyla kullandığını söyleyen Uçum, bu yaklaşımın günümüzde de devam ettiğini ifade etti.
Gazze örneği: “Batı’nın çifte standardının en açık göstergesi”
Uçum, Batı’nın Gazze’deki soykırıma karşı tutumunu, hak ve özgürlükler konusundaki samimiyetsizliğin somut örneklerinden biri olarak değerlendirdi. Filistin halkına yönelik saldırılar karşısında Batılı ülkelerin sergilediği tavrın, “iki yüzlü yaklaşımın açığa çıktığı nokta” olduğunu dile getirdi.
“Haklar Batı içinde de kontrol mekanizmasına dönüştürüldü”
Yazıda, Batı ülkelerinde hak ve özgürlüklerin kendi toplumlarını kontrol altında tutmak için de kullanıldığı ifade edildi. Uçum, bu ülkelerde hak ve özgürlük söyleminin “polis devleti uygulamalarının örtüsü” hâline geldiğini savundu.
Ayrıca emperyalist elitlerin hiçbir zaman hak ve özgürlüklerin bağımsız bir güç hâline gelmesine izin vermediğini belirterek, birey ve toplumların egemenlik ilişkilerinde söz sahibi olamadığını söyledi.
Hak ve özgürlüklerin istismar biçimleri tek tek sıralandı
Uçum, hak ve özgürlüklerin istismar edildiği alanları çeşitli başlıklarla örnekledi:
Coğrafi, dini ve etnik temelli ayrımcı yaklaşımlar
Gazze’deki saldırılar, bu kategorideki en çarpıcı örneklerden biri olarak gösterildi. Küresel ideolojik aygıtların Batılı olmayan toplumları “eşit haklara sahip olamayacak kesimler” olarak tanıttığı ifade edildi.
Özgürlük–güvenlik ikileminin manipülasyonu
Uçum, özgürlük ve güvenliğin çarpıtılarak karşıt kavramlar gibi sunulduğunu, bunun milli devletleri zayıflatmak amacıyla kullanıldığını belirtti.
Bireysel hakların çarpıtılması
Bireyin doğuştan gelen kimliklerinin “bencillik hakkı” üzerinden dönüştürülmeye çalışıldığı, doğal aile yapılarının hedef alındığı belirtildi.
Çevre hakkı ve ifade özgürlüğünün istismarı
Çevre hakkının küresel enerji politikaları için manipüle edildiğini, ifade özgürlüğünün ise devletleri zayıflatmak veya kaos yaratmak amacıyla kullanıldığını kaydetti.
Diğer istismar alanları
Uçum; siyasal katılım hakkının, göçmen haklarının, yurt edinme hakkının ve demokratik mekanizmaların da emperyalist amaçlarla istismar edildiğini ifade etti.
“BM iflas etmiştir”
Uçum, uluslararası hukuk düzeni ve kurumlarının da hak ve adalet konusunda etkisiz kaldığını belirterek Birleşmiş Milletler’in bu durumun en belirgin örneği olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardır dile getirdiği “Dünya beşten büyüktür” ve “adil bir küresel düzen mümkündür” çağrılarına dikkat çeken Uçum, Gazze sürecinin BM’nin etkisizliğini bir kez daha ortaya koyduğunu ifade etti.
BM’nin, insan haklarını, adaleti ve barışı korumak konusunda işlevsiz hâle geldiğini savunan Uçum, örgütün "ihlâs etmiş bir yapı" olduğunu ve artık dünya ülkelerinin BM’den çekilerek “Adil Dünya Düzeni Teşkilatı” gibi yeni bir küresel sistem kurması gerektiğini söyledi.
“Yeni küresel düzenin liderliği Türkiye’ye yakışır”
Uçum, küresel düzeyde adaletin tesis edilmesi için radikal adımlar atılması gerektiğini belirterek bu dönüşüm sürecine öncülük edebilecek liderin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu ifade etti.
“Hak ve özgürlükler ancak tam bağımsızlıkla korunabilir”
Son bölümde Uçum, hak ve özgürlüklerin günümüzde ülkesel tam bağımsızlık olmadan korunamayacağını vurguladı. Türkiye’nin, hak ve özgürlükler yaklaşımını tam bağımsızlık ilkesi doğrultusunda yapılandırması gerektiğini belirtti.
Aksi halde küresel güçlerin hak ve özgürlükleri Türkiye’ye karşı bir “operasyon aracı” olarak kullanmaya devam edeceğini kaydetti.
Uçum, bağımsız milli devletlerin eşit katılımıyla kurulacak yeni bir küresel teşkilatın ve buna paralel bölgesel yapılarının insanlık için önemli bir adım olacağını ifade ederek yazısını sonlandırdı.