ATATÜRK’E GÖRE MİLLET, MİLLİYET VE TÜRK MİLLETİ KAVRAMLARI-6

Atatürk, bir devlet ve düşünce adamı olarak milletlerin, bu arada Türk milletinin var olma insiyakı ile var kalmak azim ve iradesi konusunda önemli tespitler ve analizler yapmıştır. O aşağıdaki sözleri ile Türk milletinin insiyaki olarak bekasına, var olma iradesine sahip bir millet olduğunu, kısaca Türk milletinin milli şuur ve milliyet duygusunun çok güçlü olduğunu anlatmaktadır:

“Ölmek isteyen bir milleti hiçbir kuvvet kurtaramaz. Türk milleti ölmek istemez; o, daima yaşayacaktır efendiler!”

“Türk, esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır.”

Atatürk 1919’da Samsun’a gidiş sebebini de bu gerekçeye dayandırmıştır: “Düşman süngüsü altında millî birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında hamiyetli, fedakâr arkadaşlar el ele vererek memleketin bağımsızlığı ve milletin hürriyeti için çalışabilirler. Ben de zaten onun için gidiyorum.”

Atatürk, Türk milletinin bir evladı olarak, tehlikeye düşmüş milleti kurtarmak için ecdadın sesine kulak verdiğini söylüyor. “Var olma iradesinin” ve onun gereğini yapmanın dün-bugün bağlamında “insiyaki-içgüdüsel” boyutuna işaret ediyor:

“Ne vakit başladığı bilinmeyen zamanlardan beri bağımsızlığın şerefi ile yaşayan milletimiz, en feci bir çökmeyle nihayet buluyor gibi görünmüşken, esaret kaydına karşı evladını ayaklanmaya davet eden ecdat sesi kalplerimiz içinde yükseldi ve bizi son kurtuluş mücadelesine davet etti.”

Atatürk’ün Samsun’a çıktığında kurtuluş çaresi olarak haykırdığı, “Ya istiklal, ya ölüm” sözünü, Milli Mücadele’nin parolasını da elbette bu “var olma ve var kalma insiyakı, azim ve iradesi” ile anlamak lazımdır.

Atatürk 1921 yılında Türk milletinin mücadelesinin “varlık, hürriyet ve bağımsızlık mücadelesi” olduğunu ifade etmiştir:

MİLLİ BİR DAVA MESELESİ

“Bütün cihanın bilmesi lâzımdır ki, Türkiye halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun Hükûmeti, uşak muamelesine tahammül edemez. Her medenî millet ve hükûmet gibi varlığının, hürriyet ve bağımsızlığının tanınması isteğinde kesin olarak direnmektedir. Ve bütün davası da bundan ibarettir! Biz cenkçi değiliz. Barışseveriz. Ve bir an evvel barışın gerçekleşmesini görmek ve ona yardım ve hizmet etmek isteriz.”

Atatürk 1922 yılında da, her milletin ve bu arada Türk milletinin “kendi kaderini tayin hakkı”nın verilmesi gerektiğini, bunun Türk milleti için “milli bir dava” ve “hayat” meselesi olduğunu şu sözleri ile ifade ediyor ki, “var olma iradesinin” milletlerarası meşruiyete oturtulması anlamına gelmektedir:

“Dış siyasetimizde başka bir devletin hukukuna tecavüz yoktur. Ancak hakkımızı, hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu müdafaa ediyoruz ve edeceğiz. Günümüz medeniyetinin devletlerarası münasebetlerde ortaya attığı ve en yüce, temiz emel ve düşüncelerin bir özeti demek olan “her milletin kendi mukadderatına kendisinin hâkim olması” hakkını biz yeryüzünde yaşayan milletlerin hepsi için tanıyoruz, bizim de bu hakkımızın kayıtsız şartsız tanınmasını istiyoruz. Bu meşru ve haklı isteğimizi tanımamak yüzünden akan ve akacak olan kanların mesuliyeti, şüphesiz sebep olanlara aittir. Bizi, millî davamızı takipten yıldıracak hiçbir vasıta hiçbir kuvvet düşünülmüş değildir. Millî davamız, bizim hayatımızdır. Hayatına suikast edilen en zayıf yaratıkların bile, bu isteğe karşı isyan ve nefretle son nefese kadar kendisini müdafaaya çalışmasından daha doğal bir şey yoktur.”

O, yine 1922’de, medeni dünyanın Türk milletinin “kayıtsız ve şartsız hür ve bağımsız yaşama karına” saygı göstermesini talep etmektedir:

“Amerika, Avrupa ve bütün medeniyet dünyası bilmelidir ki, Türkiye halkı her medenî ve kabiliyetli millet gibi, kayıtsız şartsız hür ve bağımsız yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu meşru kararı bozmaya yönelen her kuvvet, Türkiye’nin ebedî düşmanı kalır. Bu hususta insaniyet ve medeniyet âleminin temiz vicdanı, muhakkak Türkiye ile beraberdir.”

Atatürk elbette varlık hakları ortadan kaldırılmaya çalışılan bir milletin ve işgal altındaki bir ülkenin kurtuluş mücadelesini veren bir lider olarak, bunu kararlı bir şekilde dile getirmiştir. Varlık mücadelesini de dış dünyanın meşruiyet esaslarına dayandırmıştır. Talep açıktır. 1921 yılındaki iki konuşmasında bunu net bir şekilde ifade etmiştir.

Amerikalı gazeteci Shaw Moore’a verdiği demeç: “Biz, Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü kurtarmaya çalışıyoruz. Allah’ın yardımı ve Türk milletinin yenilmez kuvveti sayesinde gayemize ulaşacağız!”

VARLIK MÜCADELESİ

“Düşmanın pek büyük gayretlerle, fedakârlıklarla vücuda getirdiği ve diğer bazı devletlerin de büyük yardımlarıyla takviye ettikleri hakikaten mükemmel ve kuvvetli ordularını mağlûp etmek için kendimizde bulduğumuz kuvvet ve kudret, davamızın meşruiyetindedir. Gerçekten biz, millî hududumuz içinde hür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Biz, Avrupa’nın diğer milletlerinden esirgenmeyen, haklarımıza tecavüz edilmemesini istiyoruz.”

Atatürk, daha Samsun’a çıkışından itibaren Türk milletinin meşru mücadelesini nasıl yapacağı ve sürdüreceği konusunda da yine millete dayanmıştır. Varlık mücadelesi her şeye rağmen son noktaya kadar sürdürülecektir.

Amasya Tamimi kararlarına da yansıyan karar şudur: “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

“Biz mağlûbiyetimizin karşılığını çok ağır ödedik. Elimizden köyler, vilâyetler değil, ülkeler alındı. Fakat son lokmasını da ağzından kapmak için bir milletin hayatına kıymak, canice bir harekettir. Öldürülen bir adamınsa kendini son nefesine kadar cesaretle, mertlikle müdafaa etmesi tabiî ve zarurîdir.”

“Biz bir amaç takip ediyoruz. Bu amacımız öteden beri muhtelif vesilelerle ifade edilmiştir. Ben şimdi de onu tekrar ediyorum: Milletin, devletin bağımsızlığını muhafaza etmek! Bunun içinde namus ve şeref tamamen yer alacaktır. Bağımsız olarak milletimizin belirli hudutlar dâhilindeki tamamiyetini muhafaza etmektir. Bunun için muharebe ediyoruz.

YARIN: ATATÜRK’E GÖRE MİLLİ DUYGU VE MEDENİ DUYGU