Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş konuşmasının başında, MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın’ın oğlu Turan İlteber Yalçın için rahmet ve ailesine sabır dileklerini sundu.

Kadına Yönelik Şiddet Beka Meselesidir
Genel Başkan Sinan Ateş 1. MHP KAÇEP Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada Ülkü Ocakları’nın, kadın problemlerini bir beka meselesi olarak gördüğünü ve sempozyumun önemini şu sözlerle ifade etti: “ Biz; kadına yönelik şiddet, istismar gibi yüz kızartıcı gelişmeleri ülkemiz için bir beka meselesi olarak görüyoruz. Bu manada, Türkiye’de kadın ve şiddet konularında çalışmalar yapan farklı disiplinleri bir araya getirerek, sorunları ve çözüm önerilerini tartışmak üzere bu yıl ilki düzenlenen bu sempozyumun son derece isabetli bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz.

Bu sempozyumun “kadın” ve “kadın hakları” hususlarında uzun süredir devam eden tartışmalara Türk Milliyetçiliği bakış açısıyla vereceği yönü oldukça önemli buluyoruz. Uzun süredir Batı merkezli çarpık bir anlayış etrafında şekillenmekte olan bu önemli konuya kendi kültürümüz ekseninde, Türk kadını kimliği çerçevesinde ortaya koyacağımız yaklaşımın gelecek tartışmalara da ışık tutacağını düşünüyoruz.


Bu vesileyle MHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Deniz Depboylu başta olmak üzere bu sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyor, hareketimiz, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”

Medeniyetimiz Kadını Baş Tacı Yapmıştır
Sinan Ateş konuşmasının devamında Türk medeniyetinde kadının yeri hakkında şu ifadeleri kullandı: “Türkler, tarih boyunca sayısız devlet kurmuş, ucu bucağı görünmeyen topraklarda dörtnala at koşturmuş, ayağını bastığı her yere bereket saçmış, medeniyet ve kültürün dünya üzerindeki timsali olmuştur. Hiç şüphe yok ki Türklerin kurduğu ve dünyaya yaydığı bu yüksek medeniyetin arkasında namus, cesaret, şefkat ve vefadan yaratılmış Türk kadını vardır.

Türklerde, kadın erkeğin cariyesi, kölesi, hizmetçisi değil eşi, evdeşi, hânı olmuştur. Türk kadını sadece iyi birer eş ve anne olmakla sınırlı kalmamış, bunun ötesinde üstün görevler üstlenmiş ve her daim devletinin, milletinin yanında olmuş, yeri geldiğinde devlet yönetmiştir. Türk kadınının, tarih boyunca devletini ayakta tutmak için verdiği mücadeleler, savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar ve devletinin bekası için yaptığı fedakârlıklar tarihi delillerle sabittir. Türk tarihinin ilk yazılı kaynakları olarak kabul edilen Orhun Kitabeleri’nde hatunun kağanla birlikte göğe çıkarılması kadının değerini göstermesi açısından değerlidir. Saka hakanının vefatının ardından devletin başına geçen ve pek çok devleti tarih sahnesinden silen Tomris Hatun kadının devlet yöneticiliği vasfına çok iyi örnek teşkil etmektedir.

Tomris Hatun’un yanı sıra Delhi Türk Sultanlığı'na hükmeden Raziye Begüm, Ruslara karşı mücadeleleriyle tanınan Süyüm Bike Hatun ve Kurmancan Datka gibi mühim kadın şahsiyetler kadınların Türk toplumundaki yerini kanıtlar niteliktedir. Türk kadınının siyasi alanda görünür bir aktör olduğunu kanıtlayan bir diğer önemli örnek, Çin ile Büyük Hun İmparatorluğu arasında yürütülen barış görüşmeleri sonucunda yapılan anlaşmayı Türk tarafı namına imzalayan kişinin Mete Han’ın eşi olmasıdır. Türk toplumunun şekillenmesinde yazısız kurallar bütünü olarak tarif ettiğimiz Türk töresi dışında hayati bir fonksiyona sahip olan diğer unsur ise İslamiyet’tir. İslamiyet; kadını metalaştıran Cahiliye Dönemi Arap kültürünün aksine, kadının konumunu erkek ile denk tutmayı tebliğ eden ve üstünlüğün ancak takvada yani güzel ahlakta olduğunu vurgular.Yüce dinimiz kadınların lehine önemli kurallar getirmiş ve getirdiği toplumsal düzenlemelerle kadınların da toplumda bir birey olarak kabul edilmesini sağlamıştır. İslamiyet’in gelişiyle birlikte kız çocuklarının öldürülmesi yasaklanmış, ilk kez miras hakkı ve mal edinme hakkı kadına tanınmıştır. Ayrıca aile kurumu içerisinde kadına önemli haklar tanınmış; aile içerisinde erkeğin mutlak otoritesinin yerine, istişare tavsiye edilmiş; anne babadan önde tutulmuş, Cennet’in annelerin ayakları altında olduğu ifade edilmiştir. Dünyanın en eski kadın teşkilatı olan Bacıyan-ı Rum’un da Türk-İslam medeniyeti dâhilinde ortaya çıktığı unutulmamalıdır. 5 Aralık 1934’te Türk kadını seçme ve seçilme hakkını almış, böylece demokrasinin en önemli ögesi olan temsil ve katılım temellendirilmiştir. Devrin özellikleri göz önüne alındığında bu reform gerçekten de eşine çok az rastlanır bir gelişmedir. Avrupa’da cadı avı bahaneleriyle kadınlar diri diri yakılırken, medeniyetimiz kadını baş tacı yapmıştır.”


Kadın Hakkı İnsan Hakkıdır
Ateş konuşmasında, Türk kadınının ihtiyaç olan her durumda varlığını gösterdiğini, ileri atıldığını, kendisini hatırlattığını ve sorumluluktan kaçmadığına değinerek kadınlara yönelik şiddet hakkında şunları kaydetti: “Millî Mücadele yıllarında cepheden cepheye koşarak bebekleriyle birlikte vatanın kurtuluş umudunu büyüten, istikbalin kundağını sarıp sarmalayan asil Türk kadınları olmuştur. Tekerlekleri gıcırdayan kağnılarda bağımsızlık özlemini taşıyan, top mermilerine hayallerini iliştiren, çamurlu, tozlu ve yokuşlu yollara Türklüğün hedeflerini oya gibi işleyen soylu Türk kadınları aklımızdan hiç çıkmamıştır. Ne üzücüdür ki, bugünlerde kadınların her neviden sorunları, karşılaştıkları zulüm ve zorbalıklar korku ve kaygı verici şekilde tırmanmıştır. Artık kadına şiddet otomatiğe bağlanmış, saldırı ve kaba güç gösterileri iyice kontrolden çıkmıştır.

Psikopatlar, cani ruhlular, eli kanlı canavarlar, gözü dönmüş manyaklar kadın, genç kız ve çocuk demeden katletmektedir. Buna bir çözüm ve çare bulunmalıdır. Kadın hakkı insan hakkıdır. İnsan hakkı ise eşref-i mahlukata ait, bununla mündemiçtir. Hak düşmez, hak zayi olmaz, mazlumun ahı yerde kalmaz, asla kalmayacaktır. Kadınların haklarına sahip çıkamazsak, medeniyetimizle övünmeye hakkımız, insanlığımızla gururlanmaya yüzümüz kalmayacaktır. Yusuf Has Hacib’in dediği gibi; “İnsan nadir değil, insanlık nadirdir. İnsan az değil, doğruluk azdır.” İnsanlığı çoğaltmaktan başka seçeneğimiz, doğruluğu yükseltmekten başka seçeceğimiz yol emin olunuz kalmamıştır. İman imansızlıktan, ahlak ahlaksızlıktan korkmaz. Şunu çok net ifade etmek lazımdır ki, kadına el kalktığı müddetçe, çocuklarla ilgili cinsel istismar suçları duyulduğu sürece ne demokrasiden, ne özgürlükten, ne de insanlıktan bahis açmak imkansızdır. Bahanesi ne olursa olsun kadına şiddet konusu çözülmeden, uzanan eller kırılmadan, daha da önemlisi şiddete müzahir psikolojik ve sosyolojik faktörler köreltilmeden kadın hakkını konuşmanın da tek başına bir anlam ve karşılığı olmayacaktır. Kadın şiddetine son verilmeden gelişemeyiz, kalkınamayız, adam gibi adam olamayız. Kadın cinayetleri kesilmeden insanlıktan hiç bahsedemeyiz. Akan kanı durdurmalı, şiddet ve cinayetlere yol açan sosyal, ekonomik, psikolojik açmazları mutlaka rehabilite ve tedavi etmeliyiz. Aksi hâlde, kadına şiddetin dozajındaki artış, Allah muhafaza, toplumsal huzur, asayiş ve dengeyi hepten mahvedecek, geriye sadece yıkım ve harabeden başka bir şey kalmayacaktır. Türkiye’nin geleceği kadınlarımızın üstleneceği yapıcı role, yapacakları değerli çalışmalara ve eşsiz fedakârlıklara yakından bağlıdır. Bu itibarla Ülkü Ocakları olarak her zaman kadınlarımızın yanındayız, her şart altında Türk kadının hak ve hukukunu savunmaya devam edeceğiz. Siyasetten ticarete, sanattan spora, sosyal hayattan kültürel alanlara kadar kadınların var olan sorunlarının çözülmesi konusunda sorumluluğumuz neyi gerektiriyorsa onu inançla ve sabırla yapacağız.’’


Kadınlar Ülkü Ocakları’nın Her Kademesinde
Türk Milliyetçileri olarak maddeye dayalı, maneviyatı eksik, yüzeysel bir kadın modelini kabul edilemeyeceğini Ateş konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Millî kültürümüzün merkezinde olduğu Türk toplum yapısına uygun bir kadın ve kadın hakları anlayışı geliştirmeliyiz. Bu çerçevede, göreve atandığımız ilk gün yönetimdeki arkadaşlarımla yaptığımız toplantıda "Ülkü Ocaklarında ne kadar erkek kardeşimiz varsa o kadar da hanım kardeşimiz olacak. Kadın; anadır, bacıdır, yardır. Ülkü Ocaklarına da kadın eli değecek. Ülkü Ocaklarının her kademesinde hanım kardeşlerimizi, asenalarımızı görmek istiyoruz.” demiştim. O tarihten bugüne kadar geçen süreçte, hamdolsun, bu kapsamda pek çok çalışma yaptık ve ciddi yol kaydettik. Başbuğumuz Alparslan Türkeş ile Liderimiz Devlet Bahçeli’nin ilhamını verdiği “Edep ve Nezaket Medeniyeti” tasavvurundan hareketle kadınlar konusundaki vizyonumuzu da oluşturduk. Ülkü Ocakları, sağlam imanı ve tarih şuuruyla derinlikli düşünebilen, sorgulayan, dünyadaki tüm sosyal ve siyasi gelişmelerden haberdar, kültürlü bir Türk kadını tasavvur eder. Sanatla yakından ilgili, en az bir yabancı dile hakim, entelektüel kadın hüviyetini öne çıkarır. Kadınlara hürriyet anlayışımız, “ahlak ve hayâ” duygularını merkezine alır. Bizim için saf ve temiz, kültürel üretkenliği ve koruyuculuğu anneliğinde cisimleşmiş “Türk kadını” baştan aşağı hayâ ve edeptir. Türk-İslam medeniyetinin tarihi birikimini tevarüs eden Ülkü Ocakları, kurulduğu günden itibaren kadınlara yönelik önemli faaliyetler gerçekleştirmiştir. Öyle ki Türk siyasi hayatı için en zorlu zaman dilimlerinden olan 1970’li yıllarda bile kadınlarımız bir cesaret örneği göstererek faaliyetlerine devam etmiş, davaları uğruna canlarını feda etmekten geri durmamışlardır. Teşkilatçılık faaliyetlerinin yanı sıra en güçlü silahın fikir, en güçlü fikrin ise Türk milliyetçiliği olduğunun bilincinde olarak gelecek nesillere yol açmak amacıyla “Bizim Gergef”, “Ananın Sesi”, “Ayzıt” gibi dergiler çıkarmış ve bu sayede seslerini geniş kitlelere duyurmayı başarmışlardır. Günümüzde ise Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin; “Kadın vatandır, kadın ülkedir, kadın gelecektir, kadın gelecek nesillerin güvencesidir.” sözleri ışığında hareket eden Ülkü Ocakları kadının toplumsal görünürlüğü noktasında önemli atılımlara imza atmıştır.

2019 yılı itibariyle, bütün ocaklarımızda mevcut olan “Asena Birimi” haricinde, var olan sair birimlerde de kadınlarımızın yer almasına önem verilmekte ve ocaklarımızın yönetiminde söz sahibidir. Bu kapsamda Genel Merkezimizde düzenlenen “Şefika Gaspıralı Eğitim Akademisi”ne de değinmek istiyorum. Bu akademide belirlenmiş olan dokuz ana konu başlığı çerçevesinde iki ana grupta (ortaöğretim ve lisans grubu), kadın teşkilatımıza alanında uzman hocalarımız tarafından eğitimler verdirdik. Fikir atölyeleri gerçekleştirdik. Geçtiğimiz günlerde de “Yusuf Has Hacip Akademisi”ni faaliyete geçirdik. Burada da kadınlarımıza özel kontenjan ayırdık. Akabinde başlatılan “Çiçekler Büyür” isimli projeyle de illerde bulunan genç kızlarımıza eleştirel bakış açısı kazandırabilmek maksadıyla kritiği yapılması gereken kitaplar önerdik. Ülkü Ocakları, kurum içi eğitime yönelik bu çalışmaların yanı sıra, kadınların toplumsal sorunlarına yönelik çözüm arayışları geliştirmekte ve bu minvalde kamuoyu oluşturmaya yönelik faaliyetlerde bulunmaktadır. Toplumun yarısının kadınlardan müteşekkil olduğunun bilincinde olan Ülkü Ocakları, kadını geri planda bırakan bir hareketin başarılı olamayacağı düşüncesindedir. Bu nedenle yeni dönemde hayata geçirilecek olan faaliyet ve projeleri üzerinde titizlikle çalışmakta ve Türk milletine hizmetten bir adım geri durmamaktadır’’

Editör: Haber Merkezi