YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN

Zulmün, vahşetin, gaddarlığın, katliamın, canavarlığın hüküm sürdüğü günleri yaşıyoruz. Gazze’den yükselen çocuk feryatları, mazlum insanların çığlıkları ve ahları evreni kaplamış durumdadır. Bu kanlı manzarayı görmemek, duymamak insan olan herkesin ayıbıdır. Böyle bir zamanda tebessüm etmek dahi haramdır. Gazze’nin çığlığı soframızda boğazımızı düğümlemiyorsa inanın insanlığımızda bir sıkıntı olduğunu gösteriyor. Böyle bir zamanda duyarsız kalmak, susmak; zulme ortak olmak ve kabul etmek demektir. Oysa sonuç Ahmet Hamdi Tanrıpınar’ın dediği gibi olur: Zulmü her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur.

O yüzden duyarlılık çok önemlidir. Çünkü duyarlılık zulmü önlemenin yolunu arar ve buna yönelik yoğunlaşma yaşar. Duyarlılığı olanın vicdanı bu gibi hallerde çözüm bulma adına hep baskı altındadır. Onların tek derdi zulmü bir an önce durdurmak, herkesi de bu duygu ve düşünce etrafında toplamak olur.

İslam öğretilerinde de Hz. Ali’nin "Bir zulme engel olamıyorsanız, onu herkese duyurun!" sözü duyarlılık güçlendirme konusunda önemli bir iletişim sözüdür. Bu ve benzeri sözler dünyadaki sınavımızda bize duracağımız noktayı göstermektedir. Vicdan sahibi bir insan, vahşi insan tarafından yapılan zulme karşı durandır.

“Zulme karşı sen ne yapıyorsun?” sorusu sorulduğunda “Elimden geleni yapıyorum” diyebilmek vicdan rahatlığıdır.

İsrail’in Müslümanlar üzerindeki katliamlarının başladığı günlerde Dubai’de düzenlenen Cadı Bayramı, Suudi Arabistan'da devlet desteğiyle düzenlenen dünyanın en büyük festivali Riyadh Season vicdanları nasıl yaraladıysa, geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesinin düzenlediği Altın Kelebek yarışmasında ‘en iyi komedi dizisi kadın oyuncusu’ ödülünü alan Ecem Erkek’in ödül törenindeki sözleri de vicdanları yaralamış ve tartışması da hala sürmektedir.

Ecem Erkek’in “Biz vicdanlı bir milletiz, merhamet duygusu yüksek bir milletiz. Onları hayattan koparmadan da onlarla sağlıklı bir ortak yaşamı sağlayabileceğimizi düşünüyorum.” sözleriyle başlayıp konuyu dalga geçiyor gibi sokak köpeklerine getirmesi büyük tepki aldı.

Hele ki, Gazze’de 17 bin insan öldürülürken “Eve dönmemi sabırsızlıkla bekleyen köpeğim var benim. Şu anda arkadaşıma emanet, gözüm arkada değil. Çok şanslı ve mutlu bir köpek. Fakat sokaklarda onun kadar şanslı mutlu olmayan bir sürü canımız var.” sözleri Gazze’de ölen insanlarla dalga geçtiğine dahi yorumlanmıştır. Ödül törenindeki konuşmalarda Gazze’de ölen mazlumlara, çocuklara gösterilen hassasiyetler de varken, “eve dönmesini bekleyen köpekten” bahsetmenin akıl ve vicdan işi değildir. Ecem Erkek’in merhameti belki de sadece sokak köpekleri için harekete geçiyor, belki de İsrail’in katliamlarını perdelemek için böyle bir yöntemi seçti. Fakat ne olursa olsun evinde öldürülen, evine dönemeyen, dönse bile evinde annesini, babasını, kardeşlerini bulamayan Gazze’li çocuklar gerçeğini de görmesi gerekiyordu.

Aynı ödül töreninde sanatçı Cem Davran, "Yanı başımızda büyük bir zulüm var. Yanı başımızda kardeşlerimiz var, onların çocukları var. Filistin'de yapılanı da unutmayalım ne olursunuz.” demişken, Madrigal'in bateristi Sanlı Akgül "Hayallerine ulaşmayı bırakın, yeteneklerini bile fark edemeden ölen çocuklar var, çok yakın bir yerde. Buradan Gazze'deki tüm çocukların yanında olduğumu söylemek istiyorum" demişken, en iyi çocuk oyuncu ödülünü alan Ada Erma, “Savaş yok, şiddet yok, bu ödülü çocukların ölmediği bir dünyada almak isterdim” demişken, Ecem Erken evindeki köpeğine sağ salim kavuştu mu acaba? Vicdan bunu da merak ediyor.