3 Ağustos 1914’te seferberlik ilanıyla, subay ve erlerini Zeytunlu Ermenilerin teşkil edeceği bir “Ermeni alayı” kurmak üzere yetkililere müracaat etmişler ve bu istekleri reddedilince, isyan ederek çevrede katliam yapmaya başlamışlardır.

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİ VE ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR (5)

Tarihte hemen her kritik dönemde isyanların görüldüğü Zeytun’un Ermeni ahalisi, seferberlik ilân edilir edilmez ayaklanmıştır. Komiteler, Rusya ve Fransa tarafından her seferinde desteklenen ve III. Napolyon tarafından “Rèpublique de Zeitoun” (Zeytun Cumhuriyeti) olarak ilan edilen bölge Ermenileri, daha önceden bütün hazırlıklarını tamamladıkları için, 3 Ağustos 1914’te seferberlik ilanıyla, subay ve erlerini Zeytunlu Ermenilerin teşkil edeceği bir “Ermeni alayı” kurmak üzere yetkililere müracaat etmişler ve bu istekleri reddedilince, isyan ederek çevrede katliam yapmaya başlamışlardır.

İlk iş olarak, terhis olup köylerine dönen, silahsız 100 Andırınlıyı 30 Ağustos 1914’de soyduktan sonra öldürmüşlerdir. Yine nakil vasıtalarıyla, jandarmalara saldırmışlar ve Maraş yolu üzerindeki Kaymakam Pınarı’ndaki Beşenli köyü halkından bir kısmını öldürmüşlerse de, çetelerden 60 kadarı silahlarıyla birlikte yakalanmışlardır.

Zeytun’daki Hınçak komitesi liderlerinden Çakıroflu Panos’un evinde yapılan toplantıda “İngilizlerin İskenderun’a çıkacakları için Adana, Maraş işgal oluncaya kadar isyanlarla seferberliğe mani olunması, İngilizlerin harekâtının desteklenmesi, jandarmaların silah ve cephanelerinin ele geçirilmesi, kaymakam ve diğer hükümet memurlarının ve ailelerinin öldürülmesi, telgraf tellerinin kesilmesi” tavsiye edilmiştir. Şubat ayı içerisinde harekete geçen 800 civarındaki çete, Maraş’ın telgraf bağlantısını kesmişler, askeri kışlaya ve hükümet konağına saldırmışlar ve Tekke Manastırı’na sığınmışlardır. Yapılan müsademede jandarma komutanı Binbaşı Süleyman Bey ve 25 jandarma şehit olmuş, 34’ü de yaralanmıştır. Ayrıca Maraş’ın çeşitli yerlerinde birçok Türk, Ermeni çetelerince öldürülmüşlerdir. Olaylar sırasında hükümet kuvvetlerinin karşı faaliyetleriyle 713 tüfek, 12 çifte, 12 mavzer tabanca, çeşitli bombalar, 70 nakil hayvanı ve Ermeni papazıyla birlikte, 61 eşkıya ve komiteye ait birçok doküman ve mühür ele geçirilmiştir.

KAYSERİ OLAYLARI

Kayseri, Güherçile ocaklarına ve ulaşım yollarına sahip olması itibarıyla öteden beri Osmanlı Devleti’nin önemli ikmal ve ticaret merkezlerinden biri olmuştur. 1890 yıllarında Anadolu’nun birçok yerinde başlayan komitecilik faaliyetleri bu sancak ve çevresinde de başlamış ve Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında da yoğunlaşmıştır. Bir taraftan Avrupa ve Amerika’dan gelen komitecilerle teşkilatlanma ve propaganda faaliyetleri yoğunlaşırken, diğer taraftan da silah, cephane tedariki ve isyan hazırlıkları tamamlanmıştır.

Bu amaçla harekete geçen Hınçak komitesi, teşkilatlanmayı köylere kadar yaymak üzere meşhur David Sultanyan’la eski sabıkalı Sarkis Torosyan’ı, Vanlı dişçi, isyancı Melkon’u görevlendirmiştir. Bunlara Kayseri içinde yardımcı olan kuyumcu Hacı Ohannes, bakırcı Karabet ve kardeşi Leon’un çalışmalarıyla bol miktarda bomba imal edilmiştir. Ayrıca Amerika’da bulunan Kayserililerin maddî yardımları ve ticari eşyanın içinde parça parça gönderilen silâh ve mühimmatla halkın silahlanması sağlanmıştır.

Hınçak komitesinin Paris eski genel başkanlarından Sabahgülyan Kayseri’ye gelerek özellikle Everek, Tomarza ve İncesu’da teşkilatlanma, silahlanma ve propaganda faaliyetlerini denetlemiş ve son talimatlarını vermiştir. Yine verilen direktiflerle, seferberlik ilanıyla silah altına çağrılan Kayserili genç Ermeniler, ya orduya katılmamış ya da katılanlar da silahlarıyla birlikte firar ederek eşkıyalık yapmaya başlamışlardır. Bütün bu faaliyetlerde Taşnaksutyun’un rolü daha çabuk ve daha düzenle olmuş ve Hınçak komitesinde olduğu gibi genel aftan yararlanmış olan birçok militan görev yapmıştır.

Seferberlik ilanıyla birlikte Hınçak ve Taşnak komite reislerinin talimatıyla teşkilatlanması ve silahlanması bitirilen yerlerde isyanlar başlatılmıştır. İlk olarak Everek’in çeşitli yerlerine gizlice yerleştirilen tellerle elektrik verilmek suretiyle Müslüman halk ve askerler öldürülmeye çalışılmış ve Amerika’dan gelerek bomba imalathaneleri kurup faaliyete geçiren bombacı Kevork’un evinde kazaen bombaların patlamasıyla bu imalathanelerle birlikte evlerin döşeme, dolap ve duvarlarına saklanan silah ve mühimmat hükümet tarafından ele geçirilmiştir. 1914 Ocak’ındaki bu olaylar, Hınçak, Taşnak reisleri, patrikhane ve özellikle patrikhanenin en seçkin komitecisi ve Rusya’daki Ecmiyazin Kilisesi’yle casusluk yapan ve Anadolu’daki isyanın planlayıcılarından olan Kayseri Ermeni Murahhası Hasraf Efendi tarafından gizlenmeye çalışılmışsa da, muvaffak olunamayıp vaktinden önce faaliyetlerin hükümet tarafından öğrenilmesi üzerine, 1915 başlarından itibaren Kayseri’nin birçok yerinde isyan, tecavüz, gasp ve katil olayları başlamıştır. Yeniden tahkikata geçen hükümet, Ermeni evlerinde, mezarlıklarında, cemiyetlerinde, kiliselerinde, okullarında birçok silah, cephane, bomba, dinamit, talimat, beyanname ele geçirmiş ve birçok Ermeni’yi suçüstü yakalatmıştır.

BİTLİS OLAYLARI

Kayseri’de olduğu gibi 1890’lardan itibaren Bitlis ve çevresinde de bir taraftan Rusların ve onlarla birlikte ıslahat bahanesiyle hareket eden Batılıların, diğer taraftan da bölge Ermeni mebuslarının, patrikhane tarafından seçilerek bölgeye gönderilen Ermeni papazlarının ve komite mensuplarının, faaliyetleri sonucunda isyanlar başlamıştır. Yılın hemen her mevsiminde işlek olan Van - Diyarbakır - Halep - İskenderun yollarıyla bağlantısı ve Muş-Talori gibi Ermeni isyan merkezlerine yakınlığı sebebiyle Bitlis ve etrafı, Ermeni faaliyetlerinin en yoğun olduğu bölgelerden biri olmuştur.

Seferberlik ilân edilince Taşnaksutyun komitesinin talimatıyla Van ve Bitlis havalisi iki bölgeye ayrılmış ve Muş - Bitlis havalisi isyanlar çıkarmak üzere Van mebusu Papazyan’ın, Van havalisi de yine bir Osmanlı Ermeni mebusu olan Vramyan ve Rus Generali Loris Melikof’’un oğlunun idaresine verilmiştir.

Bütün bu hazırlıklar sonunda Rusya’dan gelen gönüllü Ermeniler, Osmanlı ordusuna katılıp silahlarıyla birlikte firar eden Ermeniler, kiliseler, komiteler ve mahallî Ermenilerin faaliyetleri sonunda bölge bir barut fıçısı hâline getirilmiştir. Bir taraftan Osmanlı ordusu arkadan vurulmaya çalışılırken, öteki taraftan da aktif gücü seferberlikte olan Türk kadını ile çocuk ve yaşlıları hemen her gün katliama, işkenceye maruz bırakılmıştır. 1915 Ocak ayından itibaren bu faaliyetler yoğunlaştırılmış ve doğuda Ruslarla, batıda, Çanakkale’de, İtilâf kuvvetleriyle savaşan Osmanlı ordusunun ikmal yolları ve telgraf hatları kesilmeye ve cepheden yaralı dönen Osmanlı askerleriyle, asayişi sağlamakla görevli jandarmalar, sistemli bir şekilde öldürülmeye başlanmıştır. Böylece Hizan kazasına bağlı Sekür köyünde, Korsu, Ahkis, Beygiri, Arşin, Tasu köylerinde, Gevaş’ta alenen başkaldıran Ermeni çeteleri birçok Müslüman’ı katletmişlerdir. Jandarma tarafından takip edilen eşkıya grupları Muş’a yakın Çanlı ve Arak manastırlarına sığınmışlar, papazların kimse olmadığını bildirmelerine rağmen, ateş menziline yaklaşınca, eşkıya tarafından bazıları şehit edilmiş ve yine papazların yardımıyla gece kaçmayı başarmışlardır. Bitlis’te olduğu gibi Van, Erzurum, Trabzon, Adana Ma’mûratü’l-Aziz, Diyarbakır ve çevre vilayet ve kazalarında Ermeni çetelerinin organize, finanse ve muhafaza edilmeleri, çoğunlukla patrikhane ve Ezmiyazin’den talimat alan kilise papazları tarafından yapılmıştır. Zaman zaman Osmanlı askeri kıyafetine de bürünerek Türkleri öldüren ve bununla da yetinmeyerek “Türkler bizi öldürüyor” diye yaygara koparan Ermeni çetelerinin yaptıkları yüzlerce katliamla ilgili birçok yerli, yabancı belge mevcuttur. Konsolosluk raporları vardır.

YARIN: VAN OLAYLARI