BARIŞ HAREKÂTI’NIN 46. YILINDA KIBRIS MESELESİNE GENEL BİR BAKIŞ(2)

Makarios 30 Kasım 1963 günü Anayasa’da değiştirilmesini istediği 13 maddeyi resmen açıkladı. Değiştirilmesi istenen maddelerin çoğu Türk toplumunun eşitliğini vurgulayan maddelerdi. Bu teklifin reddedilmesi üzerine, EOKA tarafından Kıbrıs Türk toplumunu yok etmek için AKRİTAS planı uygulanmaya başlandı. Kıbrıs Türk mahallelerine, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne silahlı saldırıda bulunuldu. 21 Aralık “Kanlı Noel” saldırısı ile Türk alayında görevli Bnb. Dr. Nihat İlhan’ın eşi ve iki çocuğu bugün “Barbarlık Müzesi” olarak kullanılan evde banyo küvetinin içine sokularak öldürüldü. Olaylar sırasında toplam 146 Türk katledildi, 103 Türk köyü yakılarak 27.000 Türk, göçmen durumuna düşürüldü.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 04 Mart 1964 tarihli kararı ile adaya barış gücü gönderilmesine karar verildi ve 27 Mart 1964’te BMBG göreve başladı. Ancak, BMBG adadaki Rum saldırılarını durduramamıştır. Barış Gücü sadece Rum saldırıları başladığı zaman aradan çekilmiş ve dışarıdan bir gözlemci gibi ölenler ve yaralananların raporunu tutmuştur. Hiçbir şekilde Türk toplumunun güvenliğini sağlayamamıştır.

MAKARİOS ENGELİ

1963 olaylarının hukuki bakımdan en önemli sonucu, 1960 Anayasası ile yönetimde iki toplum arasında kurulan dengeyi, Rumların silah zoru ile yıkmış olmasıdır. Böylece 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Rumların ENOSİS hedefinden vazgeçmemeleri nedeniyle ancak, 3 yıl yaşamış ve 1963’de Rumlar tarafından yıkılmıştır. Bu olaylarla Kıbrıs Türkleri, kendilerinin de eşit kurucu ortağı oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti yönetiminden, fiilen ve zorla dışlanmışlardır.

Türklere karşı uygulanan şiddet ve saldırılar, 1963 yılından 1974 yılına kadar adanın çeşitli yerlerinde ve çeşitli tarihlerde devam etti.

Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı konusunda; Yunanistan’a ilhakın uzun vadede gerçekleşmesini isteyen Makarios ile 21 Nisan 1967’de Yunanistan’ın yönetimini ele geçiren ve ilhakın bir an önce gerçekleşmesini isteyen “cunta yönetimi” arasında fikir ayrılıkları meydana geldi. Cunta liderleri bu ilhakın bir an önce gerçekleşmesini istiyorlardı. Ancak Başpiskopos Makarios engeli ortadan kalkmalıydı. Olayların başından beri örgütte çalışan Nikos Sampson bu iş için görevlendirilmiş, Kıbrıs’a gönderilen Yunan subay ve askerleri ile birlikte 15 Temmuz 1974 günü Cumhurbaşkanı Makarios’u ortadan kaldırmak amacıyla başkanlık sarayını basmış, Rum Milli Muhafız Teşkilatını da yanına alarak bir darbe ile Makarios’u devirmiş ve “Kıbrıs Elen Cumhuriyeti”ni ilan etmiştir.

SAMPSON DARBESİ

Ancak Makarios bu darbeden kurtularak önce İngiliz üsler bölgesine sığınmış, oradan da İngiltere’ye gitmiştir. Burada amaç geçici bir süre olağanüstü hal süsü verilerek, bir askeri darbe ile Kıbrıs Türklerini 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığından atmaktı. Sampson darbesi ENOSİS, yani adanın fiilen Yunanistan’a ilhakından başka bir şey değildi.

Olay Yunanistan’ın Kıbrıs’a açık bir müdahalesi idi. Gelişen bu durum üzerine, Türkiye; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Yunanistan ve İngiltere’den oluşan diğer garantör devletlerden biri olan İngiltere ile doğrudan temasa geçerek bu duruma bir son verilmesi için destek çağrısı yapıyordu. Çünkü garantör devletlerden biri diğeri olan Yunanistan anlaşmaları ihlal eden taraftı.

Ancak İngiltere konu ile ilgili olarak çekimser bir tavır sergilemekteydi. T.C. Başbakanı Bülent Ecevit, İngiltere Hükümeti ile temaslar yapmak üzere 17 Temmuz’da Londra’ya gitti. Başbakan Wilson ve Dışişleri Bakanı Callahan ile yaptığı görüşmelerden bir sonuç alamadı. Öte yandan Amerika’nın Atina üzerindeki baskılarına rağmen, Yunan Cunta Hükümeti Kıbrıs’taki Yunanlı subayların ve terörist Sampson’un geri çekilmesini kabul etmiyordu. NATO’da yapılan müzakerelerde; Yunanistan, Türkiye’nin Kıbrıs’a asker çıkarmasına ihtimal vermiyor ve Türkiye’nin müdahale etmesi durumunda kendilerinin de kuvvet gönderecekleri tehdidinde bulunuyordu. Gerek İngiltere, gerek BM, gerekse NATO’nun olaya bir çözüm bulamayacağını anlayan Türkiye, Başbakan Ecevit’in 19 Temmuz akşamı Londra’dan dönmesinin ertesi günü, 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs’a garantörlük anlaşması haklarını kullanarak tek başına müdahale etti. Türk Silahlı Kuvvetleri; 20 Temmuz 1974 sabahı deniz, hava ve karadan başlattığı 1’inci ve 2’inci Barış Harekâtı ile Kıbrıs’ta EOKA terör örgütünün başlatmış olduğu tedhiş olaylarına son vermiş, adaya barış ve huzur getirmiş, Cunta Hükümeti’nin devrilmesi ile de Yunanistan’a demokrasi yönetimi geri dönmüştür.

KKTC'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ

Bugün adada barışı ve adada yaşayan Türk toplumunun güvenliğini sağlamak amacıyla TSK’nın temsilen bulunan KTBKK’lığının vazifesi, Kıbrıs’ta güvenilir bir barış antlaşması sağlanıncaya kadar, sorumluluğuna verilmiş olan bölgede, garantör devletlerden biri olan Türkiye’nin hak ve menfaatlerini, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktır.

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığının sorumluluğuna verilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bölgesi, Kıbrıs Adası’nın % 35’ini teşkil etmektedir.

Adanın geri kalan kısmının % 60’ı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bölgesi, % 2.5’u İngiliz üsleri, % 2.5’u ise Birleşmiş Milletler Barış Gücü kontrolündeki ara bölgedir.

Kıbrıs’ta halen iki ayrı toplum ve iki ayrı yönetim mevcut olup, bu yönetimler, çok uluslu bir güç durumundaki BMBG tarafından kontrol edilen, 216 km uzunluğa ve 20 m ile 7 km. arasında değişen genişliğe sahip ara bölge ile birbirinden ayrılmıştır. BMBG; Kıbrıs’ta, KTBKK’lığınca sağlanan huzur ve güven ortamında, 13 ülkeye mensup 1246 mevcudu ile görev yapmaktadır.

KONFEDERASYON ÖNERİSİ

Aradan geçen sürede, siyasî görüşmeler yapılmasına ve Türk tarafının adada iki kesimli, iki toplumlu, iki devleti esas alan “konfederasyon” önerisine karşılık, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi 1993 yılında Rum/Yunan ortak savunma doktrinini imzalayarak, niyetlerini açıkça ortaya koymaya devam etmişlerdir.

Bu doktrine göre; Kıbrıs sorunu ile ilgili kararların ortaklaşa alınması ve Kıbrıs’ın Yunanistan’ın üniter savunma planlamasına dâhil edilmesi için her türlü girişimde bulunulması kararı alınmış ve uygulamaya geçilmiştir.

GKRY’nin silahlı gücünü teşkil eden ve büyük ölçüde Yunanlı subayların komuta ettiği RMMO envanterine dâhil ettiği yeni silahlarla, zırh gücü ve hareket kabiliyetini arttırmış, ateş gücünü çoğaltmış, komuta kontrol sistemlerini modernize etmiştir.

GKRY; halen modern konvansiyonel silahlara dayanan silahlanmasını iddialı projelerle sürdürmekte ve bu silahlanma çılgınlığı, Rumların adadaki gerginliği her geçen gün arttırmasına neden olmakta ve potansiyel çatışmalara zemin oluşturmaktadır.

GKRY VE YUNANİSTAN

Sonraki süreçlerde, özellikle 2000’li yıllarda Annan Planı ile Kıbrıs’ta çözümsüzlük daha da derinleştirilmiş, nihayet Avrupa Birliği’nin bütün uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak GKRY’ni Birliğe tam üye yapması bardağı taşıran son damla olmuştur. AB’ni yanına alan GKRY ve Yunanistan, Kıbrıs meselesinde çözümsüzlüğü veya adanın tamamına sahip olma siyasetini en üst düzeye çıkarmışlardır.

Buna bir de son yıllarda Doğu Akdeniz karbon yatakları üzerindeki küresel mücadele eklenince Kıbrıs meselesi Türkiye-Yunanistan ikili ilişkilerinin üzerinde küresel bir boyuta taşınmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti, “Mavi Vatan” siyaseti kapsamında ve Libya ile imzalanan “Münhasır Ekonomik Alan” antlaşması ile küresel kıskacı yarmış ve KKTC’nin var olma ve yaşama iradesini, kendi güvenliğini ve ekonomik haklarını korumuştur. Türkiye bu stratejik hamlesi ile bölgede önemli bir aktör olduğunu bütün dünyaya göstermiştir.

YARIN: ŞEHİTLİK VE GAZİLİK ANLAYIŞI