GAZETECİLİK hayatım hep doğruların yanında durmak, hakkı ve haklıyı savunmak, meselelere Ankara’dan bakmak, milli olmak, Türkçe düşünüp, Türkçe yazmakla geçti. Doğal olarak bu değerlerin karşısında duranlarla da ne getirip ne götüreceğine hiç bakmadan, her ne pahasına olursa olsun mücadele ettim. Hiç kimseyle, hiçbir partiyle, hiçbir liderle elbette özel meselemiz olamaz. Doğru kimden gelirse gelsin doğrudur, yanlışı da kim yaparsa yapsın yanlıştır ve bizi anlayamayanların gelip takıldığı yer burasıdır. Bazı zavallılar sosyal medyada ve katıldığımız televizyon programlarında, özellikle AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili yazdıklarımız üzerinden bizi suçlamaya, dün yazıp söylediklerimizden bugün vazgeçtiğimizi ispatlamaya çalışıyorlar. Bu zavallılar, bu iddialarını hiçbir zaman doğrulayamadılar ve asla da doğrulayamazlar. Biz dün ne yazmışsak, bugün de onu söylüyor, onu savunuyor, onu yazıyoruz. Biz bu ülkenin ve milletin yücelmesini, yükselmesini istiyoruz. Terörle mücadele edilmesini, Türk devletinin lider ülke olmasını bekliyoruz. Dünya görüşüne, savunduklarına, geçmişine, kadrolarına, duruşuna, hedeflerine bakarak, bunu en iyi, en hızlı, en doğru ve en kalıcı şekilde yapacak partinin Milliyetçi Hareket Partisi olacağını söylüyor ve savunuyoruz. Ancak, başka partiler bunu yaparsa, elbette karşı çıkacak, karalayacak değiliz. Tersine, bu ülkenin ve milletin faydasına olacak bir şeyi hangi parti yaparsa yapsın, teşekkür edeceğimizi, alkışlayacağımızı, destekleyeceğimizi her zaman söyledik. Bugün yaptığımız da tam olarak budur. Bizi eleştirmeye ve güya zor durumda bırakmaya uğraşan zavallıların anlamadığı, anlasalar da işlerine gelmeyen şey budur.

DOĞRUNUN HER ZAMAN YANINDAYIZ

AK Parti’nin özellikle 15 Temmuz öncesindeki siyaseti, yaptıkları, savundukları ile yazdıklarımız ve söylediklerimizin sonuna kadar arkasındayız. Nitekim, onların ne kadar doğru ve haklı olduğunu zaman kesin olarak göstermiştir. Ama bugün durum farklıdır. Doğru şeyler yapılmakta, Türkiye’nin menfaatleri, Türk milletinin geleceği, Türk devletinin varlığı her şeyin önünde tutulmaktadır. Bu durumda bize düşen bu doğruları onaylamak, desteklemek, devamını istemek ve beklemektir. Suriye sınırında bir güvenli bölge oluşturulması gerektiğini Sayın Devlet Bahçeli, 2012 yılında söyledi ve önerdi. Bugün bu yapılıyor. Terörle hiç tavizsiz bir şekilde, büyük bir kararlılıkla topyekûn mücadele edilmesi gerektiğini her zaman söyledik. Gelinen noktada böyle bir sürece girildiğini büyük bir memnuniyetle görüyoruz. Türkiye’nin dış politikada bağımsız olmasını, kendi menfaatlerini her şeyin önünde tutmasını, asla geri adım atmamasını yıllarca anlattık. Çok şükür, bugün bu noktada olunduğunu gururla izliyoruz. Bunlar ülkenin beka meseleleridir ve bu tehditlerin yok edilmesi için verilen doğru, haklı ve yüksek mücadeleye destek olmak bizim için bir tercih değil, görevdir.

HİÇBİR ŞEY BİRLİĞİMİZDEN ÖNEMLİ DEĞİL

İstenirse elbette eleştirilecek çok şey, karşı çıkılacak detaylar bulunabilir. Kaldı ki, özellikle ekonomide, sosyal politikalarda, eğitim ve sağlıkta, yatırım ve üretim konusunda yapılması gereken çok şey vardır. Ancak, hiçbir şey bizim varlığımızdan ve birliğimizden ve geleceğimizden önemli değildir. Yine Sayın Bahçeli’nin belirttiği gibi, bugün aç kalırız, ama yarın doyarız. Bugün eksiklerimiz olabilir, ama yarın tamamlarız. Eğer vatanımız tehdit altında olursa, geleceğimiz tartışmalı hale gelirse bunu ne anlarız, ne dinleriz, ne de kabul ederiz. Varlığımız, birliğimiz, geleceğimiz, bölünmez bütünlüğümüz her şeyin üzerindedir ve tartışmasızdır. Bu değerlerin korunması, kollanması ve ortaya çıkan tehditlerin yok edilmesi için sorumluluk taşıyan hükümet çok doğru işler yapıyor. Çok doğru kararlar alıyor ve uyguluyor. Barış Pınarı Harekâtı başından bugüne kadar son derece isabetlidir, haklıdır, uygulama aşamaları muhteşemdir, masada alınanlar yerindedir. Yeterlilik ayrı bir tartışmadır ki, zaten hükümetin de bu konuda rezervleri vardır. Verilen sözlerin tutulmasını istemek, olmuyorsa gereğini yapmak hakkımız saklıdır ve bundan hiçbir şekilde vazgeçemeyiz. Bu harekât karşısında başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünyanın kabul edilemez tutumu karşısında gösterilen duruş, verilen tepkiler bizi memnun etmektedir. Sayın Erdoğan’ın, bu harekâtın öncesinde ve sonrasında yaptığı değerlendirmeler çok haklıdır ve olması gerekendir. Daha dün grupta yaptığı konuşmada Türk milletinin hislerine, beklentilerine tercüman olmuştur. Sınırlarımızın korunmasında, terörün yok edilmesinde çok isabetli bir kararlılık göstermiş, ABD Temsilciler Meclisinin aldığı rezil kararların yok hükmünde olduğunu söyleyerek, çok doğru bir tavır ortaya koymuştur.

MUHALEFET YAPMAK İHANET ETMEK DEĞİLDİR

Bu gerçekler orta yerde dururken, CHP ve yancılarının hâlâ sudan bahanelerle harekâtı sulandırmaları, Türk milleti ve devleti ile meselesi olanlara malzeme vermeleri tek kelime ile utanç vericidir. Sayın Erdoğan, grup toplantısında CHP’nin tutarsızlıkları ile ilgili çok şey söyleyebilecek olmasına rağmen, ülkenin milli birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bu dönemi dikkate alarak tek kelime dahi etmezken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasında sapı samanı birbirine karıştırarak sözde muhalefet yapma çabası bir rezilliktir. Bu sicili ile özellikle ülkücülere ve milliyetçilere akıl vermeye kalkışması ise en azından pişkinliktir. Muhalefet yapmanın, ihanete ortaklık etmek olmadığını, ülke ve milletin varlığı ve birliği söz konusu olduğunda gerisinin teferruat kalacağını bu CHP artık öğrenmelidir.