Rahmetli babaannem Ermeni zulmünü yaşamış biriydi ve çocukluğumda bunları bizzat kendisinden dinlemiştim. Ermeni çeteleri tarafından köylerin nasıl basıldığını, çocuk, kadın, yaşlı demeden köyde bulunan herkesin ahırlara doldurulup yakıldıklarını, yer, zaman ve mekân bildirerek ve büyük bir hüzünle anlatırdı.

Ermeni iftiralarından herkes vazgeçse de içimizdeki hainler vazgeçmiyor. Hasan Cemal denilen mahlûk, tükenmişliğinin kiniyle saldırmış. Türk milletiyle bir ortak taraf bulamadı, ama Ermeni kardeşlerine selam gönderip, iftiralarını paylaşmış. Hiç uzatmadan, dolandırmadan ve kısa yoldan söylüyorum: Her kim Türk milletinin Ermenilere soykırım yaptığını söylüyorsa, alçaktır, kalleştir, haindir ve vatan-millet düşmanıdır. Bu, Türk milletine ve şanlı tarihine atılmış, yerkürenin gördüğü en büyük iftiradır.

KİMSE BİZE LAF SÖYLEYEMEZ

Türkiye ile hesabı olanların her zaman yedekte tuttukları ve sıkıştıkları her dönemde ısıtıp önümüze koydukları bu iftiralarla ilgili bugüne kadar hiçbir şey ortaya konulamamıştır. Sadece, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir saldırı aracı olarak kullanılmaktadır. Defalarca yazdım, tekrar hatırlatıyorum: Akıl ve izan sahibi, biraz okuma yazması olan, azıcık tarihe ilgi duyan herkes, küçük bir araştırma ile Ermeni iddialarının açık ve büyük bir iftira olduğunu kolaylıkla anlar. Bu meselenin artık bilinmeyen, gizli kalan, sır olan hiçbir tarafı kalmamıştır. Arşivler açıktır. Tarafsız ve gerçek tarihçiler bütün ayrıntıları ortaya koymuşlardır. Türk milletinin tarihi şan ve şerefle doludur. Böyle bir geçmişe iftira etmek, karalamak beyhude bir iştir ve ne kadar çabalasalar da bu çamur tutmaz. Soykırım, zulüm, barbarlık arayanlar, dönsün kendi tarihlerine baksınlar. Avrupa ülkeleri ve ABD bu konuda bize laf söyleyemezler. Zulüm ve soykırım kendilerinin işidir ve tamamına bütün dünya şahittir. Bu kanlı ve karanlık sicil, bugün de aynen devam etmektedir. ABD ve Avrupa ülkelerinin bırakın emperyalist geçmişlerini, bugün bile başta Orta Doğu bölgesi olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde nasıl bir vahşet düzeni kurduklarının tamamı belgelidir, açıktır ve herkesin malumudur.

NİNEMİN ANLATTIKLARI

Ermeni meselesinde eğer bir şey söylenecek, bir suçlu aranacaksa, tarih bunun kim veya kimler olduğunu net şekilde ortaya koyuyor. Kayıtlı belgelerin yanı sıra o dönemi bizzat yaşamış olanların anlattıkları da var. Rahmetli babaannem bu zulmü yaşamış biriydi ve çocukluğumda bunları bizzat kendisinden dinlemiştim. Keşke o zaman imkânım olsaydı, yaşım yetseydi de anlattıklarını kayda alsaydım. Ermeni çeteleri tarafından köylerin nasıl basıldığını, çocuk, kadın, yaşlı demeden köyde bulunan herkesin ahırlara doldurulup yakıldıklarını, yer, zaman ve mekân bildirerek ve büyük bir hüzünle anlatırdı. Daha sonra da Ermeni zulmünü yaşamış veya onların birinci derece yakınlarından benzer şeyleri çok dinledim. Kaldı ki, bunların belgeleri de ortaya çıktı ve yayınlandı. Hâlâ o yakılan köylerin toplu mezarları ortaya çıkıyor. Ama bugüne kadar aksini iddia eden Ermenilere bir fiske vurduğunu söyleyen birini ne duydum, ne gördüm ne de tarih böyle bir şeyi kaydediyor. Tehcir sırasında bazı olumsuzlukların yaşandığı, ancak bunu yapanların cezalandırıldığı, hatta ilgisi olmayanların bile haksız şekilde canlarıyla bedel ödedikleri de yine tarihin ve belgelerin ortaya koyduğu gerçeklerdir.

 

 

İŞİN ASLI

Ermeni iftiralarını doğrulayan doğru bilgi ve belgeler olsaydı, emin olun dünya çoktan ayağa kalkmış olurdu. Hiçbir şey bulamadılar, buldukları da anlatılanları doğrulamıyor. Onun için de işin aslının ortaya çıkmasını istemiyorlar. Türkiye’nin tarihçilerden oluşan ortak bir komisyon kurulması ve arşivlerdeki bilgi ve belgelerin incelenmesi talebi karşılık bulmuyor. Mesele, iftiralara dayalı olarak tamamen siyasi zeminde tutulup, maksatlı olarak kullanılıyor. Bunu yapanlar zerre kadar samimi olsalar şunu düşünmezler mi? Ermeniler yüz yıllarca Osmanlı İmparatorluğu’nun bir unsuru olarak Türklerle birlikte yaşadılar. Aralarında hiçbir zaman sorun olmadı. Sadık tebaa olarak adlandırılan Ermeniler için hiçbir ayrım yapılmadığı gibi, devletin en önemli kurumlarında görev aldılar. Dışişleri, maliye gibi en önemli ve kritik yerlerde üst düzey görevlere getirildiler. Osmanlı en zirvede olduğu dönemlerde Ermenilere bırakın yanlış bir şey yapmayı, onlara güvendi, inandı ve görev verdi. Ama imparatorluk can çekişirken, 7 düvelle birden uğraşırken, varlık yokluk mücadelesi verirken, birden bire her şeyi bir kenara bıraktı, Ermenilere soykırım uyguladı, öyle mi? Yalanın da, iftiranın da, alçaklığın da ancak bu kadarı olabilir. Bu iftiraları atanlar, aslında kendi vahşetlerini, kendi rezilliklerini, kendi kalleşliklerini gizlemeye çalışıyorlar. Zulüm gören, bedel ödeyen, arkadan hançerlenen, soykırıma uğrayan açık ve kesin şekilde Türk milletidir. İmparatorluğun kendi derdine düşmüş olmasını fırsat bilen Ermeni çeteleri, Rus kışkırtmalarının da etkisiyle bütün Anadolu’da bir soykırıma kalkışmışlardır. İmparatorluk can çekişiyor da olsa, kendi kudretinin bir gereği olarak, bu zulme rıza göstermemiş ve tedbir almıştır. Tehcir, bu tedbirin neticesidir. Zulüm ve vahşet karşısında yapacak başka bir şey kalmadığı için son çaredir.

Bunun böyle olduğunu, namuslu tarihçiler söylemiş ve yazmışlardır. Ne yaparlarsa yapsınlar gerçekleri gizleyemezler. Parlamentolarda kalkan kanlı parmaklarla tarihi değiştiremezler. Bu iftiraları kullanarak bizi köşeye sıkıştıracaklarını, Türk milletinin geri adım atacağını zannedenler, boşuna beklerler. Biz haklı olan tarafız.