Bu hafta  Adana Film Festivali’nin ardından Tarsus’a geçerek, Allah nasip ederse Ekim sonu gibi çekimlerine başlayacağımız sinema filminin  hazırlık çalışmalarına devam ettim.

Tarsus,yaşayan bir efsane şehir ! Şehrin çok çalışkan bir belediye başkanı var : Şevket Can!

Şevket Can,şehrine hizmet edip, dünyaya tanıtmak yolunda azami çaba sarfederek  iki kez uluslararası “mükemmellik “ ödülü alırken,Tarsus’un tarihi kimliğini ve geleneksel yapısını muhafaza etmek yolunda kalıcı adımlar atıyor.

Seyahatim esnasında kitaplarımla başbaşa kalma fırsatı da buldum.

Huyumdur,yola çıkmadan önce çantama kitaplarımı sıralarım.

Bu kez bana yoldaşlık eden kitaplar arasında hem sayfa  hem de içerik açısından oldukça hacimli bir eser de vardı.

Adı,”Ben Öteki ve Ötesi ! “

Yazar,İbrahim Kalın !

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü !

Öncelikle devlet idarecilerinin kitapla haşır neşir olmaları sevindiricidir.Yusuf Has Hacip’ten,Ahmet Cevdet Paşa’ya kadar devletlu geleneği kitabı bütünün parçası olarak görür.Asya’dan, Anadoluya  bütün Türk Devletlerinde hakanların kitaba karşı özel ilgisi vardır.Timur da kitap dostudur,Fatih de.İkinci Abdülhamit’in de,Atatürk’ün de binlerce kitabı vardı.

İbrahim Kalın,bir tarihçi : Adıgeçen eserinde  İslam Dünyası ile Batı’nın (blok halinde) felsefik,zihinsel ve kültürel tahlilini yapıyor;temas noktalarını,esneklik anlayışlarını ve hoşgörü alanlarını inceliyor.

Tabiki medeniyetlerin özneleri milletlerdir.Avrupa medeniyeti Grek düşüncesi,Roma hukuku,Hristiyan dini şeklinde terkib olunsa da siyasi manada  Alman,İngiliz ve Fransız demektir ki,bugün de çatışma yahut rekabet bu milli gerilim ikliminde sürmektedir.

Milletler tarih boyunca hem çatışmışlar hem de barışın yollarını aramışlardır.Her milletin idarecisi, Trump gibi aklını peynir ekmekle yemiyor ; insanlık aleminde aklıselimle hareket eden idareciler de var.

Nitekim İbrahim Kalın,kitabında; ” İslam ve Batı medeniyetleri çatışmak zorunda değiller.Bir arada yaşamanın asgari şartı,herkesin kendi kalarak ortak iyide uzlaşmasıdır.” Diyor.

Herkesin kendi kalması ve ortak iyide buluşması ! “ Bu önemli bir beşeri formüldür.Bu formülün medeniyetler yahut milletler rejiminde bir karşılığı var.İbrahim Kalın,kitabında adını geçirmemiş olsa da Ziya Gökalp’in yüz yıl önce bahsettiği milletler düzeni tam da bu formülasyona hitap eder.

Kitabın ekinde,”Endülüslü Müslümanların Sultan Bayezid’e Gönderdiği Mektup ‘ bölümünü okurken hem hüzünlendim hem de düşündüm.

Türkiye,bir anaforun içinde kendi kalma mücadelesi verirken siyasi sistemini sağlamlaştıracak hamlelerden geri durmamalı, devletin bekası ve vatanın bölünmez bütünlüğü hassasiyeti taşıyanların ortak iyide buluşma gayretleri sonuç almalı.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin siyasetin tunç duvarına kaydettiği “Önce Ülkem “ sözünün toplumun geniş kesimlerini ortak iyide buluşturduğu gerçeği ortadayken, Cumhur İttifakı’nın yerel seçim zemininde ben ve öteki yaklaşımıyla heder edilmek istenmesi ne kadar doğrudur?!

Yerel yönetim kaynaklarının kötüye kullanılmak istendiğinde vatanı ve milleti hangi cendereye sürüklediğini toplum olarak yaşamadık mı?

Endülüs Müslümanlarının,Sultan Beyazıd’a gönderdiği mektup ortak iyide buluşulmadığı,devletin bekasının esas alınmadığı,sen ben kaygısına düşüldüğü zaman millet olarak hangi durumlarla karşılaşılacağının hüzünlü dersi gibidir.Fetihler yoluyla Paris’e yüz kilometre kadar yaklaşan Endülüs Devletinden geriye hüzünlü bir mektup kalmışsa bundan çıkaracak dersler olmalı.

“Önce Ülkem,” diyen sese herkes kulak vermelidir.