Bir çizginiz mi vardı?
Merkez Sağ’ın boşluklarını doldurma motivasyonuyla 25 Ekim 2017’de kurulan İYİ Parti’nin kurucuları “Hiçbir ideolojik kaygımız yok” diyorlardı. Gerçekten de yoktu. İdeolojik bir duruşa sahip olmayan bu partinin programında ABD’ye ve NATO’ya bağlılıklar vurgulandı. Abdullah Öcalan’ın eşit vatandaşlık tabiri vitrine çıkarıldı. “AK Parti ve MHP, HDP’yi şeytanlaştırdı” diyenler bu partiden çıktı. HDP’yi “Kürtlerin siyasi temsilcisi” ilan edenler yine bu yapının ileri gelenleriydi. Yeri geldi, Almanya’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Roth’a “Güneydoğu'daki vatandaşlarımız için de İYİ Parti umut oldu. Halk, Kürt sorununu bizim çözeceğimize samimiyetle inanıyor" diyerek kendilerini pazarladılar. Yeri geldi, PKK unsurlarına yönelik olarak Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen Afrin harekâtına karşı çıktılar. Böyle bir ilkesizliğin genel başkanı seçilen Müsavat Dervişoğlu geçtiğimiz günlerde MHP’nin Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna sunduğu raporu “sonunda dediğime geldiniz” şeklinde yorumladı. Kendi kendisine “bilgelik” ve “haklılık” rütbesi iliştirdi. “Haklı çıktığım için mutlu olacak değilim” diyerek rollenmelerini sürdürdü. Kuruluşundan beri omurgalı bir duruş sorunu yaşayan bir siyasi partinin genel başkanı için iddialı ifadeler kullandı.
Müsavat Dervişoğlu ilk günden beri, PKK’ya silah bıraktıran ve DEM’i Türkiye partisi yolunda teşvik eden Terörsüz Türkiye sürecine şiddetle karşı çıkıyor. Oysa aynı Dervişoğlu, DEM’in PKK’nın diliyle siyaset ürettiği bir dönemde “HDP’li TBMM Başkanvekili oturumları yönetiyor ve hepimiz de onun yönetimine katılıyor muyuz? Bu meşru mu, gayrı-meşru mu tartışmasına en iyi cevaptır" diyerek DEM’i meşru bir muhatap olarak tanıyordu. DEM’le seçim ittifakları kurarak belediyeler elde eden ekibin içinde nemalanıyordu. Yukarıda örneklerini sunduğumuz süreçlerin hiçbirisinde partisinden ayrı bir söylem geliştirmemişti. Bu süreçlerden birisi de Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura sarkması durumunda yayınlanacak olan “Türksüz” anayasa çalışmalarıydı! Şimdi böyle sicili olan bir Müsavat Dervişoğlu ne söylemiş olabilir de MHP onun çizgisine gelmiş olabilir? Mevzubahis Terörsüz bir Türkiye idealini diri tutmaksa MHP tarihin bu en büyük girişimine öncülük ederek toplumsal iç cephenin güçlendirilmesi fikrini en başından beri muhafaza ediyor. Mevzubahis üniter devlet düzenine sahip çıkmaksa MHP ilk günden beri Anayasanın ilk 4 maddesini, 42 ve 66’ıncı maddelerdeki dil ve vatandaşlık tanımlamalarını korumayı ilkesel olarak sürdürüyor. Mesele ne oluyor o zaman? Aslında mesele, MHP’den aforoz edilince siyaset pazarına “kullanışlı ürün” olarak düşenlerin sürekli olarak duruş değiştirmelerinde düğümleniyor.
Merkez Sağ projesi çökünce, meclisteki milletvekili sayısı 44’ten 27’ye gerileyince, dönüp dolaşıp kürkçü dükkânının önüne gelen tilki konumuna düştüler. Sadece İYİ Parti değil, MHP’den ayrılanlar tarafından kurulmuş siyasi oluşumların hepsinde bir “kendilik” problemleri oluştu. Siyasi kimlik üretimi yerine “itiraz” üretimiyle var olmaya çalıştılar. Sadece MHP karşıtlığına endekslendikleri için Terörsüz Türkiye gibi “makûs talihi” değiştirebilecek bir sürecin topluma ne kazandıracağını idrak edemediler. Siyasette tutunabildikleri tek yer “Anti-MHP” çizgisi. MHP ne yapıyorsa onun zıddını ifade etmeyi maharet zannettiler. Asalak gibi başka bedenlerden beslenen bu siyasi yapılar için anti-MHP çizgisine demirlemek, ülkenin ihtiyaçlarına yanıt verecek bir siyaset üretimine göre çok daha konforlu bir alan yarattı. Fakat bu konforlu alan içinde bile eriyişlerini engellemiyorlar. Çünkü siyaset rakibin bulunduğu yere göre değil, ülkenin bulunduğu yere bakılarak yapıldığında değerli.