Milattan önce beşinci yüzyılda yaşayan ve yaşadığı dönemin çöküntüsü karşısında bir ahlak felsefesi oluşturan Konfüçyüs, müziği,töre ile birlikte ele alır ve “ merasim ve müziğe bağlı olan kişi fazilet sahibidir” diyerek ideal insanı müzikle irtibatlandırır.

Tek başına müzik, toplumu yansıtabilir.

Genel olarak rağbet gören şarkılar ve müzikal eserler üzerinden toplumun seyri hakkında kanaat oluşturulabilir.

Müzik sosyal hayatın iniş çıkışlarını yansıtır;bu yüzden müzik sosyolojisi diye bir tabir vardır.

Müzik aynı zamanda bir sosyal değişim vasıtasıdır.Müzik üzerinden toplum şekillendirilebilir.

Milattan önce 198 yılında Hunlarla,Çinliler arasında imzalanan ve Türkleri takatten düşürmeyi amaçlayan Hegin anlaşması tam da bu değişimin önemini anlatır.Bu anlaşmanın metni beş tuzağı içerir.

Bu beş tuzaktan biri,”Hunların kulağını bozmaktır.”

Hunların kulağını bozmak için önerilen yol,Hun’ların müzik zevkini değiştirmektir.Vurmalı çalgılardan yaylı çalgılara geçmek,davul yerine ince nefesli müzik aletini tercih etmek savaşçı bir ruhu dingin  hale getirebilir.Kopuz’un terkedilmesi,dombranın unutulması Hun olmaktan çıkmak için yeterlidir.

Anlaşılan müzik sadece müzik değildir !

Türkiye’de popüler müzikle iştigal edenlerin pek çoğunun umurunda olmasa da müzik,milli kültürün en etkili unsurudur.Kültür dediğimiz canlı oluşum aslında toplumun ta kendisidir.Kültür,dilimizdir;duamızdır;şarkılardır,türkülerdir,mimaridir,atasözleridir;deyimlerdir.Giyim,kuşamdır;güzellikle alakalı bakış açısıdır,ahlakla ilgili yaptırımlardır.

Müzik,milli kültürün hem inşa edicisi hem de tahrip araçlarından biridir.

Müzik yapar da bozar da!

Bir milli müzik anlayışı olabilir mi?

Elbette olur.Müzik öncelikle millidir.Zira müzik melodi ve ritmle biçimlenmiş dil demektir.Her dilin bir kökü vardır.Alman düşünür Niçe,besteci Wagner’i Alman milliyetçiliğine hizmet eden eserler yapıyor diye eleştri yağmuruna tutuyordu.Niçe’ye göre Wagner, Alman ruhuna değil Avrupa ruhuna uygun eserler yapmalıydı.

Niçe,kozmopolittir ; Kozmopolitizm sulandırılmış gayrimilliliktir.

Zevk ölçülemez ama hissedilir.

Atatürk köklere dönüşte bu hissin milli formülüne ulaşmak ister.

Atatürk’ün başlattığı,çok sesli Türk Müziği uygulamaları batıcı-hümanizm politikaları sebebiyle emekleme safhasında  boğulmuştur.

Macar Bela Bartok’un Çukurova’da,Adnan Saygun ve genç Muzaffer Sarısözen’le başlattığı özgün çalışmalar kültür batıcılarının baskısıyla susturulmuştur.Bela Bartok gönderilmiş,Hindemith getirilmiştir. Karar kesindir : Çok sesli Türk müziği yapılmayacak.Beethoven,Mozart,Bach üzerinden klasik batı müziği tekrar edilecek.Tabiki devletin müzik yoluyla kültür oluşturma tercihi halkın ilgisizliği ile cevap bulmuştur.Kültür batıcıları Attila İlhan’ın deyimiyle sadece anadoluya değil İstanbul’a da yabancı kalmışlardır.

Bugün burjuvası,işçisi,köylüsü sosyal statüsü ne olursa olsun milli hissine kulak verip Neşet Ertaş,Barış Manço dinliyor.

Neden acaba?

Türk zevkini yansıtmayan her şey Türk’e yabancıdır.

Türk zevki ise binlerce yıllık bir mazi ile şekillenmiştir.

Müzik deyip geçmemek lazım.

Ne diyor Yahya Kemal?

“ Çok insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlayamayan bir şey anlamaz bizden.”