Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebinde Akif’i en çok etkileyen öğretmeni, bakteriyoloji hocası Dr. Rifat Hüsamettin Paşa’dır. Akif’teki Pastör sevgisinin kaynağında bu hocası vardır. Ayrıca okul müdürü Mehmet Ali Bey ve İbrahim Bey de Akif’i çok etkilemiştir. Mehmet Ali Bey, Akif’in şiir yazma merakını teşvik etmiştir.

Hocaları, Akif’in üzerinde derin izler bıraktı

Akif’in Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebinde çok değerli hocaları vardı. Bunlar arasında öncelikle Nafia Nazırlığı Veteriner (Baytar) Umum Müfettişi olan ve “Halkalı Mekteb-i Ali”nin kurucusu olan Askeri Veteriner Hekim Yarbay Mehmet Ali Bey’i zikretmek gerekmektedir. Mehmet Ali Bey hem sığır vebası ile mücadele konusunda, hem de sivil bir veterinerlik yüksek okulunun kurulmasında önemli roller üstlenmiş bir insandır.

PASTÖR HEYECANI

Çoğu “Mekteb-i Tıbbiye” ve “Mekteb-i Harbiye-yi Şahane” okulu öğretim üyeleri olan Akif’in diğer hocaları arasında hepsi veterinerlik konularında uzman olan Rifat Hüsamettin Paşa, Şevki İbrahim Bey, İbrahim Ethem Bey, Neşet Bey, Minas Efendi, Hasan Vahit Bey, Hüsnü Bey, Haydar Bey, Kadri Bey gibi isimler vardı.

Bu dönemde Akif’in kendisinin de ifade ettiği üzere onu en çok etkileyen öğretmeni şüphesiz Bakteriyoloji Hocası Dr. Hüsamettin Paşa olmuştur. Dr. Hüsamettin Paşa (1863- 1922) Pasteur Enstitüsünde iki yıl (1890- 1892) çalışmış, dönüşünde Mekteb-i Tıbbiyede ve Sivil ve Askeri Veteriner Okullarında “bakteriyoloji” dersleri vermeye başlamış, 2 Şubat 1893 tarihli irade ile bu dersi vermesi için resmen görevlendirilmiştir.

Mithat Cemal, Akif üzerinde Dr. Hüsamettin Paşa’nın etkisini çok net olarak ortaya koymuştur. Akif’teki Pasteur sevgisinin kaynağında da Dr. Hüsamettin Paşa’nın bulunduğu şu ifadelerden anlaşılmaktadır:

“Akif, Pastör’ün adını heyecanla söylüyor, heyecanla dinliyordu. (Sonradan anlıyorum) Bu heyecan Akif’te meftunluk tavrı almıştı. Kütüphanesinden Pastör’ün resimlerini çıkarır, dudağında ince tebessümle bu resimlere dalardı…

Akif’in mektebe girdiği yıl, Paris’in Dutot Sokağı’ndan Halkalı’ya bir Türk hekimi geldi: Rıfat Hüsamettin. Mektebe mikrop kültürünü getiriyordu; bu yeni ilmi Pasteur’ün kendisinden almış, eli onun eline değmişti. Akif, bu muallimden Pasteur’ün yalnız ilmini öğrenmedi; büyük feragatini de dinliyordu. Ve Pasteur, o Hristiyandı ki Akif, onun adını söylerken, gözleri büyür, sesi değişirdi. Bana Pasteur’ün resmini gösterir:

- Bu ne ilahi yüzdür! Der, öperdi. Sonra acı acı gülümser ve ilave ederdi.

- Mu’tekid (dindar) de!

Mübalağa sanılsa bile diyeceğim ki bir mektep, bazen bir tek hocadır; insan, bazen bir mektepten değil, bir muallimden çıkıyor. Akif de bu Rıfat Hüsamettin’den çıktı.”

Halkalı’da Mehmet Akif’i etkileyen hocaları arasında Dr. Rifat Hüsamettin Paşa’dan başka iki meslek büyüğü insan, hoca daha olmuştur. Bunlar Okul Müdürü Mehmet Ali Bey ve İbrahim Bey’dir.

Askeri Veteriner Hekim Albay Mehmet Ali Bey, “Vasıta-i Servet”i çıkaran, ilk sivil veteriner okulunu ve ilk sivil veteriner teşkilatını kuran, buralarda müdürlük yapan, ilk veteriner cemiyetini kuran, bu cemiyetin dergisini çıkaran ve bütün bu faaliyetlerde Akif’e hocalık, müdürlük, “reislik” yapan kişidir. Mehmet Ali Bey edebiyata meraklı bir kişidir. Akif’in şiir yazma merakını teşvik etmiştir. Mithat Cemal’in anlatımıyla;

“Halkalı Mektebinde bir iptilâ daha başlıyor: Şiir yazmak. Ve mektebin müdürü Baytar Miralayı Mehmet Ali Bey Akif’in içindeki bu yangını körüklüyor. Çünkü Miralay da edebiyata meraklı. Artık Akif Efendi’nin gazellerine, Miralay, her gün şaşıyor; çocuğun şairliği de her gün artıyor…”

ÇOK BÜYÜK ADAMDI

Veteriner Hekim Albay İbrahim Bey de Türk veteriner tarihinde “İcmal-i Baytare” adlı 1890 tarihli eseri ile önemli bir yer tutan ve Akif’in Adana, Halep ve Şam’daki görevlerinde onunla birlikte olan kişidir. Midhat Cemal şöyle anlatıyor:

“Oradaki yaylalardan orduya alınacak atlar için heyet teşkil olundu. Baytar Mehmet Akif bu heyette memurdu… Bu üç vilayete giden heyetin reisi Baytar Miralayı İbrahim Bey, Akif’in hayatındaki hayırlı tesadüflerden biri oldu. Bu miralay temiz seciyesi ile Akif’e gençliğinde güzel bir örnek, kafa kıymetiyle de iyi bir arkadaş oldu. Onunla Fransızca eserler okudu.

“Şu son zamanda ziyâın kadar ziyâ-ı elim İsabet etmedi afak-ı Şarka İbrahim!” diyecektir.” Akif, hocası İbrahim Bey için Safahat’ın Birinci Kitabı’nda “Merhum İbrahim Bey” başlıklı bir mersiye yazdı. Mersiye’nin başına yazdığı “haşiyede” Akif bu İbrahim Bey’i okuyucularına “tababet-i baytariye ulemasından, hâk-i pâk-i Şark’ın yetiştirdiği nevadir-i irfan ve faziletten” şeklinde tanıtıyordu. Mehmet Emin Erişirgil, bir gün daireye gelen bir baytara İbrahim Bey’i sorar. Konuşurlarken Akif içeri girer. Erişirgil bu defa Akif’e sorar. Sonrasını Erişirgil’den dinleyelim: “-

Efendim, Baytar (…) Beyefendi ile Safahat’ınızdaki Mersiyeyi konuşuyorduk da…

O, gülümseyerek:

- Nesini? Diye sordu.

- Mersiye yazdığınız İbrahim Bey kimdir diye sordum da…

Yüzü birden ciddileşmişti:

- Haa… dedi, O büyük, çok büyük adamdı.

- Efendim ulemadan değilmiş…

- Kim demiş onu?

Akif cevap verilmesini beklemedi, sözüne devam ediyordu:

- O benim tanıdığım insanların en ahlaklılarından, en seciyelilerinden biri idi. Günün birinde at almak için Harbiye Nezareti bir heyet teşkil etmişti, bizim nezaretten de bir baytar istemiş. Beni memur ettiler. Bu heyetle birlikte, Adana’ya, Şam’a, Halep’e gittik. Hemen hemen her akşam heyet reisi bulunan İbrahim Bey’le buluşurduk. Arapçadan, Farsçadan, Fransızcadan beraber edebi eserler okurduk. Düşünün bir kere, hiçbir gece bıkmadı bana hocalık etmekten… O ne mübarek, o ne büyük adamdı; üvey çocuğu vardı da ben onu yıllar ve yıllar asıl çocuğu sanmıştım.

Artık İbrahim Bey anlaşılmıştı; İbrahim Bey üvey evladına, asıl evladı gibi baktığı için olgun adamdı. Ahlaklı olduğu için büyük insan oluyordu; beraber kitap okudukları, birtakım şeyleri ondan öğrendiği için mübarekti. Böyle bir adam için yazmış olduğu mersiye nasıl Safahat’a girmezdi?

Akif, enfiye kutusunu çıkardı, parmağını burnuna götürdüğü sırada, genç kâtip (Erişirgil), laf olsun diye olacak, şunu sordu:

- Bu seyahatten kim bilir, ne kadar istifade etmişsinizdir, değil mi efendim?

- Benim en büyük istifadem İbrahim Bey’i tanımak oldu.”

Akif’in okuduğu dönemde veterinerlik fakültesinin dersleri yıllara göre şu şekilde idi: