Edebiyatımızın mihenk taşlarından ve "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu", "Fatih Harbiye" ve "Cingöz Recai"gibi her dönemde sevilerek okunan eserlerin sahibi Peyami Safa aramızdan ayrılalı 58 yıl oldu.

Şair İsmail Safa ile Server Bedia Hanım'ın oğlu olarak 2 Nisan 1899'da İstanbul Gedikpaşa'da dünyaya gelen Peyami Safa, hayatı boyunca Türk edebiyatında yeri doldurulamaz eserlere imza attı.

Safa, henüz 1,5 yaşındayken, Sivas’ta sürgünde olan babasının vefatıyla yetim kaldı. 1910 yılında büyük sevinçle başladığı Vefa İdadisi’nden geçim sıkıntıları ve hastalıklar nedeniyle ayrılmak zorunda kaldı.

Babasının yakın arkadaşının hediye ettiği Petit Larousse'u küçük yaşlardeyken ezberleyen usta yazar, böylelikle Fransızca’yı da kendi kendine öğrenmiş oldu.

Safa yaşam şartları nedeniyle hiçbir zaman düzenli bir eğitime devam edemedi. Ancak bu onun yüksek bir kültür birikime sahip olmasına engel olamadı. Özellikle tıp, psikoloji ve felsefe alanına ilgi duyan ve bu alandaki kitap ve yayınları yakından takip eden yazar, kendi kendini yetiştiren kişi anlamına gelen "Hudayinabit" özelliğini bünyesinde topladı.

Ailesinin geçim sıkıntılarına yardımcı olmak isteyen Peyami Safa, 1915’te 1915'te Posta Telgraf Nezareti'nde iş yaşamına atıldı.

Safa, 1917 yılında Rehber-i İttihad Mektebi'nde öğretmenlik görevini üstlenirken, 1918'de ise Duyun-ı Umumiye'de memur olarak çalıştı.

Asrın Hikayeleri başlıklı yazılarını, ağabeyi İlhami Safa ile birlikte çıkardıkları “Yirminci Asıréda yayımlayan Safa, bu yazıları ile edebiyat çevresinde ve halk arasında bilinir biri olmaya başladı.

Tercüman-ı Hakikat, Tasvir-i Efkar, Son Telgraf, Son Saat ve Son Posta gazetelerinde de çalışan Peyami Safa, eserlerinde en çok ahlaki çözülmeye ilişkin eleştiriler, Doğu-Batı sentezi ve gençliğin üzerindeki sosyal baskı gibi konuları ele aldı.

1924-1928 yılları arasında geçimini sağlayabilmek için "Server Bedi" imzasıyla yazılar yazmaya başladı. En tanınmış eserlerinden olan ve aşk ve cinayet konulu "Cingöz Recai” serisini Maurice Leblanc'ın Arsen Lupin'ini örnek alarak yazdı.

Peyami Safa artık tanınmış bir yazar olduğu sıralarda, henüz amatör bir yazar olan Nebahat Hanım, yazılarını Safa’ya göstermeye geldi. Burada tanışan Peyami Safa ve Nebahat Hanım 1937’de dünya evine girdiler. Ancak evlendiklerinden kısa bir süre sonra Nebahat Hanım’da meydana gelen fiziksel ve zihinsel hastalıklar genç çifte zor zamanlar yaşattı. Safa, karısının iyileşmesi için tüm gücüyle çaba sarf etti. Ancak tüm çabalara rağmen Nebahat Hanım kısa sürede yatalak hale geldi. Yaşadıkları bu zor durumlar karşısında Safa’ın evliliği, kendi söylemiyle “bir mutsuzluk mirası"na dönüştü.

Hem Server Bedi hem de Peyami Safa imzasıyla Cumhuriyet gazetesinde yazılar yazan Safa, 1928-1940 yılları arasında burada, edebiyat sayfası editörlüğünden köşe yazarlığına kadar pek çok görev üstlendi.

Farklı fikir akımlarından etkilenerek edebi ve fikir yazıları yazdı, yazdığı romanlarını ise, bölümler halinde gazete ve dergilerde yayımlanmaya devam etti.

Nazım Hikmet, Yakup Kadri, Cahit Sıtkı, Ahmet Haşim, Necip Fazıl, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin, Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç Yüksek gibi dönemin tanınmış ve önemli isimleriyle aynı yayınlarda yer alırken, kültür birikimi ile bilim ve sanat hakkında pek çok fikre sahip olması sayesinde çok farklı yazılar kaleme aldı.

Sahip olduğu keskin dili ve sözünü sakınmaması nedeniyle pek çok ünlü isimle edebi ve siyasi tartışmalara girdi. Erken yaşta başladığı gazetecilik yaşamında 43 yıl köşe yazarlığında bulundu.

O dönemdeki pek çok aydın gibi düşünce yaşamını büyük bir şüphe ve tereddütle içinde geçirdi. Henüz çocuk yaşlardayken başlayan sağlık problemleri bedenini zayıflatsa da çektiği sıkıntı ve acılar onun edebi kimliğinin bu denli kuvvetli olmasında büyük role sahip oldu.

Yaşamının büyük kısmında hastanede geçirmek zorunda kalan Safa, , tıp bilimine duyduğu ilgiyle birlikte pek çok kişiye göre bir çok doktorun üzerinde bir bilgi ve uzmanlığa sahipti. Hastane köşelerinde kazandığı bu tecrübe ve bilgiyi de romanlarında ustalıkla kullanmayı bildi.

Hastalıklı yaşamını fikir ve siyasi çatışmalarla birlikte sürdüren Safa, oğlu Merve’nin 1961’de Erzincan’daki askerlik vazifesi sırasında vefatıyla büyük bir yıkım yaşadı.

Yakın bir arkadaşının evindeyken tansiyon yükselmesine bağlı olarak gelişen beyin kanaması nedeniyle 15 Haziran 1961'de hayata gözlerini yumdu.

Safa, 17 Haziran 1961’de Şişli Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği'nde eşinin ve oğlunun kabirlerinin yanına defnedildi.

 

Editör: Haber Merkezi