Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır. (Başbuğ Alparslan Türkeş)

  Türkiye çok hassas bir dönemden geçiyor. Yanlış yapmak, yalana, yanlışa, ihanete geçit vermek gibi bir hakkımız ve yetkimiz bulunmuyor. Uyanık durmak, dikkatli olmak, hakkın ve haklının yanında yer almak mecburiyetindeyiz. Cumhur ittifakı bu anlamı ile ülkenin şansı ve geleceği olmuştur. Siyasi değerlendirmeleri bugünlük bir kenara bırakıyorum ve yıllardır gelenek haline getirdiğimiz bayram vecizelerini, paylaşmak istiyorum. Bu vesileyle bütün Türk ve Müslüman âleminin mübarek Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutlarken, Cenabı Allah'tan şehitlerimize rahmet, gazilerimize sağlık, şehit yakınlarına sabır niyaz ediyorum.

ÜLKÜCÜLÜĞÜN ŞEREFİ

Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.

(Başbuğ Alparslan Türkeş)

 MUKTEDİR OLMAK

  "Onlar ki iktidar olduklarında, şerlerinden sakınmak için düşmanlarını en yakınlarına aldılar. Etraflarındaki hakkı söyleyen gerçek dostlarını uzaklaştırdılar. Düşmanları düşmanlıklarına devam etti, dostları da yaptıkları yanlışlardan dolayı onlara düşman oldular. İktidar oldular ama etraflarına doluşan dalkavuk düşmanların tesiriyle muktedîr olamadılar. Böylece yıkılmaları mukadder oldu."

(Müslim-i Horasanî)

 KAİNAT BOŞ İŞLER İÇİN YARATILMADI

  Bir kimyager büyük bir itina ve çalışma sonucu her yaprağı on milyon lira kıymetinde olan gayet güzel ve eşsiz çiçekler yapsa ve bunları âdi bir saman çöpüymüş gibi keçilere yedirse, ne kadar abes olur. O halde, her bir organı milyarlarca liraya değişilmeyecek kadar kıymetli olan insanları, elbette ki Hakîm-i Zülkemâl olan Allah ( c.c) sadece ve sadece toprak altındaki kurt ve böceklere yedirmek için yaratmamıştır.

 YOKSULLUK

Amerikalı gazeteci Afrikalıya sorar:

'Siz niye bu kadar aç ve yoksulsunuz?'

Gazetecinin garip, biraz da naif sorusu Afrikalı tarafından şöyle cevaplanır:

"Siz bu kadar tok ve zengin olduğunuz için!"

 SAĞLIK

Evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene,

İşin varsa bir sıfır daha koymalısın,

İş seninse üç sıfır daha koymalısın,

İşin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,

Araban varsa bir sıfır,

Yazlığın varsa bir sıfır daha,

Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi.

Ancak, Sağlığın varsa bir koyarsın başına,

o zaman bütün sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır.

Yoksa sonuç sıfırdır, hiç uğraşmayasın boş yere... 

MUSTAFA KEMAL'İN SOFRASI

  Mürettep Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Hayrullah (Fişek) Duatepe'nin alınmasının onuruna, konuklarına bir akşam yemeği ziyafeti hazırlamıştı. Batarya dürbününün çukurunun hemen yanındaki düzlüğe, yere hemen bir masa örtüsü serdirmiş, ortasına bir bakır tepsi koydurmuştu. Tepside kızarmış bir cılız tavuk ile dört beş dilim siyah ekmekten başkaca bir şey yoktu.

  M. Kemal Paşa, İsmet Paşa, Batı Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım (Gündüz) ve Albay Kazım yer sofrasına bağdaş kurup oturdular. Duatepe'nin alınmasının yarattığı sevinç hepsinin yüzlerinden okunuyordu. On sekiz gündür Sakarya boylarında sürekli savunmada kalan ordu, ilk kez bir planlı saldırı girişiminde bulunmuş ve başarmıştı. Bu bir dönüm noktasıydı. Bundan böyle saldırı sırası Türk Ordusuna gelmişti. Üst Komutanların on sekiz gündür gerilen yüz hatları, ilk kez sevinçle gevşemiş, rahatlamıştı. Sofradakiler Başkomutanın ilk lokmayı ağzına atmasını bekliyorlardı yemeğe başlamak için.

M. Kemal Paşa ekmeğe uzanırken, Albay Kazım'a sordu:

- Erlere yiyecek ne verdiniz?

Albay Kazım şaşırdı, duraladı, biraz ötede ayakta duran kurmay başkanına seslendi:

- Hayrullah Bey erlere ne verebildik?

-Efendim, dün sabah bulduğumuz buğdayı kavurmaları için birliklere dağıtmıştık.

M. Kemal Paşa bir an duraladı. Sonra ayağa kalktı, düşünceli, dalgın adımlarla yürüdü. Ötekiler de tavuğa ve ekmeklere el sürmeden sofradan kalktılar, M. Kemal Paşa'nın ardından yürüdüler.

Mehmetçikler, kavrulmuş buğdayla midelerini bastırıp, yarı aç yarı tok saldırarak Duatepe'yi geri alırlarken; Başkomutanları cılız bir tavuğu silah arkadaşlarıyla paylaşmayı içine sindirememişti.

FATİH SULTAN MEHMET'İN DUASI 

Çağlar açan İstanbul fatihi Sultan Mehmet Han, Bizansı fethettikten sonra imparatorluk sarayını gezerken bir ara mahzene iner ve zindanda yaşlı bir papaza rastlar.

"Bu halin nedir niye buraya hapsedildin ?" diye sorar.

Papaz şu cevabı verir:

 -Arz edeyim sultanım. Kuşatma başladığında imparator beni huzura çağırdı ve İstanbul'un düşüp düşmeyeceğini sordu.  Ben de ilmime dayanarak bunun son muhasara olduğunu, şehrin elimizden çıkacağını söyledim. Çok kızdı, bana eziyet edip buraya attırdı.

Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet Han bir an düşünür ve  o papaza şu soruyu sorar:

-Peki bu şehir bir gün olur bizim de elimizden çıkar mı?

Papazın cevabı düşündürücüdür.

-" Ne zaman ki içinizde fesat artar, ahaliniz kendi menfaatlerine teslim olur, mülklerini yabancılara satanlar çoğalır, yabancılardan medet umanlar artar, şehir sizden çıkar."

Fatih orada diz çöküp ellerini açar ve şöyle dua eder.

"Ya Rab! Böylelerini kahrına ve gazabına uğratmanı dilerim"

SEVİYE

İki inatçı sinek havada karşılaşırlar. Sen mi yol vereceksin, ben mi derken, vuruşmaya başlarlar. Koskoca gökyüzünde sanki uçacak başka yol yokmuş gibi birbirine giren bu iki sineğin mücadelesini gören bir balarısı yanlarına yaklaşır.

Sineklerden birisi hemen şikayete başlar:

"Bu sinek benim yolumu kesti, önümden çekilmiyor!"

Diğer sinek atılır:

"Hayır, sen benim önümden çekilmiyorsun!"

Balarısı, yüzünü birinci sineğe dönüp, diğerine şu cevabı verir:

"O sinek senin yolunu kesmişse Allah'ın koca göğünde başka yer mi yok? Durduğunuz yerde inatlaşıp duracağınıza, seviyeni yükseltmeye bak."