Geleceği sadece ekonomiden değil, tarımdan okuyun!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türkiye ekonomisine dair tartışmalar, ne yazık ki uzun süredir teknik verilerden çok siyasi takvim etrafında şekilleniyor. Ekonomi politikalarının rotasını ve ön plana çıkarılan tercihleri belirleyen yegâne unsur, her zaman yaklaşan seçimler olmuştur. Dolayısıyla 2026’da izlenecek politikaları da normal takvimine göre 2028 Mayıs’ta yapılacak seçim ve bu seçimin öncesindeki olası Anayasa değişikliği veya erken seçim senaryoları tayin edecek gibi görünüyor.

Görünen o ki, 2026’da bir erken seçim olasılığı sıfır.2027’nin ilk yarısında da bu olasılık belirmiyor. En güçlü ihtimaller 2027 sonbaharı veya 2028 ilkbaharı.

Siyasetin ekonomi üzerindeki temel kuralı şudur: “En son yapılan, en çok akılda kalandır.” Bu nedenle, büyük kitleleri, halkı rahatlatacak, piyasayı gevşetecek büyük adımlar olabildiğince seçime yakın atılacaktır.

Bu bağlamda, 2026 yılı için görüntü seçim sonucunu etkileyecek yönde bir gevşeme olmamasıdır. Tartışmalı da olsa, ekonomideki sıkı duruş devam ettirilecektir. Merkez Bankası faizi yüksek tutmaya devam edecek, faiz indirilse bile sıkı para politikası başka araçlarla sürdürülecek, çalışanlara-emeklilere verilecek zamlar ile asgari ücret artışı kısıtlı tutulacaktır. 

Unutmayalım: Ne zaman yüksek zam ve para politikasında gevşeme görürsek, bilin ki seçim yaklaşmış demektir.

Bu koşullar altında betonla, demirle karın doymuyor. İthalatla kalkınma olmuyor. Sloganla tarım politikası yürümüyor. Tarım bir “sektör” değil; veri akışları, tedarik zincirleri, finans, lojistik, teknoloji ve bilimle yönetilmesi gereken bir SİSTEM’dir.

Eğer tarım ihmal edilmeye devam edilirse;

Ne enflasyon düşer,

Ne gıda güvenliği sağlanır,

Ne de vatandaşın sofrası ucuzlar.

Kazanan sadece ithalat, faiz ve enflasyon lobileri olur. Türkiye’nin geleceğini görmek isteyenler, sadece siyasete değil; tarlaya, ahıra, ağıla, mutfağa bakmalı…

Çünkü bu ülkenin gerçek meselesi, toprağın sesini duymayanların gürültüsünden ibaret…

ENFLASYONLA GERÇEKTEN MÜCADELE EDİLİYOR MU?

Son zamanlarda en çok konuşulan ve sorulan soru şu: “Enflasyon nasıl düşer?”

Ama bu soruyu sormadan önce asıl soruyu sormak gerekiyor: “Gerçekten enflasyonla mücadele ediliyor mu?”

Aslında Türk halkının temel sorunu enflasyon bile değil: “Geçim sıkıntısı.”

Ücretler, emekli aylıkları, tarım gelirleri enflasyonun çok altında kalıyor. Bu nedenle geniş kitleler “göstergeler düşse bile” hayatın pahalı olduğunu hissediyor.

Tüm bu makro tartışmalar içinde Türkiye’nin en büyük ve en sessiz çığlığı tarımdan yükseliyor.

Ülkemizde tarım paydaşları artık ikiye ayrılmış durumda:

Toprağı, üretimi, çevreyi savunanlar ve diğerleri…

Bilgi kirliliğine rağmen bilimsel doğruyu savunanlar ve diğerleri…

Kırsalın sesine kulak verenler ve diğerleri…

Ve ne yazık ki bu “diğerleri”, sosyal medyada, halkı hatta karar vericileri yönlendirme süreçlerinde daha güçlü…

ENFLASYONLA DEĞİL, GÜVENLE MÜCADELE!

Kasım 2025 verileri, Türkiye’nin en büyük sorununu bir kez daha ortaya koydu: “Güven krizi.”

İTO yıllık enflasyon         : Yüzde 38,28

ENAG                                   : Yüzde 56,82

TÜİK                                     : Yüzde 31,07

Gıda verileri zaten birbirinden kopuk:

TÜRK-İŞ                               : Yüzde 4,98 aylık

TBF                                        : Yüzde 2,62 aylık

TÜİK                                     : “Gıda düştü” diyor: Eksi yüzde 0,69

Ayşe Teyze’nin mutfağındaki enflasyon, Ahmet Amca’nın tarladaki maliyeti bu değil. O nedenle insanlar açıklanan rakamlara değil, kendi cebine bakıyor.

Son söz: Mevcut ekonomik sıkılığa rağmen sistem bir süre daha devam edebilir, ancak tarıma yatırım yapılmadığı sürece bu, sürekli ertelenen bir felaketin maliyeti anlamına gelir. Türkiye, en temel güvencesi olan tarım sigortasını ihmal ederek, gıda güvenliği ve enflasyon alanında her an büyük bir krize hazır olmayan bir evde yaşamaktadır.

Kalın sağlıcakla…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...