Tarım sessizce yeniden şekilleniyor

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Tarım sessizce yeniden şekilleniyor

Tarımda bazı aylar vardır; hasat rakamı açıklamaz, rekolte ilan etmez ama sezonun kaderini fısıldar. Kasım ayı tam da böyle bir eşiktir. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin Kasım 2025 Fenolojik Değerlendirme Raporu, 2025/26 tarım sezonunun daha başında hangi risklerle ilerlediğini ve üreticinin hangi refleksleri geliştirdiğini açık biçimde ortaya koyuyor.

Özetle: Yağış yetersiz, ekilişler gecikmeli, ürün tercihi değişiyor. Ve bütün bu tablo, iklim değişikliğinin artık istisna değil “yeni normal” olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Yağışlar Alarm Veriyor!

Kasım 2025’te Türkiye genelinde ortalama yağış 33,4 mm olarak gerçekleşti. Bu rakam, uzun yıllar kasım normali olan 58,3 mm’nin yüzde 43 altında, geçen yılın aynı ayına göre ise yüzde 39 daha düşük. Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde yağışlar normaline göre yüzde 59 azaldı; Rize ve Artvin son 65 yılın en düşük kasım yağışını aldı. Buna karşın Marmara ve Ege’de yer yer normallerin üzerinde gerçekleşen yağışlar, ülke geneline yayılan kuraklık gerçeğini değiştirmeye yetmedi.

Artık Meseleyi Daraltmanın Anlamı Yok!

Kasım 2025 tarladan gelen bir “fenolojik rapor” değildir sadece; bu belge, Ülkemizin iklim çağında nasıl bir jeopolitik risk alanına girdiğinin sessiz ilanıdır.

Yağış eksikliği, geciken ekilişler, ürün tercihlerindeki kayma… Bunların her biri teknik birer tarım başlığı gibi okunabilir. Ama bu okuma eksik kalır. Çünkü iklim artık yalnızca meteoroloji konusu değil; gıda, su ve güç ilişkilerinin yeni cephesidir.

Bugün savaşlar enerji üzerinden okunuyorsa, yarın gıda üzerinden okunacaktır. Ve o yarın, sandığımızdan daha yakındır.

Kasım 2025 verileri bize şunu söylüyor: Ülkemiz küresel iklim değişikliğinin “yüksek riskli ülkeler” ligindedir. Yağışlar düşüyor, su yılı açığı büyüyor, tarım daha sezon başında savunmaya geçiyor.

Bu tabloyu sadece “mevsim normali” diyerek geçemeyiz. Çünkü küresel ölçekte yaşanan her kuraklık, tahıl ticaretini yeniden şekillendiriyor. Karadeniz havzasında yaşanan her üretim dalgalanması, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da siyasi istikrarsızlığı tetikliyor. Afrika’da ekmek fiyatı artınca, Avrupa sınırları zorlanıyor. Ülkemiz tam bu hattın ortasında duruyor.

Yani anlatmak istediğim mesele şu: Ülkemizde tarlada çıkış zayıfsa, bu sadece çiftçinin sorunu değildir; Türkiye’nin pazarlık gücü zayıflıyor demektir.

Raporun belki de en kritik kısmı, ürün tercihlerindeki değişim. Kuraklık ve su kısıtı, üreticiyi hızla daha dayanıklı ürünlere yöneltiyor:

Arpa ekilişleri, İç Anadolu ve Güneydoğu’da yüzde 10-15 artmış durumda.

Makarnalık buğdaydan ekmeklik buğdaya belirgin bir geçiş var.

Pamuk, mısır gibi su tüketimi yüksek ürünlerden hububata yönelim hızlanıyor.

Güneydoğu’da, özellikle Diyarbakır ve Batman hattında kırmızı mercimek ekilişlerinde yüzde 10’a varan artış bekleniyor.

Fenolojik raporun satır aralarında çok net bir gerçek var: Çiftçi, artık klasik çiftçi gibi davranmıyor; jeopolitik risk okuyor ve ona göre davranıyor. 

Çiftçi bu okumalardan sonra ne yapıyor?

Çiftçi, su isteyen üründen kaçıyor.

Çiftçi, dayanıklı olana yöneliyor.

Çiftçi, piyasası garanti olanı seçiyor.

Çiftçi, girdiyi azaltıyor, riski minimize ediyor.

Arpa ekilişi artıyorsa, bu bir tesadüf değil; bu, kuraklık çağının ürünüdür. Makarnalık buğday geriliyorsa, bu bir kalite meselesi değil; pazar ve güvenlik meselesidir. Pamuktan, mısırdan hububata dönüş varsa, bu “ürün deseni” değil; hayatta kalma stratejisidir.

Çiftçi şunu söylüyor: “Ben bu iklimde iddia değil, istikrar istiyorum.” Aslında bu, son derece siyasi bir cümledir.

Gıda Artık Milli Güvenlik Meselesidir (Ama sözde değil)!

Bugün dünyada gıda ihracatı yapan ülkeler, bu gücü diplomatik koz olarak kullanıyor. Buğday artık sadece ekmek değil; nüfuz aracıdır. Su ise petrol kadar stratejik bir kaynak hâline gelmiştir.

Ülkemizin avantajı şudur: Toprağı var, üreticisi var, bilgi birikimi var.

Dezavantajı ise şudur: İklim baskısı artarken, tarımı hâlâ “sektör” başlığı altında konuşma alışkanlığımızdır.

Oysa tarım artık: Dış politika, savunma, ticaret, göç, hatta toplumsal istikrar meselesidir.

Son söz: TMO Kasım 2025 raporu şunu net biçimde gösteriyor: Türkiye tarımı iklim karşısında kendi refleksini geliştirmiştir. Şimdi sıra, bu refleksi jeopolitik bir stratejiye dönüştürmekte.

Ve akıllarda bir soru var ki hâlâ cevap bekliyor: Türkiye, iklim çağında tarımı sadece koruyacak mı, yoksa bölgesel bir gıda gücüne mi dönüştürecek?

Çünkü bu coğrafyada gıdayı kontrol eden, siyaseti de etkiler. Gıdaya muhtaç olan ise, masaya hep geç oturur.  

Unutmayalım: Son sözü hep Türk Milleti söyler. Hiçbir güç Türk Milletinin gücünden büyük değildir.

Kalın sağlıcakla…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...