“Terörsüz Türkiye” hedefi yalnızca bir slogan değildir; bu, bölücülükten, ayrışmadan, çatışmadan ve etnik fitneden ülkenin dört bir yanını kurtararak iç cepheyi güçlendirme iradesinin somut bir yansımasıdır. Aynı zamanda, 46 yıldır bu topraklara kan, gözyaşı ve acı getiren PKK teröründen Türkiye’yi nihai olarak kurtarma kararlılığının açık ifadesidir. Bu doğrultuda atılan her adım, yapılan her çağrı; gösterilen kararlılık ve göze alınan tüm riskler, bu büyük mücadeleye hizmet etmektedir. Türk bayrağı altında buluşan, etnik kökeni ve mezhebi ne olursa olsun her vatan evladı, Türk milletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu birlik ve bütünlük tam anlamıyla sağlandığında, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal tüm alanlarda çok daha güçlü bir konuma ulaşması kaçınılmazdır. Bugün “Terörsüz Türkiye” idealinde gelinen nokta ise umut vericidir. Çünkü geçmişte terör örgütü PKK yalnızca “ateşkes” ya da “silah bırakma” tartışmalarıyla gündeme gelirken, bunlardan hiçbir somut sonuç alınamamıştır. Ancak bugün, PKK’nın tamamen feshedilmesi ilk kez İmralı-Kandil hattı üzerinden dünya kamuoyuna açıkça ilan edilmiştir. Türkiye’deki siyasi partilerin, medyanın, aydınların, sivil toplum kuruluşlarının ve sanatçıların sağduyulu bir şekilde desteklemesi ve güçlendirmesi gereken işte bu süreçtir.
Bu süreçte herkes, diline, duruşuna ve üslubuna özen göstermelidir. Zira bu süreç, bölücülüğü ve terörü ortadan kaldırma hedefi taşırken; yapılacak en küçük bir söylem hatası bile, bu süreci baltalamak isteyen iç ve dış odakların ekmeğine yağ sürecektir. Unutulmamalıdır ki, Sadi Şirazi’nin de ifade ettiği gibi: “Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır. Nasıl söylediğin, ne söylediğinden çok daha önemlidir.”
Türkiye’yi 46 yıldır terörle oyalayan dış güçler ve onların içerideki uzantıları, elbette “Terörsüz Türkiye” hedefinin somut adımlarla ete kemiğe bürünmesinden rahatsızlık duyacaktır. Bu nedenle, bu süreci baltalamak adına her yolu denemekten geri durmayacaklardır.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli de, terör örgütü PKK’nın silah bırakma ve örgütü feshetme kararının açıklanmasının hemen ardından yaptığı açıklamada, bu risklere dikkat çekmiş ve şu ifadeyle önemli bir uyarıda bulunmuştur: “Bundan sonrası için daha temkinli, daha dikkatli, daha serinkanlı ve sağduyulu hareket edilmesini vazgeçilmez önemde değerlendiriyorum.”
2015 yılından bu yana, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantılarıyla ittifak kuran ve çeşitli süreçlerde terörü meşrulaştıracak iş birliklerine imza atan bazı partiler, “Terörsüz Türkiye” hedefini baltalamak ve bu süreci olduğundan farklı göstermek için her yolu denemektedir. Bu çevreler sürekli olarak fırsat kollarken, hiç kimse eski alışkanlıklarını canlandırarak bölücü ve ayrıştırıcı bir dil kullanmamalı; sürece gölge düşürecek söylemlerden kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu noktada, Sırrı Süreyya Önder’in süreç içerisinde kullandığı şu sağduyulu ve değer odaklı ifadenin altı çizilmelidir: “Hayatını ve sağlığını kaybeden tüm şehitlerimiz ve gazilerimiz, ülkemizin onurudur.”
Bu ölçülü, duyarlı ve saygılı yaklaşım, toplumun her kesimine örnek olmalıdır. Türkiye’yi terör ve bölücülükten arındırma sürecinde; şehitlerimizi ve ailelerini incitecek, güvenlik güçlerimizin moralini zedeleyecek her türlü zehirli söylemden titizlikle uzak durulmalıdır. Kim böyle bir dili kullanıyorsa bilin ki, o kişi “Terörsüz Türkiye” idealinin, toplumsal kardeşliğin ve milli birliğin açık düşmanıdır.