Defalarca yazıp uyardık…  “HDP, Kürt siyasi hareketinin temsilcisi değildir” dedik… “PKK, bir Kürtler için mücadele eden örgüt değildir” dedik…

             Defalarca yazıp uyardık…

            “HDP, Kürt siyasi hareketinin temsilcisi değildir” dedik…

            “PKK, bir Kürtler için mücadele eden örgüt değildir” dedik…

            Ne çare ki, bu ülkenin kitap yüklü merkepleri…

            Aymazlığı zirve yapmış aptalları “HDP, Kürtlerin siyasi temsilcisidir” demeye devam etti!

            *

            “Hakikat” tektir ve değişmez…

           Mızrak artık o “şeytanın çuvalı”na sığmıyor!

           “Zillet”in bütün tezgâhlarına rağmen…

           Diyarbakır’da sessiz sedasız bir şeyler oluyor…

            Bir ana, HDP İl teşkilatına kepenk indirtti!

            O ana, direndi, kırk erkeğin yapamadığını yaptı…

           Kaçırılan çocuğunu geri aldı katillerden…

           *

         “Anne ahı”, karşılıksız kalmaz…

         Binlerce Kürt erkek çocuğunun kanı onları boğar…

         Dağlarda ırzına geçilen Kürt kızlarının çığlığı onları boğar…

         Aheste aheste!

         Bir ana etnik kökenini sömüren deyyuslara isyan etti…

         Kapılarda yattı…

         Diyarbakır’a gelip Atatürk tablosu hediye eden koca adamlar gelip halini sormadı bile…

         Direndi…

         Alçakların kaçırdığı evladını geri getirtti!

          *

            Böyle kalmaz bu “uyanış”

            Arkası geliyor…

            Çocukları dağa kaldırılan diğer analar ayakta…

            “Başlarım sizin Kürdistanınıza!” diyebilecek cesarete ulaştılar…

           Hem de HDP’nin kapısında!

           Hem de HDP’ye kepenk indirterek!

           *

            “Çiçek” ve “Toprak” diye iki Kürt kız çocuğu…

            Şırnak yaylasında hayvancılık yapıyordu aileleri…

            Birbuçuk ay önce kaçırıldılar…

            Dağda, ar damarı iflas etmiş sapık katillere meze olacaklardı…

            PKK’nin inlerinden birine götürdüler…

            “Terörist olup Kürdistan için savaşacaklarını” söylediler…

            Aç, susuz günlerce kaldılar; günlerce yürütüldüler…

            Cinsel istismara uğradılar!

            *

            İki kız çocuğu…

            Dayanamayıp bir vesile ile kaçtı Çiçek ve Toprak…

            Günler sonra memlekete gelebildiler…

            Jandarmaya sığındılar…

            Üstlerinde PKK paçavralarıyla…

            Jandarma, yedirdi, içirdi…

            Ailelerine ulaştırdı, hayata döndü kızlarımız…

            Ama “Yaşadıkları travma”yı nasıl atlatacaklarını bilen yok!

            *

            Şimdi HDPKK’nin kapısında onlarca ana nöbette…

            Bu hırsızlığın, arsızlığın ve “Kürt sömürüsü”nün hesabını mutlaka soracaklar…

            “Analar” mutlaka başaracak…

            Bunca “şehit kanının, çocuk gözyaşının ve ananın ahı” yerde kalmaz!

            *

            Kalmaz da… can alıcı soru şu:

            Neden bu “şeytan yuvası”nın kapısına dayandı analar?

            Burada beyni yıkanıp götürülenler nasıl buraya getiriliyor?

            Kim bu “getirip götürmeye aracılık eden” alçaklar?

            Savcılar, MİT, Polis, Jandarma…

            Kapatın şu terör yuvasını, Kürt kardeşlerimiz huzur bulsun!