TBMM Genel Kurulu’nda Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi üzerine konuşmalar yapıldı. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alan İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu, üreticilerin kayıplarının nasıl giderileceğini ve tarımda sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

İklim değişikliğine karşı önlemler alınması ve endemik alanların korunması gerektiğini belirten MHP’li Hasan Kalyoncu, afetlere karşı ‘dirençli kentler’ vurgusu yaptığı açıklamasında Türkiye’nin su kuyusu envanterinin kayıt altına alınması gerektiğini ve deprem bölgesinde MHP’nin ‘Tarım Kentleri Modeli’ uygulamasının devreye sokulması gerektiğini söyledi.

MHP’li Hasan Kalyoncu’nun TBMM’de yaptığı konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde;

“KENEVİRİN STRATEJİK ÖNEMİ”

Konuşmasında kenevirin stratejik önemine vurgu yapan MHP’li Kalyoncu, kullanım alanlarına da dikkat çekerek kenevirin stratejik açıdan Türkiye için önemli bir bitki olduğunun bilinmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.  

Kanun ile kenevirin yaprak ve çiçeklerinin kullanılmasının olumlu bir gelişme olduğunun altını çizen MHP’li Kalyoncu, Bununla kalmayıp kenevirden yararlanma alanlarının daha da artırılması gerekmektedir. Örneğin sanayide kullanılması ülke ekonomisi ve doğal kaynakları açısından çok önemlidir. Çünkü kenevir üretiminin devreye girmesi doğal alanlar üzerindeki baskıları ortadan kaldırılacaktır. Kanunda bakanlık tarafından yapılan düzenlemeler ile hem stratejik ürünler açısından üreticimizi rahat ettiren hem de değişen iklim koşullarına uygun düzenlenmeler yer almaktadır. Bu sayede, herhangi bir ürünün aşırı üretimi engellenerek üreticinin kazanç sağlamasına imkan verecektir.” dedi.

ÜRETİCİLERİN KAYIPLARINA KARŞI FORMÜL

Üreticilerin kayıplarının ürün desen değişikliği uygulamasıyla karşılanacağını belirten Kalyoncu, bu uygulamaya ilişkin şunları söyledi;

“Ayrıca Kanun ile sözleşmeli tarımın güçlendirilmesi ile ülkede üretilen ürünlerin envanteri bakanlık tarafından bilinecek ve hangi ürünün nerede yetiştirileceği ve değişimleri de kontrol edilebilecektir. Özellikle iklim değişimi sonucu oluşacak kuraklık, su ihtiyacı, ürünlerde desen değişimi ihtiyacı ve ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak üretim yapılması sağlanacaktır. Bir bölgede ürün desen değişikliğine gidildiğinde bu uygulamayla birlikte üreticilerin kayıpları karşılanacaktır. Örneğin; Konya ovasında kuru tarıma geçilmesi durumunda çiftçilerin kazançlarının sulu tarımdan düşük olması durumunda desteklenebilecek ve bölgede tarımsal ürün çeşidi değişse de tarımsal üretimin devamı sağlanacak ve tarım alanları da korunacaktır.”

TARIMDA SORUNUN ÇÖZÜMÜ

Tarımda sorunun çözümünün bütüncül yaklaşımlar ve planlı üretimde olduğunu belirten Kalyoncu, sürdürülebilirliğin sağlanması açısından tarımsal alanların 2 yıl boyunca boş bırakılması ve tarımsal faaliyet yapılmayan alanların da bakanlık tarafından öncelikli olarak bölge insanına kiraya verilmesinin tarımsal üretime katkı sağlaması açısından gerekli bir uygulama olduğunu ifade ederek konuşmasını şu şekilde sürdürdü;

“Bu şekilde kiralanan alanlara çiftçi kayıt sistemine alınması ve tarımsal desteklerden yararlanabilecek. Bu önlemlerle ülkemizde bilinçsiz tarım faaliyetleri engellenirken hem üretici hem de tüketicinin korunacak, “Başka bir tarım mümkün” diyerek çiftçilerimizin yanlış yönlendirilmelerinin önüne geçilecek, ülke çapında bütüncül uygulamalar sağlanmış olacaktır. İhtiyaç fazlası üretimin önüne de geçilerek ekonomik açıdan da fayda sağlanacaktır.”

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ENDEMİK ALANLAR KORUNMALI”

Endemik alanların iklim değişikliğinden ilk ve en fazla etkilenecek alanlar olduğuna dikkat çeken Kalyoncu, iklim değişiklikleri ile bu bölgelerde mikro klimalarda değişim olup olmadığının yakından takip edilmesi gerektiğini ifade ettiği açıklamasında şunları dile getirdi;

“Tıbbi ve aromatik bitkilerin yaklaşık %40’ı endemik bitkilerden oluşmaktadır. Hem ekonomik hem de genetik kayıpların engellenmesi hem de doğal çeşitliliğimize ve zenginliğimize sahip çıkılması açısından bu endemik canlıların korunması hayati bir konudur. Bu sebeple mikroklima açısından yaşanabilecek değişimler ön görülerek bu bitkilerin kendilerine özgü yetişebileceği seralar, botanik bahçelerinde kurulmalı ve tohumları güvence altına alınmalı ve sıkı denetlenmelidir.”

“ORMAN KÖYLÜMÜZÜN YÜZÜNÜ GÜLDÜREN YENİ DESTEKLER”

Kanunla tamirat ve tadilat için orman köylerindeki köylüye destek vermesi açısından gerekli olan tomruğun 3’te bir fiyatına verileceğini söyleyen Kalyoncu, şunları kaydetti;

“Yine köylümüzün yakacak ihtiyacı için de aynı bedel uygulanacaktır. Ayrıca Orman Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen dönemlerde vatandaşın kendi kesip alma şartıyla yakacağının bedelsiz olarak verilmesi de köylümüz ve orman köylerini kalkındırma kooperatifleri açısından çok faydalı olacaktır. Bunların yanında orman köylerini destekleme kapsamında yapılacak işlemlerde kooperatiflere istihkak tutarının %20 fazlası verilmesi, düzenlemesi de köylümüze katkı sağlaması açısından önemlidir. Bu istihkak ödemelerinde borcu olmayanlara da %5 fazla ödenecektir. Ayrıca ormanlık alanlarda yapılacak kesim ve damgalama işlemlerinin denetimi kolaylaştırılmıştır. Ormanlık alanlarda işlenecek suçlar ve yangına sebep olan suçlarla ilgili cezaların artırılmıştır. Ormanlık alanlarda yapılan kadastro işlemlerinde çakışma ve sınıflandırmalarda farklılıklar olması halinde önceki işlemlerin hükümsüz olacak ve yeniden planlanacaktır. Hususi ormanlık alanlarla ilgili yapılan düzenlemeler yine birçok sorunu ortadan kaldıracaktır. 31 Aralık 2022 tarihinden önce oluşturulan tapu kayıtları esas alınarak parsel bazında yeniden değerlendirilecektir. Bu çalışmalara yönelik yapılacak çalışmalar ise ikinci kadastro olarak sayılmamaktadır. Ormanlık alan vasfını yitirmiş alanlar hazineye devredilmek sureti ile tekrar değerlendirilmesi açısından yapılan değişiklikle yaylak ve otlak olarak, toplu yerleşimin bulunduğu alanlar, geleneksel yaylacılık yapılan alanlar değerlendirilmeye alınacaktır. Hazineye devredilen bu alanların karşılığında iki katından az olmamak üzere orman alanı olarak tahsis edilecek alanlar sayesinde ormanlık alanlarda büyütülecektir. Devlet ormanı sayılan alanların tapulu olması durumunda hak sahiplerine bedelleri de ödenecektir. Bunların yanında Orman köylülerinden ormancılık faaliyetlerinde çalışanlara kendi mülki hudutları içerisinde istihsali yapılan oduna dayalı orman ürünlerinin satışlarından üretim giderleri düşüldükten sonra kalan tutarın %10’luk kısmının dağıtılacak olması orman köylülerine verilen destek açısından büyük önem taşımaktadır.”

“KANUN ORMAN KÖYLERİNİN KALKINMASI İÇİN BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR”

Orman köylülerine yönelik destekler içeren kanununun orman köylerinin kalkınması ve refahının sağlanması açısından büyük önem taşıdığını belirten Kalyoncu, açıklamasının devamında şunları dile getirdi;

“Orman yangınlarına müdahale eden personel ve gönüllüler için söndürme sırasında yaralanma ve hastalanma gibi zarar görmeleri, engelli hale gelmeleri halinde veya vefat etmeleri durumunda ödenecek nakdi yardım, tazminat ve bağlanacak aylıkların düzenlenmesi de oldukça önemlidir. Ayrıca ülkemiz genelinde mera vasfını kaybetmiş veya atadan tarım alanı olarak işlenen fakat mera alanı olarak görünen ve şehirleşmeye maruz kalan köy yerleşim alanları içerisinde kalan mera alanları ile ilgili detaylı çalışmaların yapılması ve mevcut problemlerin çözülmesi gerekmektedir.”

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ETKİLERİNE KARŞI ÖNLEM ALMALIYIZ”

İklim değişikliğinin Türkiye’yi çok farklı şekillerde etkilemeye başladığına dikkat çeken Kalyoncu, yağış rejimindeki değişikliklerin yer altı sularını ve su kaynaklarının tamamını olumsuz yönde etkilediğini belirterek alınması gereken önlemleri şu şekilde sıraladı;

“İklim değişikliği ülkemizi çok farklı şekillerde etkilemeye başlamıştır. Yağış rejiminde meydana gelen değişimler yer altı sularımızı ve su kaynaklarımızın tamamını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu etki zaman geçtikçe artacak ve yakın gelecekte birçok soruna sebep olacaktır. Bu kanun kapsamında yapılan değişiklikler ve alınan tedbirlerle beraber ülke genelinde su durumuna göre ürün desen planlamaları yapılmalıdır. Konya ovası gibi alanlarda obruk oluşumu herkesin malumudur. Bu ovanın tamamen üretimden çıkmasını önlemek açısından bugünden tedbirler almalıyız.

Sulu tarım ve kuru tarım alanları meteorolojik öngörülere göre bir an önce planlamaya alınmalı ve bu alanlar için kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar ve ürün desen değişimi öngörülmelidir. İklim değişimine göre ürün desen değişimlerini çiftçilere bırakmadan nasıl değişim sağlanacağı ve zamanlaması Tarım ve Orman bakanlığı tarafından belirlenmeli, çiftçiler bu konuda hem bilgilendirilmeli hem de eğitilmelidir. Kuraklığın artışı ile oluşacak toz ve kum fırtınalarına karşı da hem şehirlerde hem tarım alanlarında önlemler alınmalıdır.

Tarım alanları içinden ve çevresinden geçen yollar asfalttan daha ziyade çevre dostu uygulamalarla düzenlenmeli ve toz kalkması engellenmelidir. Aynı uygulama milli parklarda da devreye sokulmalıdır. Bu konuda dünyada kullanılan yol kaplama uygulamaları incelenmeli ve doğal yapıya zarar vermeden ülkemizde uygulamaya sokulmalıdır.”

“SU KUYUSU ENVANTERİ KAYIT ALTINA ALINMALI”

Nehir ağızları ve çevresindeki ovaların tarım alanları açısından en verimli alanlar olduğunu belirten Kalyoncu, Türkiye’deki su kuyusu envanterinin kayıt altına alınması gerektiğini belirttiği açıklamasında konuya ilişkin şunları dile getirdi;

“Çukurova, Çarşamba ovası, Bafra ovası ve Söke ovası gibi alanlar tarımsal üretimin en öne çıktığı alanlar durumundadır. Fakat bu alanlarda yapılan aşırı su çekimi bu alanlarda önemli bir tehlikeyi gündeme getirmektedir. Deniz ile kıyısı olan bu tür ovalarda yeraltı suyuna tuzlu suyun karışması bu ovalarda tarımsal üretimi çok olumsuz yönde etkileyecektir. Yeraltında var olan tatlısu-tuzlusu dengesi aşırı su çekilmesiyle bozulmakta deniz seviyesindeki artışlarla beraber deniz suyunun kara içerisine girmesine ve tatlı su kaynaklarının tuzlanmasına sebep olmaktadır. Ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalar bu geçişlerin olduğunu ortaya koymaktadır. Öncelikli olarak bu alanlarda alınması gereken önlemler planlanmalıdır. Ülkemizdeki su kuyuları bir an önce kontrol altına alınmalı ve tamamının envanteri kayıt altına alınmalıdır. Ayrıca yer altı su kaynaklarını besleme sistemleri, yağmur suyu hasadı gibi çalışmalar hem şehirlerde hem kırsal alanlarda yoğunlaştırılmalıdır. Bu çalışmalar aynı zamanda sel olaylarına karşı alınacak önlemler arasındadır.”

“MHP’NİN TARIM KENTLERİ MODELİ DEVREYE SOKULMALIDIR”

MHP’nin atık olmayan bir dünyadan ve döngüsel üretim ve ekonomiden yana olduğunu belirten Kalyoncu, çiftçinin ve köylünün desteklenerek hayat konforlarının artırılmasından yana olduğunu kaydettiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı;

“Bu kapsamda özellikle deprem bölgesinde hasar gören alanların dirençli tarım kentleri olarak düzenlenmesi hem afetlere karşı dayanıklı şehirleşmeyi hem hayat standardını yükseltmeyi hem de denetlenebilir ve modern tekniklerle tarım uygulamasını sağlayacaktır. Eğitimden ulaşıma, güvenlikten sağlığa, enerjiden su planlamasına ve arazi toplulaştırmalarına kadar tüm sorunların çözümü niteliği taşıyan Milliyetçi Hareket Partisi’nin Tarım Kentleri Modeli ve yaklaşımı incelenmeli ve bu kapsamda yeniden imar çalışmalarında devreye sokulmalıdır.”

AFETLERE KARŞI ‘DİRENÇLİ KENTLER’ VURGUSU

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dirençli kentler oluşturacağız” açıklamasının önemine de değinen Kalyoncu, “Yapılacak yeniden imar çalışmalarının dirençli kent kapsamında planlanması demek depremlere, sellere, fırtınalara, heyelan ve çığa yani her türlü afete karşı dirençli ve alt yapısı da bu bakış açısına göre planlanmış yerleşim alanları oluşturulması demektir. Bilimin ışığında yapılan çalışmalar oldukça umut verici ve çözüm odaklıdır.” diye konuştu.

Editör: Ferhat Erdemir