Maçın adı Altay-Beşiktaş da ortada tek taraflı bir haksızlık vardı. Sahada mücadele eden siyah beyazlılardan lider olanı, asıl takımını ya da başka deyişle asıl kadrosunu İstanbul’da bırakmış. Elindeki sağlamları, arasına iki-üç genç katıp doldurmuş uçağa gelmiş İzmir’e.

Şampiyon olurken de belli dönemlerde sıkıntı yaşamıştı Beşiktaş, ancak bu kadar ağırı hiç olmamıştı. Sahaya onbir kişi çıktı, evet, ancak onda da yarım saat sürdü sefası. Teknik Direktör Sergen Yalçın’ın, Adana Demispor maçında çıkarttığı için yoğun şekilde eleştirildiği Pjanic ilk yarım saatte sakatlandı. Zordaydı, biraz daha zora girdi.

Yine de her boşlukta bir oyuncusunu yakaladı Yalçın, yerini hatırlattı, yapması gerektiğini anlattı. Yerini derken kimsenin yeri yurdu belli değildi. Sol bek NSkala sağda, ön libero Salih sol açıkta, Atiba stoperde, Serdar ilk kez sahada… Yani, herkes her boşluğa koşacak, herkes en yakındakine destek olacak, pas atacaktı. Kısacası, mücadele edilecek, ter akıtılacaktı.

Aslında maçın, bu konuda tarihi açıklamanın sahibi Mustafa Denizli’nin Altay’ı ile olması da manidardı. Demişti ya Denizli, “11 kişiysek eksik değiliz” diye. Tam da böylesi bir maç… As kadrosundan önemli oyuncularından yoksun, ancak 11 kişi Beşiktaş topun sahibi, savunmada dirençli, öne giderken nazlı olsa da rakibinden etkiliydi.

Pozisyon bulamasa da rakibini engelleyen Beşiktaş, mücadele gücüyle oyun kilitledi. Böyle olunca skor bireysel beceriler ile savunmada yapılacak hatalara kaldı.

Bu koşullar altında bile üst düzey mücadele eden Beşiktaş, sonlara doğru girdiği pozisyonları biraz adale, biraz zihinsel yorgunlukla değerlendiremedi. Altay da fırsatı kaçırmadı.