Biz biriz, birlikte güçlüyüz!
Biz; fındık, çay kadar Karadeniz, incir, zeytin, üzüm ve anason kadar Ege’yiz. Buğday, arpa ve nohut kadar İç Anadolu, pamuk, şeker pancarı ve patates kadar Doğu’yuz. Antep fıstığı, mercimek ve karpuz kadar Güneydoğu, portakal, limon ve keçiboynuzu kadar Akdeniz, patates, soğan ve sarımsak kadar Marmara’yız.
Karşılama kadar Trakyalı, horon kadar Karadeniz, bar kadar, semah kadar, halay kadar Doğu’yuz, Güneydoğu’yuz Anadolu’yuz.
“Aradığımız bizde! İçimizde! Özümüzde!”
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın da ifade ettiği gibi:
“Tarım, sadece bir üretim faaliyeti değil; gıda güvenliğimizin, milli bağımsızlığımızın ve güçlü yarınlarımızın teminatıdır.”
Dileğimiz, beklentimiz ve ümidimiz, ülkemiz tarımının yükselen bir seyir ile çarpan etkisi yapmasıdır. Bu etkiyle ülkemizin dünya devletleri arasında saygınlığının, etkinliğinin ve hâkimiyetinin ilelebet devam etmesidir.
Tarım sektöründe tepeden tırnağa, kendi nefsimizden başlayarak; milletimize, çiftçimize, tüketicimize, tarladan sofraya kadar uzanan gıda yolculuğu ve insaniyete kadar olan sorumluluklarımızı ve gayeler hiyerarşisini bilmek ve şu soruları kendimize sormak zorundayız:
Tarım sektöründe “hayatımı nasıl kazanacağım?”
Bu sektörde “nasıl bir şahsiyetim olmalı?”
Sektör olarak “benden istenen ne?”
Ülkeme, çalıştığım kurum, kuruluşa, “nasıl katkıda bulunabilirim?”
Sektörde “kimlerle yol alabilirim?”
Sorumluluğu kimlerle alabilirim, paylaşabilirim “kim benimle olur?”
Çalışmalarım sonunda geride “nasıl bir tarım sektörü bırakırım?”
Ülke tarımını, bölgemi, ilimi, ilçemi ve çiftçimi “nereden nereye taşırım?
Ülke tarımını, çiftçimi, köylümü “kimlere teslim ederim?”
Geçmişimi, bugünü ve geleceğimi; bütün hayatımı adadığım tarım sektöründe “nasıl hatırlanırım?”
Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin şu tespiti yol göstericidir:
“Üreten köylü güçlü devletin teminatıdır; toprağına sahip çıkan millet, istikbaline sahip çıkmış demektir.”
Bu itibarla, “tarımda olmasını hedeflediğimiz değişikliklerin bize düşenlerini önce kendi şahsiyetimizde gerçekleştirerek başlamalıyız ki yol alabilelim, inandırıcı olabilelim.” Elbette ki hepimiz insanız. Kusurlarımız ve eksiklerimizle vardır, olabilir. Bunlarla birlikte yaşıyor ve yer ediniyoruz. Ancak tarımdaki hedefimiz, geçici iktidar süreleriyle sınırlı değil; bir ömürlük mücadeleyle irademizi güçlendirmek ve noksanlarımızı tamamlamak olmalıdır.
Biz, geçmişimizi özümseyerek, bugünü anlayarak ve geleceği hayal ederek; “ülke tarımının gideceği limanı bilenlerdeniz.” Geçmiş, bugün ve gelecekten birinin eksikliği; hedef sapmalarına, yolun uzamasına ya da ülke tarımının nefesinin kesilmesine yol açar.
Dünyada yaşayan milletlerde, bölge ve ülke olarak kıyaslama yapılırsa daima iyi beslenenin kötü beslenen toplumları sömürmekte olduğunu göreceksiniz.
Son söz: Kendimize gelmek, sorunları kutuplaşmadan, dış etkenlerin gölgesinden uzak biçimde tartışmak ve ortak bir akıl üretmek en mühim görevimizdir. Kutuplaşmak, karşı karşıya gelmek sadece bizi bağımlı hale getirir. Bizi sömürmek isteyenlerin işine gelir. Tarımda söz sahibi olanlar fikir birliğine varmış olmalı, hatta varmalıdırlar.
Biz, milletine sadakatle hizmet edecek, konusunu iyi bilen, ortaya alternatifler koyan, somut ve bilimsel verilerle tecrübesini paylaşan, liyakat sahibi, çalışkan, heyecanlı, şerefli, izzetli vatan evlatlarına yöneticilik şansı vermeliyiz.
Kalın sağlıcakla…