Tarım, gündem ve medya!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Tarım, gündem ve medya!

TARIM, GÜNDEM VE MEDYA! 

Ben iyimser bir insanım. Önce bardağın dolu tarafından bakarım. Ülkemiz tarımında şu anda iyiye doğru yönlendirilecek birçok fırsat görüyorum. Bu dönem bana göre esasen tarımda fırsatlar dönemi. Tarımı çok iyi anlatabilecek bir dönemdeyiz. Ama…

Tarım, gündem ve medya arasındaki ilişkiyi, Emile Zola’nın romantik “haykıran gazete” tanımından Guy Debord’un distopik “gösteri toplumu”na taşıyan bu süreç, aslında bize çok kritik bir gerçeği fısıldıyor: Medya artık gerçeği yansıtan bir ayna değil, gerçeğin nasıl algılanması gerektiğini inşa eden bir mimar.

Gündem mi medyayı belirliyor yoksa medya mı gündemi? Bu soru tarım söz konusu olduğunda daha da karmaşık hâle geliyor. Çünkü tarım, gündelik hayatın tam merkezinde olmasına rağmen, gündeme ancak kriz anlarında geliyor.

Emile Zola’nın gazeteyi “hayatları bağırarak anlatan” bir yapı olarak tanımladığı günden bu yana medya çok değişti. Bugün tarım, çoğu zaman bağırılarak değil; seçilen başlıklar, atlanan veriler ve korku diliyle anlatılıyor.

2024 yılını; girdi fiyatları, çiftçi kazanamıyor, pestisit, ithalat, fiyat artışı, İbrahim Yumaklı görevden alınacak… 2025 yılı için kuraklık, don, pestisit, ithalat, fiyat artışı, çiftçi kazanamıyor, İbrahim Yumaklı görevden alınacak… 

Şimdilerde “Türkiye’nin ihracat pazarları özellikle yaş meyve ve sebze de yön değiştirdi. Pazarın başta Türki Cumhuriyetleri olmak üzere; Mısır ülkesinin eline geçtiğini, ülkemizdeki alıcılar, gıda sanayicileri de Mısır ülkesinin ürünlerini tercih ettiğini. Tercih etmelerinin en önemli nedeni ise ucuz, temiz olması ve pestisit kullanımından uzak olması” diye Mısır ülkesinin tarımını yere göğe sığdıramayan tarım uzmanlarımız var. Yazının tamamını okuyunca bu noktada basın ve medya, tarımı anlatmıyor; tarımı hangi çerçeveden görmemiz gerektiğini söylüyor.

Guy Debord’un “gösteri toplumu” tezini tarıma uyarladığımızda karşımıza tanıdık bir manzara çıkar: “Gerçek üretim süreçleri değil, kurgulananalar dolaşımdadır.” Bir tarladaki tekil bir hata, “insanların sağlığı tehlikede”, “ülke tarımı bitiriliyor”, “en başarısız bakan ve ekibi” başlığına dönüşüyor. Bilimsel bir risk değerlendirmesi, “soframız zehirleniyor” söylemiyle halka sunuluyor.

Kovid19 süreci, Rusya-Ukrayna, İran-İsrail ve Filistin-İsrail arasındaki çatışmaların birer medya gösterisi hâline gelmesi gibi; tarım da artık kriz imgeleriyle tüketilen bir alana dönüşmüş durumda maalesef.

Tarım haberlerinde sıkça gördüğümüz şeyler: Veri yerine duygu, bağlam yerine başlık, bilim yerine korku… Bu da izleyiciyi bilgilendirmiyor; yalnızca tepkisel hâle getiriyor.

Örneğin pestisit kullanımı, tarımda elbette tartışılması gereken bir konudur. Ancak tartışmanın nasıl yapıldığı, en az neyin tartışıldığı kadar önemlidir. Tarım uzmanı, yazar arkadaşlar ve bir takım medya çoğu zaman pestisit konusunu: Hangi doz? Hangi ürün? Hangi mevzuat? Hangi alternatif? Sorularını sormadan ele alıyor.

Sonuçta ortaya çıkan şey, “tarımda yanlışlar” değil; “tarıma dair genelleştirilmiş bir güvensizlik” olur. Bu noktada medya, Bernard Cohen’in tarif ettiği rolü birebir oynuyor: Bize ne düşüneceğimizi değil, neyi düşünmemiz gerektiğini söylüyor. Ve genellikle düşündürülen şey şudur: “Tarım da çok kötüyüz.” 

Ülkemizde tarımında konuşulanlardan çok, konuşulmayanlar dikkat çekicidir: Çiftçinin karar mekanizmaları, girdi maliyetlerinin yapısı, tarımsal bilginin sahadaki karşılığı, yerel üretim pratikleri. Bunlar gündem olmaz. Ama fiyat artışı olur. İthalat olur. Hatta bunlar skandal başlıklar olur.

McCombs ve Shaw’ın dediği gibi gündem, bir öncelikler listesidir. Medya bu listede tarımı genellikle “kriz başlığı” altına yerleştirir. Bu da tarımı: Süreç değil, anlık olay olarak algılamamıza neden olur.

Tarım, bir gösteri alanı değildir. Ama şu anda medya, onu giderek bir gösteriye dönüştürüyor. Zola’nın “ülkenin ayakta olduğunun habercisi” dediği gazete, medya bugün tarım söz konusu olduğunda çoğu zaman ayakta kalanın kim olduğunu değil, neyin korkutucu olduğunu anlatıyor.

Oysa tarım; bilgi ister zaman ister sabır ister bağlam ister. Medya bu bağlamı kurmadıkça, tarımda gündem gerçeklerden değil, algılardan beslenecek. 

Ve belki de bugün Tarım Bakanlığının en acil ihtiyacı, yeni bir üretim modeli değil; yeni bir anlatı sorumluluğudur.

Son söz: Ülke tarımını sürekli eleştiren, eksik ve olumsuzluklardan beslenen ve benzer yazılar, topluma “gerçeği” sunmak yerine, medyanın kendi eliyle yarattığı bir “sorunu” gündemin en üst sırasına taşıyor. Tarımsal üretimin rasyonel gerçekleri; idealler ve manipülatif başlıklar arasında kaybolurken, bizler sadece medyanın bize sunduğu kadarını, onun istediği “kıvamda” tartışıyoruz.

Gerçek tarım; tarladaki ter, laboratuvardaki analiz ve sofradaki güvenli gıdadır. Medyanın yarattığı tarım ise; sadece bir sonraki tıklanma oranına kadar sürecek olan bir “endişe gösterisi”dir.  

Kalın sağlıcakla…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...