Türk Milliyetçiliği ve öğretmenlik

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Türk Milliyetçiliği ve öğretmenlik

Türk milliyetçiliği; kimileri bunu bir duygu ya da düşünce, kimileri ise bir siyasi duruş olarak tanımlar. Oysa Türk milleti için milliyetçilik, çok daha derin bir anlam taşır: Türk kültürünü korumak, dilini, töresini ve ahlakını yaşatmak, devletine sahip çıkmak ve Turan ülküsünü ayakta tutmaya yönelikbir kültür, tarih ve kimlik bilincidir. Peki, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan üniversitelere, ders verilen her kurumda ve sınıfta bu bilincin en önemli taşıyıcısı kimdir? Öğretmen.

Tarih boyunca Türk toplumu, bilgeliğe büyük saygı duymuştur. Bozkırda obanın yönünü gösteren bilge kişi, aslında ilk öğretmendi. Ona “ata” derlerdi; yol gösteren, koruyan, doğruyu fısıldayan. Bugün “hoca”, “bilge”, “üstat” gibi kelimelerle yaşattığımız bu saygı, genetik köklerimize kadar uzanır.

Şanlı Türk tarihinde devlet yönetiminden günlük hayata kadar her yerde bir öğretmenin izi vardır.Öğretmen öğrencisine sadece bilgi aktarmaz; edepten ahlaka, insanlıktan sorumluluğa kadar bütün değerleri aktarır. Bu nedenle öğretmenlik bu topraklarda yalnızca bir meslek değil, bir kültür mirasıdır.

Türk milliyetçiliği ve öğretmenlik, birbirinden ayrılamaz iki büyük güçtür. Biri milletin ruhunu korur, diğeri o ruha yön verir. Biri tarihi anlatır, öteki tarihin devamını inşa eder. Biri geçmişi hatırlatır, öteki geleceği kurar. Bu açıdan bakıldığında, milliyetçilik Türk milletinin hafızasını taze tutarken, öğretmen de bu hafızadaki değerleri gelecek nesillere aktarır.

Türk Milliyetçiliğin merkezinde öğretmen vardır. Çünkü Türk milliyetçiliği hamasetten değil; akıl, bilim ve eğitimden beslenen bir yükselişi hedefler. Bu ülkünün mimarı ise öğretmendir. Onun çabası ve idealizmi, güçlü, bilinçli ve sağlam bir toplumun en güvenilir teminatıdır.

Şunun altını özellikle çizmeliyim: Türk milliyetçiliğinin en güçlü damarlarından biri olan kültürel devamlılık, doğrudan öğretmenin omuzlarında taşınır. Dil, tarih ve değerler, önce sınıfın dört duvarı arasında hayat bulur. 

Bilge Lider Devlet Bahçeli’nin de vurguladığı gibi: “Geleceğin hazırlayıcıları, gelecek nesillerin ilim ve irfan kaynakları, milli birlik ve kardeşliğimizin taşıyıcı sütunları öğretmenlerimizdir. Öğretmen Türk milletinin varlık güvencesi, istikbal ve istiklal güvenliğidir.”

Peki ne oldu da öğretmenlik mesleği itibar kaybetti?

Bir zamanlar toplumun en saygın ve değerli mesleklerinden, hatta milletimizin geleceğinin teminatı sayılan öğretmenlik, artık çeşitli zorluklarla sınanıyor. Ekonomik sıkıntılar, eğitimin “hizmet sektörü”ne dönüşmesi, ailelerin öğretmeni “müşteri memnuniyeti sağlayan bir çalışan” olarak görmesi, dijital çağda bilginin davranıştan daha önemli görülmesi ve sınıf disiplinindeki bozulmalar, mesleğin itibarını giderek zayıflatıyor. Üstelik artan şiddet ve yanlış algılar, öğretmenin saygınlığını derinden sarsan diğer faktörler arasında yer alıyor.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, sınav sonuçları çocukların kültürlenmesinden daha önemli hale geldi. Hedeflenen net sayıları, öğrencinin karakter inşasının yerini aldı. Ve biz farkında olmadan, yetiştirdiğimiz insanları “başarı puanları” ile tanımlar olduk.

İşte tam da bu nedenle, insan yetiştirmek geri plana itildi; çünkü sistem, öğretmeni “bilgi yetiştiren görevliye” dönüştürdü. Oysa öğretmen yalnızca bilgi aktaran değil, insan yetiştiren bir rehberdir.Öğretmene değer veren toplum, geleceğine değer verir.

Buna bir de atanamayan öğretmenlerin sorunu eklendi. Her yıl binlerce genç mezun olmasına rağmen kamu atamaları yetersiz kaldı. Gençler yıllarca eğitim alıyor, sonrasında sınavlara hazırlanıyor, başarılı oluyor ancak atanamıyor. Maddi ve psikolojik yüklerle boğuşuyor; çoğu kez öğretmenlik dışı işlere yöneliyor. Bu durum hem bireysel bir dram hem de eğitim kalitesinde ciddi bir kayıp yaratıyor.

Peki çözüm ne olmalı?

Mesleğin saygınlığını yeniden kazanmak ve eğitimdeki köklü sorunları çözmek, Türk milletinin ortak paydası olan Türk milliyetçiliği ülküsünü benimsemiş; vatanıyla, milletiyle, devletiyle, kültürüyle, tarihiyle, diniyle ve değerleriyle barışık öğretmenlerle mümkündür. Eğitimde gerçek istikrar, bu niteliklere sahip öğretmenlere her düzeyde sorumluluk vermekle başlar. Kendi kültürel hakikatimizi yeniden keşfetmek ve sürekli değişen eğitim arayışlarına son vermek, bu istikrarın temelidir.

Öğretmen istihdamı, gerçek ihtiyaçlara göre planlanmalıdır. Ücretli öğretmenlik ve benzeri istismarlar tarihe karışmalı; diplomalı öğretmenler, kademeli sınavlarla hayata küstürülmemelidir. Her öğretmen ekonomik güvenceye sahip olmalı, aile-okul uyumu yeniden kurulmalıdır.

Öğretmene yönelik şiddete karşı sıfır tolerans kararlılıkla uygulanmalı; mesleki gelişim fırsatları güçlendirilmelidir. Öğretmenin görünürlüğü ve itibarı, yalnızca öğretmenin değil, toplumun ortak sorumluluğudur.

Çünkü öğretmenlik sadece bir meslek değildir; öğretmenlik bir kültür mirası, bir değer ve bir gelecek yatırımıdır. Geleceğimizi inşa edecek olan öğretmenlerimizi yüceltmek, milletimizin en önemli görevidir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...