İHANET, BEDELİNİ HER ZAMAN ÖDER! İZMİR’DE BİR PAPAZIN HAZİN HİKÂYESİ (2)

İzmir’in işgalinin ilk gününde Yunan askerlerini karşılayan Metropolit Hrisostomos, Yunan bayrağı önünde diz çöküp ‘Feslileri öldürün’ diyerek Rumları, Türklere karşı tahrik etmekteydi. Yunanistan’dan gelen tüm heyetleri kutsayan Hrisostomos, ‘Türkleri öldürmenin çok kutsal bir görev olduğunu’ ileri sürerek, Rumları ve Yunan askerlerini galeyana getiriyordu.

ASIL ismi “Meletios” olan ve Rumcada “altın ağızlı” anlamına gelen “Hrisostomos” takma adını alan İzmir Metropoliti, gençliğinde Ege kıyı şeridinin hemen hemen bütün kiliselerinde görev yapmış, tipik bir Ortodoks papazıydı. 1906 yılında İzmir Archeveque Metropolitanı (İzmir Şehir Başpiskoposu) olmuş, sonraları bu makamdaki rütbelerin en büyüğü olan “Mega”lığa yükselmiş ve Fener Rum Patriği’nin solunda yer almıştır. İşgal döneminde İzmir Metropoliti olan Hrisostomos, daha önce görev yeri olan Drama’da, dinî görevini istismar ederek, Yunanistan’ın lehine faaliyetlerde bulunmuştu. Bu durum Bulgarlar tarafından Şubat 1906’da açıkça ifade edilmeye başlanınca Hrisostomos, Rumeli Müfettişliği’ne yazdığı arzuhâl ile Bulgarların iddialarının iftira olduğunu ileri sürdü. Fakat aynı yıl Hrisostomos, Paskalya münasebetiyle gittiği Kudüs’ten dönüşünde, Osmanlı makamlarının izni olmaksızın Atina’ya da uğradı. Bunun üzerine Babıâli, patrikhaneye müracaat ederek adı geçen metropolitin azledilmesini istedi. Fakat patrikhane, Hrisostomos’tan yana tavır koydu. Hakkında soruşturma başlatılan Hrisostomos’un, Atina’da Rum komitesi üyeleriyle görüştüğü, evini Rum çetelerine açarak yardım ve yataklık yaptığı, hatta yaralı olanlara tedavi imkânı sağladığı, silah temin ettiği ve Yunan hükümetinden Rumları teşkilatlandırması için emir aldığı ortaya çıktı. Bunun üzerine Hrisostomos’un köylerde dolaşması yasaklandı. Buna rağmen patrik Yovakim, Hrisostomos’u, ölen İzmir Metropoliti’nin yerine görevlendirmek istedi.

HRİSOSTOMOS, İZMİR METROPOLİTLİĞİNE ATANIYOR

Fakat sicilinin bozuk olduğu gerekçesiyle metropolit tayini Bâbıâli tarafından önce uygun görülmemişse de patriğin ısrarı ve kefaleti üzerine Nisan 1910’da Hrisostomos İzmir Metropoliti olarak tayin edildi. Hrisostomos, devlete yönelik faaliyetlerinden vazgeçmeyeceğini, İzmir’de göreve başladıktan kısa bir süre sonra Kiliseler Kanunu’na karşı düzenlediği mitingle ortaya koydu. Onun çalışmaları Aydın Valisi Nâzım Paşayı çok rahatsız ediyordu. Nitekim Metropolit Hrisostomos, 23 Nisan 1911’de Ayayorgi Yortusu münasebetiyle yaptığı tahriklerden dolayı vali tarafından vilayet azalığından uzaklaştırıldı. Hrisostomos’un Birinci Dünya Savaşı döneminde devlet aleyhine giriştiği faaliyetler, Müslümanları tedirgin ediyordu. Bunun farkında olan Vali Rahmi Bey, bir kargaşaya fırsat vermemek için Hrisostomos’u, Polis Müdürü Hacim Bey vasıtasıyla İzmir’in dışına çıkarttı. Hrisostomos, İstanbul’a gitti ve bir süre orada kaldı. Faaliyetlerine İstanbul’da da devam eden Hrisostomos, İzmir’de katliamlar yaptığı iddiasıyla Vali Rahmi Bey’in görevinden uzaklaştırılmasını sağladı. Hrisostomos, 27 Aralık 1918’de İzmir’e gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. Şehre varır varmaz yerli Rumları silahlandırmaya başladı. Hrisostomos, müttefikler nezdinde teşebbüste bulunarak, faaliyetlerine engel olarak gördüğü Kolordu Komutanı ve Vali Vekili olan Nurettin Paşa’nın valilikten uzaklaştırılmasını ve yerine Kambur İzzet’in atanmasını sağladı. Hrisostomos bu başarısıyla kendisi için rahat bir çalışma ortamı oluşturmuş oldu. Vali İzzet, Hrisostomos’un emrindeki bir memur gibi hareket edecekti.

HRİSOSTOMOS’UN İŞGAL ÖNCESİ ÇALIŞMALARI

İzmir’in işgaline meşru bir zemin oluşturmak isteyen Yunanistan, hazırladığı sahte istatistiklerle Avrupa kamuoyunu yanına almayı başardı. Ayrıca Rum nüfusu arttırmak için Türkiye içinden ve dışından İzmir’e çok sayıda Rum yerleştirilmeye ve aynı amaçla Türklere yönelik büyük bir imha planı uygulanmaya başlandı. Yunanistan bunu yaparken, başta Fener Patrikhanesi olmak üzere Salîb-i Ahmer’den (Kızılhaç) de büyük destek görüyordu. Ayrıca Yunanistan, Türklerin başka milletleri idare etmekten âciz olduğunu ileri sürmekte, Hristiyanların Anadolu’da zulüm gördüğü iddiasını da tekrarlayarak dünya kamuoyundan destek almak çabasındaydı. Patrikhane ise Türklerin, İzmir ve çevresinde Rumları katlettikleri yönündeki propagandalarını yoğunlaştırdı. Bu faaliyetin merkezinde de Hrisostomos vardı. Hrisostomos Türklerin, Hristiyanları katlettiklerine dair iddiaları güçlendirmek amacıyla; “Türklerin Hristiyanlara Tecavüzleri” adında bir kitap hazırlayarak Nisan 1919’da Türkiye’de bulunan müttefik devletlerin temsilciliklerine dağıttı. Yunanistan ve Rumların lehine gelişmekte olan bu şartlar içerisinde Yunanlı Albay Mavroudis, İzmir Metropolithanesi olarak kullanılan Ayafotini Kilisesi’nde Metropolit Hrisostomos’un 13 Mayıs 1919’da düzenlediği bir toplantıda Rumlara, İzmir’i kendilerinin işgal edeceği müjdesini verdi. Rumlar bu haberi coşku içerisinde, “zito” (yaşa) naraları ile karşıladılar. Hrisostomos ve diğer papazlar Yunan askerlerini takdis edecek olmanın heyecanı içerisinde ağlayarak birbirlerine sarıldılar. Ayafotini Kilisesi’nde yapılan bu toplantıda daha önceki benzer toplantılarda olduğu gibi Yunan ordusu için para toplandı.

HRİSOSTOMOS: TÜRKLERİ ÖLDÜRMEK ÇOK KUTSALDIR!

İşgalin ilk gününde Yunan askerlerini karşılayan Hrisostomos, emrindeki kilise görevlileriyle birlikte, Yunan bayrağı önünde diz çöküp, gözyaşları içinde ilahîler söylemekte ve “feslileri öldürün” diyerek Rumları Türklere karşı tahrik etmekteydi. Metropolit, daha önce Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı sıfatıyla, İzmir’de orduyu teftiş ettiği sırada askerlerin yeni uygulamaya bağlı olarak giymeye başladıkları şapkanın halkı tedirgin ettiğini fark edince, fes giyen Osmanlı tebaasını askere karşı kışkırtmaya çalışmıştı. İşgalin gerçekleşeceği saatlerde çok sayıda Yunan bayrağı asılmış olan Kordonboyu’nda, mavi beyaz elbise giydirilmiş Rum kızları Yunan marşı eşliğinde sevinç gösterilerinde bulunuyorlardı. Coşku ve heyecanın doruğa ulaştığı sırada Hrisostomos, altın sırmalı elbisesi içerisinde büyük bir gururla Yunan Albayı Zafiriu’yu, “hoş geldiniz” nidâlarıyla karşıladı. İşgalden hemen sonra Kordonboyu’nda toplanan Rumlar, Yunan gemilerini coşkuyla ziyaret ettiler. Yunan işgali, İzmir’deki bütün kiliselerin çanları çalınarak müjdelendi. İşgalden sonra Metropolit Hrisostomos, İzmir’de Yunanistan’ın resmî görevlisi gibi çalışmaya başladı. Yunanistan’dan gelen bütün heyetler onun tarafından karşılandı ve kutsandı. Hrisostomos, yaptığı konuşmalarda “Türkleri öldürmenin çok kutsal bir görev olduğunu” ileri sürerek, Rumları ve Yunan askerlerini galeyana getirmeye çalıştı. Hrisostomos, İzmir Valisi İzzet ile evinde görüşerek Yunan askerlerinin rahat hareket etmeleri için, halkı sükûnete davet ettirdi. Ayrıca Yunan askerlerinin zeybek elbiseleri içerisinde katliam yapmaları ve bunun da Türklerin üzerine atılması için gereken şartları oluşturdu. İzmir’in işgali Anadolu’daki Yunan işgallerinin ilk basamağı idi. Bu işgal, müttefik kuvvetlerin temsilcileri tarafından geçici bir hareket olarak gösterilmeye çalışıldı. Fakat patrikhane ve Hrisostomos’un çabalarına bağlı olarak gelişen olaylar, bunun hiç de böyle olmadığını ortaya koyuyordu. Nitekim müttefikler tarafından sükûnetin sağlanacağına dair güvence verilmesine rağmen işgalin birinci gününde Rumlar, başta Ali Nâdir Paşa olmak üzere önde gelen Türk görevlilere hakaret ettiler. İşgalciler ve iş birlikçileri, daha da ileri giderek “Yaşa Venizelos” diye bağırmadıkları gerekçesiyle önce Albay Fethi Bey ve daha sonra, Leon adlı Yunan torpidosundan açılan ateş sonucunda da otuz Türk subayı da şehit edildi. İlk işgal günü ve onu takip eden birkaç hafta içinde İzmir ve çevresinde katledilen Müslüman Türk sayısı 5.000’i bulacaktı.

YUNANİSTAN’IN AMACI: İLHAK (ENOSİS)

İlk işgal günü ve sonrasında yaşananlar, Türklere yapılan katliamlar ve zulümler, insanlık dışı uygulamalar İngiliz Parlamentosu ve basında eleştirilere yol açınca Venizelos önce 20 Mayıs’ta Başbakan Yardımcısı Rapoulis’i İzmir olaylarını incelemek üzere görevlendirdi, buraya gönderdi. Onun verdiği soruşturma raporuna dayanarak, işgal sırasında İzmir’de Yunan Yüksek Komiseri ve Averof Zırhlısı Komutanı olan Albay Mavridis’i görevinden alarak yerine, Türk ve İslam hukuku dalında uzman, o sırada Epir Genel Valisi olan ve “güvenilir, tarafsız birisi olarak” bilinen Aristides Stergiadies’i (Steryadis) İzmir Yüksek Komiseri olarak tayin etti. Stergiadies, Giritli bir avukattı ve kendisi gibi Giritli, hem de avukat olan Venizelos’un en yakın arkadaşlarından birisi idi. Yunanistan’da “dirayetli bir yönetici” olarak ün kazanmıştı. Venizelos’un desteği ile Epir Genel Valiliği’ne getirilmişti. İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilir edilmez gelişen olumsuz olaylar üzerine Stergiadies, “İzmir İşgal Kuvvetleri Komutanının Siyasi Temsilcisi” (Yunan Hükümeti’nin Fevkalade Siyasi Mümessili) olarak tayin edilmişti. Kendisini alıp İzmir’e getirmek üzere Pire’den Preveze’ye özel bir gemi gönderildi. Stergiadies, bu gemiye binerek yola çıktı. Pire’ye varınca Atina’ya geçip Yunan Dışişleri Bakanı ile görüştü ve 21 Mayıs 1919 Çarşamba günü İzmir’e çıktı. Bu tayine ek olarak Venizelos, 6 Temmuz 1919’da Paris’ten gönderdiği bir telgrafta, “Hiç abartmadan diyebilirim ki, ordumuzun taşkınlıkları bunca emek sonucunda kurulmuş bulunan yapıyı tamamen yıkabilir” diyerek, General Pareskevopulas’a hemen İzmir’e hareket etmesini bildirdi.

HAZIRLANAN RAPOR YUNANİSTAN’I SUÇLUYOR

Venizelos’un aldığı tüm önlemlere ve Yunan propagandasının Avrupa kamuoyunu Yunanistan lehine kazanma çabalarına rağmen 15 Mayıs ve sonrasındaki olayların yankıları artarak devam etti. Barış Konferansı’nın 18 Temmuz 1919’da kurmuş olduğu soruşturma komisyonu, 14 Ekim’de konferansa sunduğu raporunda, işgale gerekçe olarak ileri sürülen, “İzmir ve çevresinde Hristiyanların katledilme tehlikesi içinde olduğunu” belirten Yunan tezini çürütüyor; işgal sırasında meydana gelen olayların sorumluluğunu Yunanlılara ve onlara İzmir’e çıkış izni veren müttefiklere yüklüyordu. Rapor, Yunanlılar için o kadar ağırdı ki, Yunan işgal kuvvetlerinin en kısa süre içinde İzmir’den çekilmelerini istiyordu. Raporun bu derece gerçekçi olması yüzünden Fransız Başbakanı Clemencau, Yunanlıların İzmir’e çıkartılmaları konusunda verdiği destekten dolayı pişmanlık duymaya başlamış, Venizelos’a bir nota göndererek “işgalin geçiciliği” üzerinde durmuştu. Bütün bunlara rağmen, fırtınayı yatıştırmayı başaran Venizelos, çalışmalarına biraz temkinli olmakla birlikte son hızla devam edecektir. Şüphesiz bu doymak, durmak bilmeyen siyaset, Yunanistan’ın bilinen sonunu da hazırlayacaktı… Yunanlılar “Megali İdea” ve “Enosis” rüyalarından Ege Denizi’nin soğuk sularında uyanacaktı…

YARIN: YUNAN İŞGAL VE İLHAK DÜZENİNİN SİYASİ VE İDARİ BOYUTU