Her zaman söylüyoruz, bu topraklarda yaşamanın bir bedeli var ve biz bin yıldır bu bedeli ödüyoruz. Zayıf kalmak, geride durmak, durumu idare etmeye çalışmak gibi bir hakkımız yok. En küçük fırsatı kaçırmadıkları gibi, şeytani planlarla altımızı oymaya, gücümüzü kırmaya, iddiamızı yok etmeye kesintisiz bir şekilde uğraşıyorlar. Bugün yaşananlar, bu durumun yarın da değişmeyeceğini gösteriyor.

GÜÇLÜ OLMAKTAN BAŞKA ÇAREMİZ YOK

Bir gün içinde 9 şehit birden verdik. Yüreğimiz yanıyor. Bu acıların bir an önce son bulabilmesi için daha çok çalışmak, daha çok mücadele etmek, daha hızlı ilerlemek durumundayız. Türk’le uğraşılmayacağını, bunu yapanlardan mutlaka en ağır şekilde hesap sorulacağını bütün dünyaya göstermek zorundayız. Bizim güçlü olmaktan, lider ülke konumuna ivedilikle ulaşmaktan başka çaremiz yok. Türk milletinin varlığı ve geleceği de buna bağlıdır, Türk devletinin bekası da bununla mümkündür. Bu kadarla da kalmıyor. Başta Türk devletleri ve İslam âlemi olmak üzere, varlık-yokluk mücadelesi veren, uzanacak el bekleyen bütün mazlumların, bütün çaresizlerin ümidi ve güvencesi de biziz. Biz güçlü olursak Kudüs’ün gözyaşları diner. Biz ayağa kalkarsak Kerkük huzur bulur. Şam, Bağdat, Balkanlar, Kafkaslar ancak biz varsak kendi ayakları üzerinde yürür. Akdeniz, Libya biz oralara gidince benliğine, kimliğine ulaştı. Dünyanın öteki ucundaki mazlumlar bile Türkiye’den gelecek haberi bekliyorlar.

ERMENİSTAN HADDİNİ AŞIYOR

Ermenistan cürmüne bakmadan, Azerbaycan’a saldırıyor. Bütün dünya Türkiye’nin ne diyeceğine, ne yapacağına bakıyor. Azerbaycan bizim canımız, öz vatanımız. Ermenistan’a silah verenler, kışkırtanlar, saldırtanlar aslında Türkiye’nin canını yakmak istiyorlar. O halde buna yeltenenler, hak ettikleri cevabı almalıdırlar. Nitekim, Azerbaycan ordusunun kahramanlıklarını büyük bir memnuniyetle takip ediyoruz. Ermenistan haddini çok aşmıştır ve gerekli cevabı da almıştır ve alacaktır. İşi gücü çığırtkanlık, yalan, iftira, kin, kan olan bu devletçik, kendi halkının aç karnını doyurmak yerine ağababalarının emri ile Azerbaycan topraklarındaki işgali sürdüreceğini, yaptığı katliamları unutturacağını zannediyorsa, yanılıyor.

GERÇEK YÜZLERİ ORTAYA ÇIKTI

Ermenistan’ın bu kepazeliğini, getirip Ayasofya Camisi’nin açılmasına bağlayan bedbahtlara ne demeli? Bu nasıl bir akıl, bu nasıl bir utanmazlıktır? Bunu söyleyenler kime ne anlatmaya, nerelere mesaj vermeye çalışıyorlar? Bu zavallılar, Ermenistan ve Türkiye ile hesabı olan bütün devletlere hizmet ettiklerini artık görmeli ve anlamalıdırlar. Bu vesile ile bunların gerçek yüzlerini bir daha görmek, gerçek niyetlerini bir defa daha anlamak fırsatı bulduk. Türk ve İslam düşmanlığında iflah olmaz bir noktada bulunduklarını, milletin değerleriyle hiçbir ilgilerinin olmadığını ibretle gördük. Bu zavallıların Atatürk’ün arkasına saklanmaya çalışmaları beyhudedir. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti ayrımı bir bölücülük, bir ihanettir. Bizim nazarımızda Fatih Sultan Mehmet ile Mustafa Kemal Atatürk aynıdır. Tarihimiz, ecdadımız bizim onurumuz ve gururumuzdur. Bu ülke ve milletle meselesi olan terör örgütlerinden emperyalistlere, kötü emel sahiplerinden devletlere kadar her kim varsa alayına birden hizmet edip malzeme verenlerin, Türkiye’yi kötülemek, zor duruma düşürmek için birbiriyle yarışanların Mustafa Kemal Atatürk’ü ağızlarına almaları, ayrı bir kepazeliktir.

AYASOFYA CAMİ KALACAK

Hiç dolandırmadan, hiç uzatmadan bir defa daha ve altını kalın çizerek söylüyorum: Ayasofya, Türk tarihinin simgesi, İstanbul’a vurulmuş mühürdür. Burası camidir ve ebediyen de cami kalacaktır. Bundan rahatsız olanlar, bu ülke ve milletle bağlarını koparmış ahlaksızlardır. Bu zavallı hallerine bakmadan bir de kalkıp bize akıl vermeleri, hesap sormaya cüret etmeleri ise sözün bittiği yerdir. Bu millet bunlara nasıl inanıp, nasıl güvenip yetki ve imkân verecek? Eğer zerre kadar yüreğiniz varsa, hadi çıkın kendi zihniyetinizin iktidarı döneminde Ayasofya’nın tekrar müzeye, hatta kiliseye dönüştürüleceğini bu millete taahhüt edin de görelim.

BUNLAR DURURKEN, DÜŞMANA NE GEREK VAR

Nereden başlarsak başlayalım hep aynı yere geliyoruz. Bizim dışarıdakilerle mücadelemiz zor olsa da, bizi yaralamaz. Kim olduklarını, ne istediklerini biliyoruz, ona göre tedbirimizi alıyor, ona göre hazırlanıyoruz. Ama içimizdekileri ne yapacağız? Sureti haktan görünüyor, en büyük kötülüğü, en büyük ihaneti onlar yapıyorlar. Bunlar varken, bizim başka düşmana ihtiyacımız yok. Her olumsuzluğa sevinir, faydalı, yararlı, doğru, haklı olandan rahatsızlık duyar ve kötülüme, karartma, yok etme yarışına girerler. Bir elleri Kandil katillerine uzanıyor, diğer elleriyle FETÖ’yü selamlıyorlar. Bu ülke ve milletle meselesi olan her kim varsa alayına birden hizmet ediyor, malzeme veriyor, cesaretlendiriyor ve hatta yol gösteriyorlar. Sonra da hiç utanmadan, sıkılmadan kalkıp Mustafa Kemal Atatürk’e sığınıyorlar. Yeminle söylüyorum, Büyük Atatürk hayatta olsa, bunları Ermenistan sınırına kadar kovalar, sonra da içeri girmesinler diye kapıya nöbetçi dikerdi.